Utku ŞENSOY Google arama motoruna; İŞKENCE diye yazdığınızda 13 milyon 900 bin sonuç çıkıyor. İNSAN HAKLARI diye yazıldığında 129 milyon sonuçla karşılaşırsınız. KÖTÜ MUAMELE’ nin karşılığında 3 milyon 670 bin sonuç var. İSTİSMAR’ da ise 17 milyon 300 bin sonuç var. Gazetelerin üçüncü sayfalarına, televizyon haberlerinin “insan” içerikli haberlerinde hep benzer şekilde, karısına şiddet uygulayan kocalardan, çocuğuna işkence uygulayan babalardan, çocuk istismarı yapan boyu posu devrilesi koskoca adamlardan, töre, örf-adet benzeri bahanelere dayanarak kadınlarını katleden ailelere ilişkin içimizi sıkıp, yürek burkan haberlerle sıkça karşılaşırsınız. Bunları okudukça görüntülerini izledikçe, nasıl bir toplum olduk? bu kadar da olur mu? demekten kendimizi alamayız. Aslında bunların tamamı azgelişmişliğin tezahürü olan düpedüz işkence-şiddet ya da cinayet sınıfında değerlendirmesi gereken adli vakalardır. Ahaliye kanıksatılmaya çalışılan bu vakaların tamamı psikiyatrik vakalar olup, toplumsal buhranımızın bir parçasıdır. Aile içinde ya da sokakta şiddet, kadına-çocuğa yönelik taciz, tahakküm altına alma, özgürlüğünü sınırlama çerçevesindeki insanlık dışı uygulamalardır. Vatandaşın birbirini yemesi aile-mahalle-bölgeyle de sınırlı değil tabii ki de. Bir de vatandaşın can ve mal güvenliğinden sorumlu olanların yaptıkları var. Bu konuda basında yer alan bir kaç haberleri anımsayalım. -Onur Yaser Can’ın 9 yıl önce gözaltında işkence gördüğü için intihar ettiği iddiasına ilişkin görülen davada mahkeme heyeti kararını verdi. Gözaltı tutanaklarını değiştirmekle suçlanan iki polis yargılandıkları davada 6 yıl 5 ay 15’er gün hapis cezasına çarptırıldı. -Liseli öğrencilerin 1 yıl önce, “Karneler sizin, gelecek bizim” sloganıyla başlattıkları eyleme saldırarak çok sayıda öğrencinin yaralanmasına sebebiyet veren polisler hakkında savcılık “kovuşturmaya yer yok” dedi. -Kadıköy’de polis saldırısının ardından gözaltına alınan sekiz çocuk savcılığa verdiği ifadede, işkenceye maruz kaldıklarını belirtti ve polis memurlarından şikâyetçi oldu. Bu ve benzeri onlarca, yüzlerce haberle karşılaşırız her ay… 21.ci yüzyıl Türkiye’sinin böylesine alçaltıcı haberlerle gündeme gelmesi asla yakışmıyor, ülkemizle de, insanımızla da bağdaşmıyor. Her toplumun içinde mevcut olan bazı ayrık otları var ya hep onlar kötü örnek oluyor. Kanımızca evde, işte, sokakta ya da güvenlik birimlerindeki kötü muamele, işkence veya şiddetin her türüne karşı toplumsal farkındalık yaratabilmenin tek çözümü “SÖZDE DEĞİL ÖZDE 0 TOLERANS”... Kötü muameleye, aile içinde kadına-çocuğa yönelik şiddete ya da sokaktaki magandalığa, vandalizme yargının asla tolerans göstermemesi gerekir. Arama motoruna, “işkence” ve “polis” kelimelerini yan yana getirdiğinizde karşınıza çıkan sonuçlara şaşırırsınız. Oysaki Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 10 Aralık 1984 tarih ve 39/46 sayılı kararıyla kabul edilen ve 26 Haziran 1987 tarihinde yürürlüğe giren, İşkenceye ve Diğer Zalimane, Gayriinsani veya Küçültücü Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi imzalanmıştır. Uluslararası camia, dünyanın her yerinde işkence ve diğer zalimane, gayriinsanî veya küçültücü muamele veya cezaya karşı mücadeleyi daha etkinleştirme arzulanarak aşağıdaki maddeler üzerinde anlaşmıştır. Sözleşmeye kabaca göz atacak olursak; Madde 1 1. Sözleşme amaçlarına göre: “İşkence” terimi, bir şahsa veya bir üçüncü şahsa, bu şahsın veya üçüncü şahsın işlediği veya işlediğinden şüphe edilen bir fiil sebebiyle, cezalandırmak amacıyla bilgi veya itiraf elde etmek için veya ayırım gözeten herhangi bir sebep dolayısıyla bir kamu görevlisinin veya bu sıfatla hareket eden bir başka şahsın teşviki veya rızası veya muvafakat ile uygulanan fiziki veya manevi ağır acı veya ıstırap veren bir fiil anlamına gelir. Bu yalnızca yasal müeyyidelerin uygulanmasından doğan, tabiatında olan veya arızî olarak husule gelen acı ve ıstırabı içermez. Madde 2 1. Sözleşmeye Taraf Devlet, yetkisi altındaki ülkelerde işkence olaylarını önlemek için etkili kanuni, idari, adli veya başka tedbirleri alacaktır. 2. Hiç bir istisnai durum, ne harp hali ne de bir harp tehdidi, dahili siyasi istikrarsızlık veya herhangi başka bir olağanüstü hal, işkencenin uygulanması için gerekçe gösterilemez. 3. Bir üst görevlinin veya bir kamu merciinin emri, işkencenin haklılığına gerekçe kabul edilemez. Türkiye’nin 25 Ocak 1988 tarihinde imzaladığı sözleşme Bakanlar Kurulu’nca 16 Haziran 1988 tarihinde kararlaştırılmıştır. İmzacılar ise dönemin Başbakanı Turgut ÖZAL ve Cumhurbaşkanı Kenan EVREN’ dir! Not: Yazımızın yarınki ikinci bölümünde AİHM, AK ve BM gibi uluslararası kuruluşlar nezdindeki taahhütlerimiz, yargı reformumuz ve yapılması gerekenler yer alacak.