Taner DEDEOĞLU - Halkevlerinde tiyatro eğitimi aldı, Petkim’de görev yaptı, özel tiyatrolarda çalıştı, daha sonra girdiği Devlet Tiyatrolarından emekli oldu. İlk yıllarında çalışmaya başladığı televizyonda ‘Muhtar’ rolleri ile üne ulaştı, bugün sanatçı İhsan Sanıvar ile Zaman Tüneli’ne giriyoruz. Çocuk yaştaki Esma Naime Hanım, kendisinden çok yaşlı İsmail Naim efendi ile Erzurum’da evlendirilir, aile 1915 yılındaki olaylar nedeniyle de önce Ankara’ya daha sonra da Bursa İnegöl’e göç ederler. İsmail Naim Efendi burada yaşamını yitirir, kurtuluş savaşı dönemidir, genç yaşta dul kalan Esma Naime Hanım da iki oğlu ve bir kızı ile Akşehir’e sığınır. Balkan Savaşında esir düşen Osmanlı Zabiti Feyzullah Bey de yurda dönmüş, eşinin ölümünden sonra iki oğluyla yeni görev yeri Akşehir’e gelmiştir. Eşlerini kaybetmiş iki insan burada karşılaşır ve yepyeni bir yaşam kurarlar. Tiyatro dünyamızın önemli isimlerinden İhsan Sanıvar da bu evlilikten 1932 yılında Konya’da dünyaya gelir. Sanıvar çocukluğunu şöyle anlatıyor: “Babam Akşehir’de Anneme ‘seni kendime, kızını da oğluma istiyorum’ diyerek evlenme teklif etmiş, o da kabul etmiş. Bu 1929 da olmuş, daha sonraki görev yeri olan Konya’da da ben dünyaya gelmişim. Doğduğum zaman dört ağabeyim ve bir ablam var… Yıllar sonra da ağabeyimle ablam evlendi! Benden önce birkaç düşük olduğu için bana ‘Yaşar’ adını koymuşlar ama resmi bir isim değil, aile içinde söylenirdi, şimdi bana ‘Yaşar’ diyecek kimse de kalmadı… Bundan sonraki görev yerlerimiz Bitlis, Van, Çaldıran oldu. Ben ilkokula Çaldıran’da başladım. Doğu hizmetinden sonra Karaman ve ardından da Antalya’ya geldik, babamı burada kaybettik…” CUMHURBAŞKANI’NA MEKTUP İhsan Sanıvar’da diğer ağabeyleri gibi baba mesleği, ‘askerliğe’ yönelecektir. Savaş nedeniyle Konya’ya taşınan Kuleli ve Akşehir’e taşınan Maltepe Askeri Liseleri de İstanbul’a dönmüştür. Başvuru dönemini kaçıran Esma Naime Hanım kâğıda kaleme sarılır, öyküsünü Sanıvar şöyle anlatıyor: “Okullar açıldı ben Antalya Lisesi orta kısmına başladım, Annem Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye bir mektup yazıyor, babamı, durumumuzu anlatıyor ve benim askeri okula alınmam için yardım istiyor. Bir gün eve polis geldi, annemle konuştular falan ben bir yıl sonra Maltepe Askeri Lisesi orta kısım ikinci sınıfına başladım. Maltepe Lisesi de Kuleli Lisesinin revir olarak kullandığı bölümde, aynı binada eğitim veriyordu. 1946 yılında lise birinci sınıfta edebiyat öğretmenimiz Abdülkadir Demirkan’dı, sanıyorum siyasi nedenlerden dolayı adını Vedat Türkali olarak değiştirdi. Kral Oidipus’u sahneye koyacak, kadroya ben de girdim. Tiyatro çalışmasında olanlar derslere de pek girmiyor, ayrıca saç uzatmak da serbest hem de ilgim var. Hoca beni dinledi ‘senin diksiyonun bozuk, oynayamazsın ama çok meraklısın o zaman makyajlara yardım et’ dedi. Yanımızda Kandilli Kız Lisesi var, kadın rolleri için oradan kız öğrenci istedi, alamayınca da bu rolleri oyunda çıkarttı falan ama oyun, okul yemekhanesine toprak taşıyarak yaptığımız sahnede oynandı… ASKERLİKTEN AYRILIYOR Bende tiyatroya karşı bir heves başlarken askerlikten de bir uzaklaşma oluşuyordu. Askerliğe devam edemeyeceğini anlayan yedi öğrenci bir plan kurduk. Sınıfta kalmak okuldan uzaklaştırılma sebebi idi, birer ders bırakarak sınıfta kalmayı sağladık ve hepimizin ilişkisi kesildi, 1950 yılında Antalya Lisesinden mezun oldum. Annem Ankara’da idi onun yanına geldim, Sacit İsfendiyaroğlu isimli patronumun yanında saatçi dükkânında tezgâhtarlığa başladım. İşi iyice öğrendim, Satürn marka saatler 60 lira, Rolex marka saatler de 300 lira, taksit imkânı da var… Bir yıl kadar bu işi yaptım ardından da Yedek Subaylığa gittim. Tekin Akmansoy, Çetin Köroğlu, Cevat Kurtuluş falan dönem arkadaşım ama ben sahneye çıkmadım henüz… Askerlik sonrasında 1955 yılında Merkez Bankası Kontrol servisinde çalışmaya başladım daha sonra Kambiyo servisine geçtim. Merkez Bankası yedi yıl sürdü, ‘Ray Bank’ vardı o zamanlar, orada yeni kurulan Kambiyo servisine ilk eleman olarak transfer oldum. Çok kısa bir sürede bankada durum kötüye gitmeye başladı, kapanmaya doğru gidiyordu, işten çıkartılan ilk ekipte de ben vardım.” TİYATROYA YÖNELİYOR Halkevleri, yıllar sonra yeniden hayat bulmuş ve çeşitli dallarda kurslar açılmaya başlanılmıştır. Geniş kitlelere ulaşabilmek amacıyla radyodan yapılan kurs duyuruları İhsan Sanıvar’ın da yaşamına yeni bir yön veriri, işte öyküsü: “Halkevleri, TBMM’nin bulvar üzerindeki kapısı önündeki park içinde bir bina idi, Mahir Canova yönetiminde, Nurettin Sevin diksiyon, Haldun Marlalı, Suat Taşer ve İlyas Avcı sahne derslerini, Mark Mayneke sahne teknikleri ve Shirley Subaşı da Ritmik Jimnastik derslerini veriyordu, Devlet Konservatuarı eğitim kadrosu… 1961 yılında başladığım kurslarda; Rüştü Asyalı, Cihan Ünal, Nurşim Demir, Işıl Poyraz, Yaşar Özer, Yücel Erten de vardı. Onlar konservatuar sınavına buradan hazırlanan ortaokul öğrencileri, devre arkadaşı sayılırız ama benim yaşım otuz… Kurs altı ay sürdü, tatil başlayınca piyasa organizatörlerinden Atilla isimli birisi bizi Samsun’a turneye götürdü. Konservatuar öğrencisi Sönmez Atasoy’un sahneye koyduğu ‘Sevgili Selimar’ isimli Fransız komedisi ile ilk ‘Anadolu Turnesi’ deneyimimizi yaşadık. İlk gün çok kalabalık bir topluluğa oynadık, sonra sayı on- on beşe düştü, organizatör ortalıktan yok oldu. Ekipte gençler de vardı, bir minibüs tuttuk, onları gönderdik ben, Yusuf Dağüstün, Yaşar Özer ve Belma isimli bir arkadaşla çok sonradan Ankara’ya gelebildik.” MEYDAN SAHNESİ Ankara’da kurulan Meydan Sahnesi yetkilileri: Çetin Köroğlu, Kartal Tibet, Esin Avcı, Mediha Köroğlu, Yılmaz Guruda da halkevleri oyunlarını sürekli izleyen sanatçılardır. İhsan Sanıvar, Meydan Sahnesi dönemini de şöyle anlatıyor: “Olaylı turne dönüşünden sonra tiyatroda en büyük hisse sahibi olan Çetin Köroğlu ‘sizi Meydan Sahnesinde görebilir miyim’ dedi, ertesi gün gittiğimde bana ’birlikte çalışabilir miyiz’ dedi hemen kabul ettim. İstediğim ücret konusunda da ‘muhasebeye de siz bakın, diğer arkadaşlara da, bir de muhasebe yapıyor diyelim’ dedi ve 1250 liraya anlaştık, 1964 yılında işe başladım. Meydan Sahnesine, Çetin Köroğlu, Mahir Canova, Adalet Ağaoğlu, Kartal Tibet ve şimdi ismini hatırlayamadığım bir mühendis hissedardı, ben oyuncu ve idareci olarak kadroya girdim. Böyle bir durum olunca rolün ne olduğuna bakmadan her oyunda görev almak zorunda kalıyorsunuz, ben de hemen her oyunda oynadım. Meydan Sahnesi, bulvar üzerinde Sıhhıye Orduevinin karşısında bir binanın zemin katında idi, daha sonra Necati Bey Caddesinde ikinci sahneyi açtık, Gençlik Parkında her yaz oynadık. ‘Toz Pembe’, ‘Buriklin Köprüsü’, ‘Poker Partisi’ ile Haldun Taner’in ‘Eşeğin Gölgesi’ ilk defa bizde sahnelendi, Zihni Göktay da bu oyun için Ankara’ya geldi. Erdinç Dinçer, Ayşen Guruda da bizde oynamak için Ankara’ya gelen sanatçılarımızdan. ‘Fantastik’ müzikalinde soprano Nevin Pere rol aldı, Yıldırım Önal ‘Tahta Çanaklar’ı oynadı. SANDVİÇ TİYATROSU Meydan Sahnesi başkentin çok önemli bir sanat kurumu idi. Memur kenti Ankara’da yaptığımız araştırma sonunda çalışanların tiyatro için zaman bulamadıklarını gördük. Öğle tatilini değerlendirmek için bir matine koyduk, 12.00-13.30 arasında olan öğle tatilinde, 12.15 de başlayan ve 13.15 de biten oyunlar sahneledik. Seyirci, altı lira veriyor, bir ayran bir sandviç alıyor, hem karnını doyuruyor hem de oyun seyrediyordu, çok tutmuştu.” Bu dönemde Ankara Televizyonla tanışır, sanatçılar için yeni bir kapı aralanır fakat İhsan Sanıvar, Petkim’in Yarımca tesislerinde işe girmiştir. Bir gün İzmit’teki İpraş’dan gelen bir telefon onu yeniden sahneye taşır, öyküsü şöyle: “ Meydan Sahnesinden sonra yeni kurulan, Yarımca’daki Petkim Genel Müdürlüğünde çalışmaya başladım. Bir gün İpraş’da ambar memuru olarak çalışan Yavuz Özkan isimli birisi telefonla aradı ve amatör bir tiyatro kurduklarını benim de katılmamı istedi. Aramız çok yakın ilk fırsatta gittim görüştük ve ‘Tahta Çanaklar’ adlı oyunu ben sahneye koydum. Çok iyi dostluk kurduğumuz Yavuz Özkan’ın bu işinden ayrılıp İstanbul’a gitme planları vardı, gerçekleştirdi ve Yeşilçam’ın ünlü bir yönetmeni oldu. İki yıl gibi bir süre sonra da Petkim Genel Müdürlüğü Ankara’ya taşındı, ben de atandım. Petro Kimya İş Sendikası’nı kurmuştuk, Ankara’da Emin Çölaşan Baş Temsilci, ben de İşyeri Temsilcisi oldum. Kurumundan özel izinle 1972 yılında televizyonda ilk kez görev aldım, ‘Tuzak’ adlı mini dizide Komiseri oynadım. Yapımcı Münip Senyücel’di, iki bölümü çektik, yayınlanmasını bekliyoruz, bizi kuruma çağırdılar. İki ayrı bantta olan kayıtlardan birisi yok olmuş, bir bant başka bir kayıt için kullanılmış. Yeniden çekelim diyoruz ama dışarıdan kiralanan dekor iade edilmiş, sahibi onları başka bir yere göndermiş… Sonuçta, dekor toplandı, oyuncular bir araya geldik ve bir bölüm yeniden çekildi. YILIN SANATÇISI Bu dönemde Ankara Sanat Tiyatrosunda konuk oyuncu olarak ‘Oyun Nasıl Oynanmalı’ ve ’Ferhat İle Şirin’adlı oyunlarda rol aldım. Aynı dönemlerde kurduğumuz Çağdaş Sahne’de de ‘Grev’, ‘Yusuf ile Menofis’ adlı oyunlarda sahneye çıktım, 1976 yılında da Ankara Sanat Kurumu Tarafından ‘Çimento’ adlı oyundaki rolümle ‘Yılın Sanatçısı’ ödülünü aldım.” Ankara televizyonu yayın alanını ve saatlerini artırmaktadır. Televizyonla tanışan İhsan Sanıvar da beyazcamda seslendirme ve dizilerde seyirci ile buluşmaktadır. Sanıvar, televizyonun ilk büyük olayı “Kaçak” adlı dizi ile ilgili şunları anlatıyor: KAÇAK BÜYÜK OLAY OLDU “Televizyonun ilk büyük olayı ‘kaçak’ adlı dizi idi. Cinayeti işlemediğini bir türlü ispat edemeyen Doktor Kimble ile işin peşini bırakmayan Komiserin nefes kesen kovalamacası… Yıllar sonra Dallas adlı dizide de yaşandı ama ilk Kaçak da gördük, yayınlandığı akşamlarda sokakta insan olmazdı. Ben Komiseri seslendiriyorum, Çetin Tekindor da Kaçağı, bir yıla yakın süren kovalamanın son günü. Bu dizi yayınlandığı dönemde televizyon yayın alanı da hemen hemen ülkenin tamamı olduğu için tek kanallı yayın sisteminde, gazeteler de dahil bütün ülkenin merakla beklediği son… TRT Yönetimi bu konuyu çok sıkı ele aldı, haber sızmasını önlemek, işin heyecanını kaçırmamak için son bölümün çevirisi ve seslendirilmesi son ana bırakıldı. Yayınından saatler önce seslendirdik, sonucu biz gördük fakat stüdyodan çıkamadık ki, bizi misafir ettiler! Dizinin yayını başlayınca evlerimize gitmemize izin çıktı.” İhsan Sanıvar 12 Eylül döneminde Petkim’den emekliye ayrılır ve kendini tiyatroya verir. O döneme özgü çıkan yasalar arasında, istifa etmek veya emekliye ayrılmaya da yasak getirilmiştir. Petkim’den emekliliğini isteyen İhsan Sanıvar, kısa bir süre sonra mahkeme kararı ile aldığı emekli ikramiyesini devlete iade etmek zorunda kalır. Sahne ve televizyon yıldızı olarak yeni bir hayata başlayan İhsan Sanıvar o günleri de şöyle anlatıyor: SAHNE VE EKRAN “Arkasından 5 Dakika dizisi geldi burada başlayan ‘muhtar’ rolüm; Kızılay’da bana sarılıp şükreden bir seyirci, benim mahalle muhtarımı ‘bak karşına aday olurum’ diye heyecanlandırdığım dönemlerdi. Yine bu programdaki arkadaşlarımla ‘Sac Ayağı’ isimli bir topluluk kurduk ve ‘Kavruk, JR’a karşı’ isimli bir oyun ile turneye çıktık. Her şey güzel giderken Bursa yakınlarında kaza geçirdik, hastaneye kaldırıldık. Merhum Savaş Yurttaş’ın boynunda ezilmeler vardı, benim de ön dişlerim dökülmüştü, arkadaşlarımızda da bir şeyler vardı… Hastanede büyük ilgi gördük, bizleri taburcu ettiler fakat Savaş birkaç gün kalacak sonrada gelecekti. Hastaneden ayrılacağımız sırada Başhekim bana ‘koğuşları şöyle bir dolaşır mısınız’ demişti, dolaştık tabi…” Turne sonrasında ekipten ayrılan İhsan Sanıvar Metropol Sanat Evi kadrosuna katılır, ‘Hiroşima Teksas’ ve ‘Barış’ gibi oyunlarda sahneye çıkar, bundan sonra Erkan Yücel ile kurdukları tiyatro da Yücel ölümü ile dağılır. 1975 yılında Devlet Tiyatroları İzmir Müdürü Suat Taşer’in çağırısına evlilik nedeniyle katılamayan Sanıvar, 1993 yılında Genel Müdürü Yücel Erten’in çağırısı ile Devlet Tiyatroları kadrosuna girer, ‘Aşkımız Aksaray’ın En Büyük Yangını’, ’Bakalar’, ’Bir Ölü evi’, ‘ Karanlıkta İlk Işık’, ’Ellerimin Arasındaki Hayat’, ’Derbi Darbe’ ve üç sezon ‘Genç Osman’ ile beş sezon da ‘Azizname’ adlı oyunda sahneye çıkar. Daha sonra bir özel kanal için Ankara’da çekilen ‘Kod Adı’ adlı dizide de rol alır. Günümüzde emekliliğini yaşayan İhsan Sanıvar evliliğini de şöyle anlatıyor. “Eşimle aramızda yirmi yaş var, akrabamız, ben onun doğumunu bilirim, hatta ‘bunu bana ayırın’ şeklinde de bir espri yapmıştım, sonradan evlendik. Ailede evlen artık diye baskı başlamıştı, Serpil Hanım da eşinden ayrılmıştı, biz evlendik, Serra ikimizin kızı oldu, torunumuz Ceyda da canımız ciğerimiz…”