Prof. Dr. Fazıl Şen, Van Gölü’ndeki endemik bir tür olan inci kefali konusunda asıl problemin aşırı avcılıktan çok balığın yumurta bırakacak yer bulamaması olduğunu söyledi. Yumurtlama döneminde bölgedeki kum ocaklarının olumsuz etkilere yol açtığını belirten Şen, halkın bilinçlendirilmesinin önemini vurguladı

Yusuf Özgür Bülbül VAN - “Uçan balık” inci kefali, Van Gölü’nün tuzlu-sodalı sularında yaşayabilen tek canlı türü. Adında kefal bulunmasına rağmen, sazangillerin bir üyesi olan ve dünyada sadece bu kapalı havzada bulunan balık, 20 santimetre boy ve 80-90 gram ağırlığa sahip. İnci kefali, her yıl büyük sürüler halinde göç eder. Çünkü gölün tuzlu-sodalı suları üremesine imkân vermez. Akarsuların sıcaklıkları 13 dereceyi bulduğu zaman balık derelere girer ve yumurtasını bıraktıktan sonra tekrar göle döner. Bu eşsiz yaşam döngüsü her yıl Nisan’da başlayıp Temmuz’a kadar devam eder. İncili kefali, bu yolculukta akarsuya karşı büyük bir mücadele verir. Şelaleleri uçarak aşar. Yurtiçi ve yurtdışından binlerce insan bu büyülü yolculuğa tanıklık etmek için Van’a akın eder. İnsan kaynaklı müdahaleler, popülasyonun devamını olumsuz etkiliyor Van’ın doğal, kültürel ve ekonomik değerlerinden biri olan bu balık türü sayesinde yörede yaklaşık 15-20 bin kişi geçimini sağlamakta. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) Su Ürünleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Fazıl Şen, Van Gölü balığı olarak da bilinen inci kefalinin dünü, bugünü ve geleceği üzerine 24 Saat Gazetesi’ne konuştu. Prof. Dr. Şen, birçok tarihi kayıtlarda inci kefaline geniş yer verildiğinin altını çizdi. İlk bilgilerin Arapların Van Gölü çevresini fetihleri ile başladığına işaret eden Şen, şu açıklamalarda bulundu: “Evliya Çelebi, Eb-ulFida, Lynch adlı gezgin, Mayewski, TheophileDeyrolle gibi birçok tarihçi ve önemli ismin çalışmalarında inci kefalinden bahsettiği görülmektedir. İnci kelimesinin ise, balığın pullarının sahte inci yapımında kullanıldığı söylenmektedir. Vücudu uzun, ince ve oval yapıdadır. Sırt kısmı gri yeşilimsi yan ve karın kısımları gümüşi-beyaz renklidir. Van Gölü havzasına endemik olan İnci kefali, 1966 yılında Burdur Gölü’ne, 1989’da Erçek Gölü’ne aşılandı. Burdur’daki aşılama başarılı oldu lakin üretim tahmin edilen seviyeye ulaşmadı. Bugün Burdur Gölü’nde bu balığın izlerine rastlanmamaktadır. Erçek Gölü’nde ise üretim yapılmaktadır. Bu türün kapalı ve sınırlı bir havzada neslini sürdürüyor olması sık sık insan kaynaklı müdahalelere maruz kalması; popülasyonun devamı açısından olumsuz sonuçlar doğruma potansiyeline sahiptir.” Akarsu sıcaklığı üremeye elverişli İnci kefalinin üreme göçüyle gündeme gelen ve kış aylarını Van Gölü’nde geçiren bir tür olduğunu anımsatan Prof. Şen, sözlerine şöyle devam etti: “Nisan ayında havaların ısınmasıyla birlikte akarsuların mansap kısımlarında toplanıyorlar ve burada bir iki hafta bekledikten sonra mayıs ayından itibaren sürüler halinde akarsulara girmeye başlarlar. Haziran sonuna kadar bu döngü devam eder. Burada bekleme sebepleri ise, akarsu sıcaklıklarının üremeye elverişli olması sayılabilir. İnci Kefali, 550mOsm/kg değeri ile dünya genelinde bugüne kadar tespit edilmiş, osmolaritesi en yüksek balık türüdür. Balıkların baş kısmında üreme döneminde tüberkülü denilen sivilce benzeri çıkıntılar görülür. Bu oluşumlar sayesinde çıplak gözle ya da baş bölgelerine dokunarak balıkların cinsiyetleri de belirlenebiliyor. Üreme göçü sırasında da balıklar doğal setleri zıplayarak aşmaya çalışırlar. 3 yaşından itibaren 12-13 santimetre boya ulaşan İnci Kefali bireyleri üreme olgunluğuna erişirler. Bitki örtüsü bakımından zengin bölgelere 8 bin 500-9 bin adet/anaç civarında yumurta bırakırlar. Yosun ve zeminlere yapışan yumurtalar 3-4 günde açılmaktadır. Yumurtadan çıkan bireyler tatlı sulardan Van Gölü’ne doğru yeni bir yolculuğa çıkarlar.”Balığın üreme dönemi ve av yasağının başladığı dönemde Karasu Çayı üzerindeki kum ocağı tesisinin faaliyette olması, düşük su seviyesi, düşük akıntı hızı, Ablangaz Köprüsü mevkiinin ıslah çalışması da popülasyonu olumsuz etkiliyor. Prof. Şen alınması gereken önlemleri de paylaştı. Üreme dönemindeki etkin av yasağının devamlılığının yanında halkın bilinçlendirilmesi, tanıtım ve eğitim faaliyetlerinin artırılmasının olumlu sonuçlar doğuracağını kaydeden Şen önerilerini şöyle sıraladı: “Kum alım faaliyetlerinin dere yatakları dışına taşınması ve bu faaliyetlerin Nisan-Temmuz ayları arasında tamamen durdurulması iyi olur. Dere yataklarında faaliyet gösteren ruhsatsız kum ocaklarının takibinin sık yapılması ve tamamen kapatılması gerekmektedir. Dere yataklarında ıslah çalışmasının yapılmaması en idealidir. Yapılma zorunluluğu varsa da menderesler ortadan kalkmamalıdır. Hidroelektrik Santrallere (HES) balıkların tırmanacağı nitelikte yüzme performanslarını da hesaba katarak ve akademik çevrelerin önerileri dikkate alınarak balık merdivenleri planlanmalıdır ayrıca yetiştiricilik metodoloji oluşturulmalıdır.” Asıl sorun, balığın yumurta bırakacağı için yer bulamaması Endemik tür olan inci kefaliyle ilgili sorunlara ilişkin bilgi de veren Dekan Şen, asıl problemin aşırı avcılıktan çok balığın yumurta bırakmak için uygun yer bulamaması olduğuna dikkat çekerek şunları söyledi: “Havzada 1890’lı yıllara kadar geniş ormanlık alanlarının olması erozyona karşı koruma sağlarken zamanla tahrip olması nedeniyle erozyon probleminin çıkması, 1990’lı yıllardan sonra üreme ortamı olan dere yataklarının kum alımı, sulama amaçlı kullanım, dereler üzerinde kurulan baraj, set ve regülatörlerin inşa edilmesi ve ıslah çalışmalarıyla doğal mendereslerin yok edilmesi, uygun şekilde balık geçitlerinin yapılmaması, İnci Kefali üreme ortamlarında sorunları da beraberinde getirmiştir.” Bilinçlendirme vurgusu Dekan Şen, üreme göçüyle ilgili konularda eksiklikler olduğunu da aktarıp açıklamalarını şöyle bitirdi: “Özellikle, göç süresi, dişi ve erkelerin ne kadar süre derelerde kaldıkları, üreme amacıyla anaçların her zaman yumurtadan çıktıkları sulara mı girdikleri, yoksa rastgele bir göç mü gerçekleştirdikleri gibi bilgiler henüz gün yüzüne çıkarılamamıştır. Türün geleceği konusunda planlamaların yapılabilmesi için bu konuların araştırılmasının yanında, güncel stok miktarının ivedilikle belirlenmesi ve gerçek avcılık miktarının net olarak ortaya konulmasını sağlayacak çalışmaların yapılması son derece önemlidir. Doğayı sevdirme yoluna gidilmeli ve özellikle çocuklara görsel materyallerle koruma bilinci aşılanmalıdır.”
Editör: TE Bilisim