İstanbul’da faaliyet gösteren bir yayın grubunun yaptığı araştırmalar göre efsane bu kentte yaşayanların hemen hemen yüzde sekseni ne gariptir ki bu güzelim şehri tanımadığını ortaya çıkarmıştır. Üç büyük imparatorluğa başkentlik yapmış. Kurulu 8500 yıl öncesine uzanan İstanbul’da bugün 14-15 milyon insanın yaşadığı bilinmektedir. Uzun yıllar dış kentlerden büyük göçlere hedef olan güzelim tarihi kent bir yandan genişleyip büyürken bir yandan da derin tahribatlara uğramış, pek çok tarihi doku kaybolup gitmiştir. Günümüzde de durmayan şehre göç ne yazık ki mega kentin başına büyük sorunlar açmıştır. Bugün baş döndüren yaşamı içinde var olabilmek mücadelesi veren sonradan şehre gelip yerleşen nüfus, hayatta kalabilmek, yaşayabilmek için var gücü ile ekonomik çıkarları için mücadele etmek zorunda kalmıştır. Bu arada peş peşe doğumlar ortaya genç bir neslin çıkmasına sebep olurken pek çok aile ancak yaşadığı yeri ve çalıştığı çevreyi tanıyabilmektedir. “Çorlu’dan torbamı alıp geldim. Taşı toprağı altın denilen bu şehre”, cebimde üç veya dört gün geçimimi sağlayacak kadar bir param vardı. O’da anamın bileziğini satıp bana verdiği yol harçlığı idi. Vatani görevimi Edirne’de yapmıştım. Askerlik görevim sırasında bol bol patates soyar, soğan doğrardım otobüsten şehir terminaline indiğim an. Edirne’den sonra gördüğüm bu ilk kentte ne yapacağımı bilmiyordum. Saf saf sağa sola bakınırken temiz giyinişli bir genç yanıma yaklaşıp “buraya yeni geldin iş arıyorsun, yatacak yer bakıyorsun” diyerek beni kafa kola aldı. İnanmıştım. Birlikte kalacağım eve gittik, yolda manavdan karpuz, peynir ekmekte almayı ihmal etmedi. Eski bir hanın küf kokan odalarından birine girdik. Hoş sohbet derken karnımızı da karpuz, peynir ekmekle doyurduk. Kendine bir iş buluncaya kadar burada kalırsın pek kalınacak yer değil ama idare edilir deyip odanın anahtarını da bana verdi. Birkaç gün iş aramak için çevreyi dolaşsam da ne yazık ki karnımı doyuracak bir iş bulamamıştım. O gün küf kokulu odaya döndüğüm zaman odanın kapısı açık ve bana ait ne varsa alınmıştı. Sağa sordum sola sordum. Giden gitmiş üstelik cebimde sadece soğuk bir su içecek kadar param kalmıştı. Çorlu’ya köyüme geri dönmek istesem bile bunu dahi yapacak gücüm yoktu. Ağlamakla gülmek arasında gece kalabileceğim bir park ararken yolumun üstünde ki lokantanın camında (Komi aranıyor. Yatacak yer+yemek+sigorta) hemen içeri dalıp işe talip olduğumu söyledim. O yerde komilik, aşçı yardımcılığı, bulaşıkçılık garsonluk yaparak bugünlere geldim. Annemi köyden getirttim. Garsonluk yapan eşimle evlendim, iki çocuğum oldu. Şimdi bana İstanbul’u biliyor musunuz? Diye soruyorsunuz. “Ne yazık ki. Çağlayan’da çalıştığım bu lokantanın ötesinde iki sokak ilerisindeki evimin yolu hariç yıllardan beri İstanbul’da yaşayan bir insan olarak inan daha denizi bile görmedim” diye bütün samimiyetiyle İstanbul’da yaşayıp bu şehri tanımayan Çorlu’lu garson Halit’in ne yazık ki çocukları da babaları gibi İstanbul’un içinde yaşayan yabancı İstanbullulardan bazıları. İstanbul’u tanıtmak, sevdirmek için birçok önlemler alınmışsa da bugün hala bu güzelim şehri yakından bilen, tanıyan yüzlerce insan vardır. Yapılan araştırmalar, anketler ne yazık ki acı gerçeği ortaya koymaktadır. İstanbul’u İstanbul’da yaşayanlara tanıtmak için efsane bu kente gönühl vermiş, gerçek bir İstanbul sevdalısı olan seyahat rehberi, yazar ve fotoğraf sanatçısı Ömer Kokal, toplumdaki bu büyük eksikliği görerek geriye bıraktığımız yıllarda Eskişehir Anadolu Üniversitesi Moda Tasarımı ve Endüstri Tasarımı bölümü mezunu Tamer Köşeli ile bir araya gelerek ortak bir porojeyi uygulamaya karar vermişler. Tamer Köşeli uzun yıllar yurtdışında Conte Nast Yonocle, The Wali street Journal gibi dünyaca ünlü yayın organlarında İllüstratör olarak çalışmıştır. Bu ekibe emre Özkan ve Işın Bilgin gibi İstanbul ve çocuk sevdalısı yetenekler BEMADDY markası kurarak bu kente yaşayan özellikle çocuklar için, “Efsane İstanbul” adı altında Tarihi yarımada, Avrupa yakası ve Anadolu yakası adlı kitapları yayınlamışlardır. Aşağı yukarı altı yıldan bu yana bu tarz çalışmalarını aralıksız sürdüren Bermadyy’li genç girişimciler bugüne kadar ürettikleri IPAD çocuk hikaye uygulamalı online şehir rehberleri genç nesillere İstanbul’u bütün yönleri ile tanıtmaya çalışmaktadırlar. Takdir edilecek bu etkinlikler yinede bir üst sınır çocuklar için geçerli bir çalışmadır. Varoşlarda yaşayan binlerce taşradan kopup gelenlere yönelik çalışmalar okullarında yardımcı olması gerekir. Bugün İstanbul’da, Türkiye’nin vitrini adlı broşürle tanıtımı yapılan Miniatürk’ü değil İstanbul’da yaşayanlar çevre illerdeki vatandaşlarımızın da görmesinde kültürel bakımdan büyük fayda vardır. Biliyor musunuz? Miniatürk tarihimizin ve kültürümüzün masalımsı bir atmosfer içinde mega kentin altın boynuzu haliçte sergilenmektedir. İstanbul’da veya Anadolu’da gidip de göremediğim tüm tarihi yapıtların bu alanda aslına sadık kalınarak küçültülmüş örnekleri sayesinde, Efes Celsus Kütüphanesi, Yerebatan Sarnıcı, İzmir Saat Kulesi, Mevlana Türbesi, Peribacaları, Bursa Ulu Cami, Pamukkale, Aspendos, Ayasofya, Mardin Taş Evleri muhteşem yapıtlarımız üstelik 9 farklı dilde masalımsı bu beldeyi gezenlere özel bilgilerde vermektedir. İnsan yaşadığı kenti tanımıyorsa ve bilmiyorsa o insanların göçmenlerden farkı olmaz, anne ve babalar hiç değilse ayda bir kerede olsa çocuklarını da yanlarına alarak Adalara, Anadolu kavağına, Gülhane parkına, Panorama 1453’e Dolmabahçe Sarayı’na, götürmeleri hem kendileri için hem de genç nesil için iyi bir tanıtım olacaktır. Şehrini tanımayan şahıs burada kendisin yalnız hissedecektir.