Ankara Kalesi’nde yer alan Konak Antik, özellikle porselenleri ve antika saatleri ile dikkat çekiyor. Sahibi Figen İçen, eşi ile birlikte başladığı koleksiyonerliğin, bir antika dükkânı açmalarına vesile oduğunu ve pek de “kadın işi” görülmeyen bu mesleği severek yaptığını anlatıyor. Kale esnafından İçen, mesleğini ve Kale’yi 24 Saat gazetesine anlatıyor

SULTAN YAVUZ/ANKARA Konak Antik, Ankara’nın Kale bölgesindeki Atpazarı sokakta yer alan antika dükkânlarından birisi… Mekândan içeri girince, sizi güler yüzüyle karşılayan sahibi Figen İçen, porselenlerin ağırlıkta olduğu dükkânda, antika saatlerin ve mobilyaların arasından küçük kahve masasına davet ediyor. Bol köpüklü Türk kahvelerimiz eşiliğinde sohbet etmeye başlıyoruz… 1977 yılında Denizli’de doğan İçen, çok genç yaşta evlendiğini ve dört çocuk annesi olduğunu belirterek, asıl mesleğinin de din kültürü öğretmenliği olduğunu sözlerine ekliyor. Eşinin memuriyeti nedeniyle pek çok şehirde ikamet eden İçen ailesi, Kırıkkale’de yaşarken antika merakları da başlamış. Eşinin sık sık Ankara Kalesi’ne gelerek antika aldığını ifade eden İçen, “Bu merak önce eşimde başladı. Gramafon, gaz lambası derken bir koleksiyon oluştu. Bazen müşterilerime de söylüyorum; koleksiyonerlik çok para gerektirmiyor, memur maaşımızla alıyorduk biz. Burada ise bazen takas yöntemini de kullanıyoruz. Ağırlıklı olarak da Avrupa’dan saatler, gramafonlar, pikaplar, porselenler ithal ediyoruz. Aslında biraz da kadın gözüyle diyebilirim, tabaklar ve fincanlar benim ilgi alanımı oluşturuyor” diyor. Önceleri, eşinin biriktirdiği objelerden rahatsızlık duyan İçen, eşinin akıllıca davranarak, gittiği yerlere kendisini de götürdüğünü ve istediği objeleri aldığını, bu yolla da koleksiyonerliği sevdirdiğini kaydediyor. İçen, bu süreci ve Konak Antik’i açma serüvenini şu sözlerle anlatıyor: “Üç oda, bir salonda ve kirada yaşıyorsunuz. Temizlikçi gelse, salona giremiyor, misafir gelse toplamak zor, çocuklar bir yandan derken, zordu. Önceleri evden satışa başladık ama müşterilerimiz, ‘Sanki sizin eşyalarınızı alıyormuş gibi hissediyoruz, neden bir dükkân açmıyorsunuz?’ deyince ve eşim de emekli olunca 2014 yılında Ankara’ya geldik, zaten antika deyince ya İstanbul ya Ankara… Biz Ankara’nın daha güvenli olduğunu düşündük ve buradaki esnafı da tanıdığımız için Başkent’te karar kıldık. Sağ olsunlar, bize sahip çıktılar ve motive ettiler.” “Evimize almayacağımız hiç bir objeyi satmayız” İçen, Osmanlı’ya dair objelerin kendilerinde bulunmadığını, 1850’li yıllardan da 1970’lerden de çeşitli Avrupa menşeili objeleri sattıklarını ve yurt dışı müzayedelerini eşinin takip ettiğini belirtiyor. Kadınların daha çok biblo, fincan gibi ürünleri aldıklarını söyleyen İçen, “Saat, şamdan, gaz lambası, masif objeler ağırlıkta ve dönem dönem müşteri talebine göre ürün çeşidinde artış ya da azalma söz konusu. Bir dönem bronz ürünler satılırken bir dönem porselenler ağırlıkta… Biz koleksiyoner mantığından çıkamıyoruz. Tek tek ürün alınıp, ‘Satılmazsa da bizimdir’ diye yaklaştığımız için , gelenler de bunu fark edip beğeniyor. Kendi evimize koymayacağımız hiç bir objeyi satmayız çünkü...” diyor. İnternetten de satış yaptıklarını dile getiren İçen, özellikle pandemi dönemiyle online satışın arttığını ve internet üzerinden pek çok mezatın yapıldığını belirtiyor. İçen, kadınların bu meslekte neden daha az yer aldıklarını toplumsal cinsiyet rolleri üzerinden tanımlayarak şöyle konuşuyor: “Açık konuşmak gerekirse, evin hâkimiyeti erkeklerde olduğu için durum böyle… Genelde maddi olarak kadınlardan daha avantajlı oldukları için sonuç bu… Bazı kadın müşterilerim bir obje alınca, eşine alıştıra alıştıra söyleyip, belli süre geçince ortalığa çıkarıyor. Mesela ilk antika merakı eşimde değil de bende başlasaydı, eşim ‘Zaten kiradayız, evimiz küçük, ne gerek var?’ gibi sözlerle karşı çıkabilirdi ama kendisi biriktirmeye başladığı için bu tür bahaneler sorun teşkil etmedi. Mesela bazen gelen çiftlerde de gözlemliyorum, kadın bir bebek ya da porselen almak istiyor, eşi ‘Ne gerek var? Bunu al’ diyerek yönlendirmeye çalışıyor. Ben de eşimin beni bu meraka başlatırken nasıl akıllıca davrandığını anlatıyorum. O zaman daha rahat bırakıyorlar. Kadınlar kültürel olarak genelde evde mutfak, ev işi gibi alanlarda yer aldıkları için, evin maddi yükünü omuzlayan erkek belirleyici oluyor. Fakat başta Kale olmak üzere bu durum değişiyor. Kadın antikacı sayısında artış gözlemliyorum. Genelde kafe, mutfak gibi işletmelerden bu yöne kayış var artık. Kadın mesleği olarak görülmeye başlanıyor yani… Bunu sevindirici buluyorum çünkü kadının elinin değdiği yer daha estetik oluyor. Erkekler kendilerine çeki düzen veriyor ortam içinde ya da kışın farklı, yazın farklı çiçekleri dükkanın önüne asıyorum. Sadece görüntü açısından da değil, misafir gelince bile kendini belli ediyor.” “Değişimi sadece Kale esnafı yapamaz...” Özellikle antika alırken, o objeyi yakından görerek ve dokunarak almanın daha kıymetli olduğunu belirten İçen, pandemi nedeniyle bu mümkün olmasa da, müşterileriyle yakın temas kurmanın daha anlamlı olduğunu düşünüyor. Ekonomik krizle birlikte, sürecin sektörlerine de yansıdığını kaydeden İçen, Kale için de şunları ifade ediyor: “Ne yazık ki Kale hâlâ sıkıntılı bir yer olarak görülüyor. Ben kadın olarak dükkânımı saat 18.00’de kapatıyorum ve hiç bir sorun yaşamadım. Otoparkta bazen farklı tipler olsa da, beni görünce ‘Abla geldi’ diyerek yol verirler. Burası tehlikeli bir yer değil ancak ‘İlk defa geliyorum’ diyen Ankaralı çok… Evet, ışıklandırma ve otopark sorunu var ve pandemi nedeniyle çok parlak günler yaşamıyoruz. Ama istenildiği takdirde sorunlar neden aşılamasın? Ankara deyince, Kale; Kale deyince Ankara aklıma geliyor. Burası Ankara’nın kalbi… Neden daha iyi bir konumda değil bilmiyorum. Bazı arkadaşlar Kale’nin daha iyi bir hâle gelmesi için çok emek sarfediyorlar, benim bunun için zamanım ve enerjim yok ama emeklerinin karşılığını aldıkları konusunda şüpheliyim. Farklı yerler olmasına rağmen, insanlar Kale denilince Hamamönü’nü anlıyorlar. Ben Ankara’da doğmadım ama artık kendimi Ankaralı olarak görüyorum. Umarım yetkililerle el birliği yapıp, Ankara adına güzel adımlar atılır. Çünü değişimi sadece Kale esnafı yapamaz...”