Mehmet Necati GÜNGÖR Beslendikleri iki kaynak var: Biri cehalet, öteki yoksulluk. İkisinden de oluk oluk oy geliyor. Cahili kandırmak kolay. Gazete okumaz, Kitabın kapağını açmaz, Haber dinlemez. Sadece kulağına üflenenlerle yetinir. Sonra kendini allâme zanneder, Trol kadrosuna yerleşir, Bağlandığı kapıdan karşıya laf yetiştirmeye çalışır. Gülünç olması da cabası. Bunların içinde öyleleri var ki, haklarında sayısız bilgi akıyor ama, utandırmamak adına hiç birinden bahsetmiyoruz. Birisi halkı dolandırmış, adını da memleketini de rezil etmiş. Diğeri bilmem hangi kuruluşta memur, terfi etmek adına yalakalık üstüne yalakalık yapıyor, insanlara sataşarak puan toplamaya çalışıyor. Etrafındakiler ona “Yalak” adını takmışlar, haberi yok. Üst kadrolarından bir zevzek şunu demedi mi: “Bu okullar yok mu bu okullar, bu öğretmenler yok mu bu öğretmenler; hepsi Allah’ın belası.” Çünkü, ikisi de cehaletin kaynaklarını kurutuyor. İkisini de sevmiyorlar, ikisine de düşmanlar. Bir de yoksullar var. Önemli bir kitle. Kasten yoksul bırakılıyorlar, oyları azalmasın diye. Evlerine mevsimlik koliler, Kışlık isli kömür torbaları bırakılıyor. Evde  çoluk çocuk bunlarla beslenirken, Adam cemaat veya tarikat toplantısında iki bardak çaya beynini yıkatıyor, İftar çadırlarında zıkkımlanıyor, Ya da bir iktidar adamına yancılık yaparak lokanta lokanta gezdiriliyor. Onur yok, merhamet yok. Onun keyfi yerinde ya; Yavrusunun patates köfte rüyaları gördüğünden haberi yok. Çünkü, evine götürecek yüz gram eti alacak helal parası yok. Diş kirasıyla geçiniyor. Varsın, yavrusu lokanta vitrinlerine bakarak iç geçirsin. Evde karısı bulgura, makarnaya talim etsin. Umurunda değil. Utanmaz adam, ağa kapısında maraba olmuş, karşıya havlıyor, karşılığında midesini haramzadelerin ikramlarıyla şişiriyor. Utamaz adam!