Gazeteciler Cemiyeti tarafından Avrupa Birliği (AB) finansmanıyla yürütülen Demokrasi için Medya, Medya için Demokrasi (M4D) Projesi kapsamında online gerçekleştirilen söyleşilerin konuğu Prof. Dr. Yasemin Giritli İnceoğlu oldu. İnceoğlu, “Medyada Nefret Söylemi” başlıklı söyleşide, nefret söylemi, nefret suçu, nefret söyleminin medyadaki inşasını ele aldı

NAZ AKMAN -  Gazeteciler Cemiyetince AB desteğiyle yürütülen Demokrasi için Medya, Medya için Demokrasi (M4D) Projesi kapsamında “Medyada Nefret Söylemi” başlıklı söyleşi gerçekleştirildi. Prof. Dr. Yasemin Giritli İnceoğlu tarafından verilen söyleşide, nefret söylemi, nefret suçu, ötekileştirme, kalıp yargılar ve medyanın nefret söyleminin inşasındaki rolü değerlendirildi. Gazeteci Yıldız Yazıcıoğlu moderatörlüğünde gerçekleştirilen söyleşide, “Nefret söylemi nedir?, Nefret söylemi ne zaman nefret suçuna dönüşür?, Medyadaki nefret söylemiyle nasıl mücadele edilir?, Söz konusu nefret söylemi olduğunda, medya bunu üreten ve yaygınlaştıran bir araç olarak mı konumlanıyor?” sorularına yanıt arandı. [caption id="attachment_188571" align="alignright" width="315"] Gazeteciler Cemiyeti Başkan Yardımcılarından ve M4D Proje Direktörü Yusuf Kanlı[/caption] Söyleşinin açılış konuşmasını yapan Gazeteciler Cemiyeti Başkan Yardımcılarından ve M4D Proje Direktörü Yusuf Kanlı, nefret söylemi, kadın cinayetleri ve hak ihlalleri konularının ciddi boyutlara ulaştığını söyleyerek, “Farkında olmadan içsel ve naif bir şekilde kullandığımız pek çok ifadenin bizleri son derece yanlış ve tehlikeli bir güzergaha itebileceğini görmemiz lazım. Türkiye’de çok ciddi boyutlara ulaşan gündemden düşmeyen kadın cinayetleri, hak ihlalleri, ötekileştirme, ayrımcılık ve nefret söyleminin her türlüsünden kaçınmak gerek. Umarım daha güvenli bir ülke oluruz” dedi. Kanlı proje hakkında, “Pandemi dolayısıyla aktivitelerimizi azalttık ancak içeriğimizi zenginleştirdik. Bu söyleşi aracılığıyla özellikle medyadaki nefret söylemini irdeleyeceğiz. Nefret söylemine uğramayanlar için belki ortada bir sorun yoktur ancak nefret söylemi, özellikle bizim gibi çoğul azınlık sıkıntıları olanlar, hem kültürel hem etnik hem de yaşam şekli açısından farklı gruplardan oluşan ülkelerde maalesef çok ciddi bir sorun olabiliyor. Bu nedenle bugün önemli bir konuya değiniyoruz. Yıllar önce Özgürlük için Basın projesi kapsamında medyada özgür bir soluk olmaya katkı koyma gayretimiz şimdi M4D projesi ile devam ediyor. M4D projesinde ikinci yılımıza girdik. Proje, kişisel ve örgütsel olarak medya çalışanlarının yapısal güçlenmesini hedefliyor” diye konuştu. [caption id="attachment_188569" align="alignright" width="304"] Gazeteci Yıldız Yazıcıoğlu[/caption] Prof. Dr. Yasemin Giritli İnceoğlu kimdir? Söyleşinin moderatörü gazeteci Yıldız Yazıcıoğlu, İnceoğlu’nun özgeçmişine ilişkin kısaca, “İnceoğlu, İletişim Araştırmaları Derneği, UNESCO ve Amerikan Biyografi Enstitüsü üyesidir. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Meslek İlkelerini İzleme Komisyonu üyesi olan İnceoğlu, aynı zamanda Medya Tekzip Merkezi ile Sosyal Politikalar Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği ve Hrant Dink Vakfı Asulis Nefret Söylemi Laboratuvarı’nın danışma kurulu üyeliğini yürütmektedir. Ayrıca Umut Vakfı ile Uluslararası Şeffaflık Derneği’nin de yönetim kurulu üyesi olan İnceoğlu, Sosyal Değişim Derneği’nin ‘Ulusal Basında Nefret Suçları: 10 yıl, 10 Örnek’ isimli kitap projesinde danışma kurulu üyesidir. İnceoğlu’nun birden fazla şapkası pek çok ulusal ve uluslararası kuruluşlarda aldığı görevleri mevcut” sözlerine yer verdi. Yazıcıoğlu, medyada nefret söyleminin gittikçe yaygınlaşan bir boyuta ulaştığına dikkat çekerek, özellikle siyasetteki kutuplaştırma politikasının da buna zemin hazırladığını söyleyerek, nefret söyleminin akademik çerçevesini sunması için Prof. Dr. Yasemin Giritli İnceoğlu’na söz verdi. Giritlioğlu, medyada nefret söyleminin arka planında alt yapısının şekillenmesine ilişkin bilgi vererek, ötekileştirme, kalıp yargılar, ön yargılar, ayrımcılık ve medyanın kimlik inşasındaki rolü hakkında “Medya, kimlik inşasında biz ve ötekiler olgusunun sınırlarının çizilmesinde sosyal harita oluşturulmasına yardımcı oluyor. Ötekilere dair medyada yer alan görsel göstergelerde izleyicide bu olguyla ilgili bir takım anlam şemalarının oluşmasını sağlıyor” dedi. [caption id="attachment_188570" align="alignright" width="305"] Prof. Dr. Yasemin Giritli İnceoğlu[/caption] İnceoğlu, “Nefret söyleminin de ötesinde bir linç kültürü var” Nefret söylemi tanımının değişiklik gösterdiğini, kavram ile ilgili tutarlılığın olmadığına dikkat çeken İnceoğlu, ötekileştirmeye ilişkin, “Nefret söyleminden önce birkaç kavramı oturtmak da fayda var. Bunlardan biri ‘öteki’ kavramı. Ötekinin ne anlam ifade ettiğini irdelediğimizde ise referans noktası olarak kendimizi alıyoruz. Sahip olduğumuz karakteristik özellikleri norm olarak kabul ediyoruz ve farklı özelliklere sahip kişiler bir öteki olma tanımıyla karşı karşıya kalıyor. Özne, öteki üzerinden kendisini tanımlıyor, dolayısıyla özne için öteki vazgeçilmez. Toplumsal anlamda bir yapının kendini tanımlayabilmesi için ötekine ihtiyaç vardır. Bu nedenle öznenin, öte olmadan kendi konumunu belirlemesi mümkün değil. Ötekinin sözlük anlamına bakınca, farklı tarafların birbirlerini tanımlarken kullandığı bir kelime gibi görüyoruz. Taraflar birbirlerini öteki olarak tanımlamada eşit şartlara sahip düşüncesi uyanıyor ancak kelimenin kültürel anlamına baktığımızda öteki kavramının daha hegemonik olduğunu görüyoruz. Egemen kültürün kendinden farklı olanı tanımlamasında kullanılıyor. Türk kimliği üzerine kurulan Türk olmayanların dışlanması, Sünniliğin merkeze alınması diğer inanç gruplarının çember dışına itilmesi gibi.. Bu bir sınıflandırma, tasnif süreci ve toplumu da hiyerarşik olarak şekillendiriyor. Değersizleştirme, hedef gösterme tüm bunlar nefret söylemidir. Ancak her nefret söylemi her zaman nefret suçuyla neticelenmiyor. Nefret söyleminin de ötesinde bir linç kültürü var. Kimliğin oluşumunda bireyin tabi ki de kendini tanımlaması kadar ötekini de tanımlamayı içeren bir süreç bu” dedi. “Kalıp yargılar, kişiyi nesnellikten uzaklaştırıyor” Kalıp yargıların, ön yargıların ve ayrımcılığın beraberinde nefret söylemini getirdiğini söyleyen İnceoğlu, “Öte yandan genellemelerle oluşan bir takım kalıp yargılar var. Kalıp yargı, katılık demektir. Kalıp yargılar pekiştikçe yerini ön yargıya bırakıyor. Kalıp yargılar değişime karşı son derece dirençlidir. Kalıp yargılar, kişiyi nesnellikten uzaklaştırıyor bu da yanlış kararlar riskine yol açıyor. Kendi normlarımızın üstünlüğüne inanmaya başlıyoruz. Farklı olanın da üstün olana uyum sağlaması gerektiğine dair bir yargı geliştiriyoruz. Ön yargı, insanları kalıp yargılara dayanarak katı bir şekilde sınıflandırıyor” diye konuştu. “Medyanın bizatihi kendisinin nefret söylemi üretme durumu kabul edilemez” Her ayrımcı söylemin nefret söylemi olmadığını ifade eden İnceoğlu, medyada yapılan ayrımcılığın önemini ise şu sözlerle özetledi: “Ayrımcı söylemi bir gruba veya üyelerine karşı ön yargılardan beslenen olumsuz tutum ve davranışların tümüyle ilgili bir süreç olarak tanımlıyoruz. Ayrımcı söylem çoğu zaman kendini dil aracılığıyla gösteriyor. bu nedenle ayrımcı söyleme ilişkin, ön yargılar sonucu ortaya çıkan ayrımcılığın dil aracılığıyla ifade edilmesi şeklinde tanımlayabiliriz. Ayrımcı söylemler, siyasal, ekonomik, ırkçı, milliyetçi, homofobik, cinsel yönelim, yaşlılar, engelliler, dini inançlar veya dini inançsızlık, toplumsal kültürel ve estetik bağlam gibi neredeyse her alanda değerlendirilebilir ve nitelendirilebiliriz. Nefret söylemi gibi kendinden olmayanı otomatikman dışlamak. Medyada yapılan ayrımcılık neden önemli çünkü nüfuz ettiği alan çok büyük, medya daha fazla kitleye ulaşabilmekte. Bu nedenle medyanın nefret söyleminin kimlik inşasındaki ön yargı oluşumundaki rolü çok daha güçlü. Medya, ötekinin temsilini simgesel anlamda yeniden üretirken hatalara düşüyor. Bu hatalar; ötekini yok saymak, az yer vermek, görmezden gelmek, olumsuzluk konusu yapmak, ayrımcı nitelemelerle anmak ve en önemlisi nefret söylemi geliştirmektir. Ötekileştirmede başvurulan en yaygın ve tehlikeli yöntem nefret söylemi geliştirmektir. Nefret söyleminin, temel insan haklarına ciddi anlamda bir tehdit oluşturacak büyük sorunlardan biri olduğunu düşünüyorum. Nefret söylemi başlı başına temel bir insan hakkı ihlalidir. Nefret söylemi konusunda temel hak ve özgürlükler alanında olduğu gibi bir uzlaşma ve netlik yok, hukuksal konumu hala muğlak. Nefret söylemi ve ifade özgürlüğü arasında sınırlar neler, nasıl çizilmeli? Nefret söylemi, biz kavramı altında ötekileştirmenin bir söyleme dönüşmüş hali. Medyanın bizatihi kendisinin nefret söylemi üretme durumu kabul edilemez. Medyanın nefret söylemi üreten kişileri, grupları veya kuruluşların söylemlerini aktarma biçimi çok önemlidir. Gazeteci başkalarının yaptığı açıklamaları elbette aktaracak ama bu haberi yazarken kendisi de benimsiyormuş gibi aktarırsa o zaman durum değişir. Bir haberi yazarken nefret söylemi içeren yargıları onaylanan ifadelermiş gibi nakletmemek gerekiyor.”