Heyecan Nazlı VEZİROĞLU  İlk Kültür Bakanımız, diplomat, çevirmen, yazar, şair, kültür şövalyesi ve Bilkent Üniversitesi öğretim üyelerinden,rahmetli Talat Sait Halman Hocamızı, Dünya Şiir Günü etkinliği kapsamında, 26 Mart’da, Slovakya, Hollanda, Tayland, Brezilya, İtalya ve Portekiz Elçilik temsilcilerinin, şiir sunumlarıyla andık. Sude Karahasan, Bilkent Edebiyat Topluluğu Başkanı olarak, bizleri, nezaketle karşıladı. Halman hocamızla ilgili anılarımı paylaşarak yaptığım konuşmada, iki şiirimi sundum.Yurt dışında gerçekleştirdiğim şiir tiyatrosu, ‘Dilin Müziği’ (Music of Language) adlı etkinliğimi bildiği için, rahmetli Talat hocamızla, bir şiir gecesi etkinliği planlamıştık; İngilizce ve Türkçe şiirlerimizin seslendirilmesi ve müzik... Umarım, ilerde vasiyetini yerine getirebilirim. Türk şiiri, çok güçlü bir iç örgüye sahip. Dünya şiiriyle, Türk şiirinin buluşması, doğru şekilde tanıtılması, kültür ve fikir insanlarımız vasıtasıyla gerçekleşiyor. Halman Hoca, 12 şiir kitabı, 1500 gazete makalesi, 500 bilimsel yayınının arasından, bana ‘Sessiz Soru’ adlı kitabını takdimetmişti. Vefat eden babası Amiral Sait Halman ve 1983’de yitirdiği oğlu Sait Halman için yazdığı 'Baba,Ölüm' adlı şiirinde, evrensel bir duyguyu; evlat acısını dile getiriyordu; ‘....Saklambaçlara ve öpücüklere doymamış çocuklar ölüyordu ezik narçiçekleri gibi....’ Bahar şarkısı gibiydi Dünya Şiir Günü akşamı...Hollandalı Elçi-Müsteşar Erik Weststrate'in Türkçeye şaşırtıcı derecede hakim uslubu ile seslendirdiği Kopland'ın şiiri, başkası için var olma arzusunu gösteren his dolu mısralardı. Gündelik hayatı şiire dönüştüren Herzberg'in ‘Son, yani Sonun Başlangıcı’adlı şiiri; kadın ve erkek arasındaki diyalogların bazen çok ters gidebildiğini anlatıyordu...Said Dağlı’nın sunduğu, Nazım Hikmet in ‘Taranta Babu’ya Mektuplar’ şiirinde ‘...Yaşamak ne güzel şey...bir sevda şarkısı gibi duyup, bir çocuk gibi şaşarak yaşamak...ve hep beraber ipekli bir kumaş dokur gibi...’ Nazım’ın ruha tesir eden, şiirsel dünyasını aktarıyordu. Kıymetli okuyucularım, kültürel enstrümanların, diplomaside etkin şekilde kullanılması, kalıcı barış tesisi için gerekli. Geniş ufuklu şairlerimizden, sanatçılarımızdan, neden kültür bakanı ya da dışişleri bakanı olmasın? Sanat ve fikir insanlarımız, toplumumuzu yüreklendirir, motive eder ve yeni nesilleri yönlendirir. Bir şairin, okyanusdaki inciler gibi dizilen mısraları, asırlar boyu canlı ve kalıcıdır. Mısralar, ses getirir, renklendirir siyaseti...Bazen düşündürtür, ağlatır, ince bir mizah duygusu ile güldürür, bazen de didaktiktir. Kim hüzünlenmemiştir acı ölümlerin tasvirinden ? Ananın, babanın, evladın, sevgilinin yitirilişinden, dünyadaki anlamsız çıkar kavgalarından, dermanı olmayan hastalıklardan, minicik çocukların aç nefeslerinden, hamile kadınların sancılı ve acılı yeni hayat bekleyişlerinden? Halman hocam, bir yazısında, eskiden Osmanlılarda ‘Sultanüşşuara’ diye adlandırılan, Şair başı ünvanından bahsetmişti. Resmi olmasa da, ünlü şairlerimize ‘Milli Şair’gibi lakaplarla seslenildiğini söylerdi. Üstad-ı Azam gibi...Hatta, yurt dışında tanımlandığı gibi,bir ‘Poet Laureate’ ilan etsek, diye dile getirmişti. İngiltere’nin, bu payeyi, ömür boyu tanıdığını açıklamıştı. Onursal mı olacak maaşlı mı? diye okuyuculardan adeta zihin jimnastiği yapmalarını istemişti.Kültür ve kamu diplomasisi kapsamın da, öyle bir strateji geliştirilirse, kriterler ne olmalı? Kim seçip atamalı? Kültür Bakanlığı mı? Edebiyatçılar Birliği mi? Dış Tanıtımla ilgili birimler mi? Halman hocamız Meclis mi diye de sormuştu? Bütün ülkelerde, tarihe yön verenler arasında yer alan, pek çok kalemi güçlü yazar var.Yazarlar, aynı heyecanda buluşurlar ve milli hassasiyetleri ön plana çıkarabilirler. Rahmetli Talat Halman hocamı saygıyla, sevgiyle, takdirle anıyorum.