Mehmet Necati GÜNGÖR CHP Kurultayı, ikinci yüzyıl hedefiyle toplandı. Adı: İktidara Yürüyüş Kurultayı, Açış konuşmasını yapan Kılıçdaroğlu, 13. Maddelik İkinci Yüzyıl Beyannamesini okuyup delegelere oylattı. Her bir delegenin bu beyannamenin altına imza koyduğu var sayıldı. Bu onaylama, delegelerin ayakta alkışlarıyla gerçekleşti. Kılıçdaroğlu, “Dostlarla beraber” dediği iktidarlarının, açlığın, yoksulluğun, yolsuzluğun, işsizliğin yenileceğinin sözünü verdi. Bu ülkede yatağa aç girecek çocuk kalmayacağını müjdeledi. Çocuğuna pantolon alamayan babaların intihar ettiği bir ülke olmayacağımızı vadetti. Her kesimi o bu ayırımı yapmadan herkesi kucaklayan bir anlayışla hizmet edeceklerini söyledi. “Halkın iktidarını kuracağız” dedi. Bu arada iktidara da eleştiriler yöneltti. Süleyman Şah türbesinin kaçırılmasını “vatan hainliği” olarak niteledi. 1251 geçerli oyun tamamını alarak yeniden seçilmesinin ardından yaptığı konuşmada da “bundan böyle üstümüze daha ağır baskılar olabilir.” dedi, asla eğilmeyeceklerini ve 24 saat çalışarak halka hizmet edeceklerini bildirdi. Kurultayın bir de örtülü mesajı oldu. Divan başkanlığına Aydın Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu seçildi. Bu seçimle “kadınların yanındayız” mesajı verilmiş oldu. İyi de oldu. Kadın cinayetlerinin içimizi acıttığı, İstanbul Sözleşmesinin kaldırılmak istendiği bir ortamda Özlem hanım güçlü bir mesaj oldu. O da yaptığı konuşmada Atatürk ve Cumhuriyete bağlılık vurgulamaları yaptı, alkış aldı. Kılıçdaroğlu’nun tabiriyle, bu kurultayda alçak gönüllü uygarlığın temelini atmış oldular. “Alçak gönüllü” uygarlık, kibirli iktadar uygulamalarına karşı etkili bir karşılık olarak yerini buldu. Partinin sol kanadına mensup, ilhan Cihaner gibi muhalifler, aday olabilecek sayıyı elde edemediler ama, delege olarak yaptığı konuşmalarda partinin tutumunu eleştirdiler. Sol eğilimli muhalifler, partinin sağa evrilmesinden şikâyet ettiler. Oysa, CHP’ye oy verme eğiliminde olan çok sayıda sağcı seçmen var. Muhalifler, bu varlığı görmeden yüklendiler Kılıçdaroğlu’na. Kısaca şunu demek istiyorlardı: “Parti küçük olsun, bizim olsun.” Ne yazık ki, küçük olunca iktidar olunamıyor.