Mehmet Necati GÜNGÖR Şevket Süreyya Aydemir’in “Suyu Arayan Adam” kitabında şöyle bir bahis var: “İkinci oda arkadaşımız bir din âlimiydi. O, şeyhine değil, Allah’ına yöneliş halindeydi. Bu teveccüh daimiydi. Zaten ona göre din, bir hayat ve muaşeret kaidesiydi. Onun din anlayışında korkunun, cehennemin pek yeri yoktu. Allah’ını sevdiğinden tapıyordu. Bu iyi ahlâkın arkasında da ferdin, ailenin, milletin ve bütün insanların mutluluğu için lâzım olan her şeyin var olduğuna inanırdı.” Bu din âlimimiz, Cumhuriyetin ilk dönem Diyanet İşleri Başkanlarından Aksekili Ahmet Hamdi efendi idi. Son dönemlerdeki Diyanet İşleri Başkanlarına hiç ama hiç benzemeyen saygıdeğer bir âlimimizdi. O’nu rahmetle anıyoruz. “Suyu Arayan Adam”daki bu diyalogu, değerli tıp adamlarımızdan Erzurumlu hemşehrim Prof. Ali Fuat Atmaca’dan dinlemiş ve not etmiştim. Kendisine teşekkür ediyorum. Evet, yüce dinimiz İslâm, barış ve selâmet dinidir. İslâm, Allah’ın sonsuz ve merhamet ve şefkatinin yeryüzünde tecelli ettiği huzur ve barış dolu bir hayatı insanlara sunmak için indirilmiş bir dindir. Yüce Yaratıcımız, Bakara Suresi’nin 208. Ayetinde şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler, hepiniz topluca barış ve güvenliğe girin ve şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü, o size apaçık bir düşmandır.” Yüce Peygamberimiz de bir hadis-i şerifinde “Ben, güzel ahlâkı tamamlamak üzere gönderildim.” Buyurmaktadır. Araştırdım, bu hadisi doğrulayan ayetleri de buldum: “Ve şüphesiz sen büyük bir ahlâk üzerindesin.” (Kalem 68/4) “Şüphesiz ki Allah’a, ahiret gününe iman edenlerle Allah’ı çok anan kimseler için Allah’ın elçisinden güzel bir örnek vardır” (Ahzab, 33/21) Yine, İslâm müdevvenatından bize aktarılan bilgilere göre, bir adam, müminlerin annesi Hz. Ayşe’ye “Resulün ahlâkından bahseder misin?” diye sorduğunda, “O’nun ahlâkı Kur’an ahlâkı idi” cevabını vermiştir. Yakın bir zamanda çıkmış olduğum Avrupa Seyahatimde gördüklerimi, soranlara şu cümle ile özetledim: “İslâmiyeti oralarda gördüm, burada görüp yaşadıklarımızla oradakiler fazla örtüşmüyor.” Allah’ın insanlığa emaneti olan çevrenin en iyi şekilde oralarda korunduğunu, canlılara en iyi şekilde oralarda saygı ve sevgi gösterildiğini gördüm. Temizliği en güzel şekliyle oralarda gördüm. İnsan ilişkilerini en medeni şekilde oralarda gördüm. İnsanlar, birbirlerine selâm veriyorlar, saygı gösteriyorlar. Bütün sistemler insan, canlı ve çevre üzerine kurulmuş. Trafik düzeni de böyle. Yayanın geçtiği yerde araçlar duruyor. Her şey bir düzen ve sıra içinde cereyan ediyor. İtişip kalkışma gibi hor davranışlar yok. Yalan yok, riya yok, hırsızlık yok, talan yok. Dindar bir Türk ailesi çocuğunu okula yazdırırken okul idaresi sormuş: “Din dersi mi verelim, ahlâk dersi mi?” Herkes, dinini ve inancını serbestçe yaşıyor oralarda. Kimse kimseyi inancından dolayı horlamıyor, kınamıyor. Lâiklik oralarda gerçek bir hayat tarzı. Lâklik oralara insanlık ve adamlık getirmiş. Çocuğun dindar velisi okul idaresinden şunu istemiş: “Ahlâk dersi istiyorum.” Din dersini nasılsa ailesinden alacaktı çocuk. Dindar baba Çocuğuna Batı ahlâkının verilmesini uygun görmüştü.