Mehmet Necati GÜNGÖR Rahmetli Cemil Meriç, “izmler, bir topluma giydirilmiş deli gömlekleridir” demişti. Bu sözün doğruluğunu tarih bize ispatlıyor. Nazizim, Faşizm, Leninizm, Maoizm... Bu tür ideolojik yaklışamların hiç birisi tutmadı. Tutmadığı gibi, yerleştiği toplumları perişan etti. Artık, sağ-sol, komünizm, faşizm gibi kavramlar gerilerde kaldı. Çağımız ekonomi çağı. Sosyal ve ekonomik pratiklerin öne çıktığı bir çağ. Aynı zamanda bireysellik çağı. Çağdaş toplumlar toplumsal sorumluluktan bireysel sorumluluğa geçerek yeni bir demokrasi ve insan hakları anlayışı geliştirdiler. Aylardır sosyal medyayı takip ediyorum. Türkiye’de sosyal medyanın tirajı, pek çok basın-yayın kuruluşunu geçmiş durumda. Anketler  ve sayımlar bunu gösteriyor. 16 Nisan’dan sonra gözler ister istemez 2019 seçimlerine odaklandı. Şimdiden, Cumhurbaşkanlığı adaylığı için isimler telaffuz ediliyor. Hayır cephesinde bu seçimin lokomotifi CHP olacak. Ardından AKP karşısında mevzilenmiş siyasi partiler gelecek. Demek ki 2019’un hayır cephesindeki Cumhurbaşkanı adayının hem CHP’den, hem merkez sağdan, hem milliyetçilerden, hem de Kürt vatandaşlarımızdan oy alması gerekiyor. Buna göre isim belirlemek, seçim matematiğine en uygun formül. Bazı CHP’li dostlarımızda bu gerçek göz ardı edilerek duygusallık öne çıkıyor ve “bizden olsun, nasıl olursa olsun” teziyle bir takım isimler telaffuz ediliyor. Bu isimlerin başta geleni ise Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Prof. Yılmaz Büyükerşen. Elhak, Cumhurbaşkanlığı makamına yakışacak bir isim. Türkiye’nin en başarılı belediye başkanı. Donanımlı, dürüst bir akademisyen. Ancak, CHP tabanının dışından oy alması mümkün değil. Seçilmesi de... Şüphesiz, başka saygın isimler de var. Tek tabana hitap ettikleri için onların da seçilme şansları sıfır. O halde parti fanatizmi, kişilere duygusal bağlılık bir işe yaramıyor. Ortada bir aritmetik gerçek var. Kim kazanabilecekse o!