Utku ŞENSOY
Ankara-Washington hattındaki S-400/F-35 gerginliği, Türkiye’nin soğutma çabalarıyla bir süre için ötelenebilmişti. Ancak ABD Savunma Bakan Vekili Shanahan’ ın, F-35 eğitimi alan Türk pilotların 31 Temmuz'a kadar ayrılacaklarını ve program kapsamında yeni eğitim verilmeyeceğini söylemesi tansiyonu yeniden yükseltti. Washington S-400’lerin Türkiye’ye konuşlanmasını kesinlikle istemiyor, hatta aba altından sopa gösterip F-35’leri unutun ikisi birden olmaz diyor! Ankara kuyruğu dik tutup Yunanistan’ın elindeki, S-300’leri örnek gösteriyor. Moskova ise, Davutoğlu döneminde Ankara ile yaşanan uçak krizi sonrası, karlı bir iş yapıp kendi askerlerinin gözetiminde S-400’leri satmanın keyfini çıkarıyor. Moskova;“ister kullan ister kullanma ben malımı satar alacağım paraya bakarım havasında. Belirsizlik sürerken,Washington’dan gelen S-400’ler konusundaki her açıklama dolarda ibreyi yukarı tırmandırıp zaten son dönemde kırılgan olan ekonomimizi derinden sarsıyor. Sözde“Stratejik Ortağımız ABD” ile ilişkilerimiz aslında hep böyleinişli çıkışlı oldu! Ankara-Washington hattı bundan tam 54 yıl önce de gergindi. Yine bir Haziran ayıydı. Yakın tarihimizin belki de en sıcak Haziranı idi! 1963 yılı Aralık ayında Kıbrıs’ta ortaya çıkan gergin durum ve kanlı olaylar üzerine, Türk toplumunun güvenliğini korumak ve Rumların katliamlarının bir “soykırıma” dönüşmesini önlemek amacıyla Türkiye, 1960 Garanti Antlaşmasına taraf devlet olarak sahip bulunduğu hakları kullanıp, 1964 yılında Kıbrıs’a çıkarma yapmaya karar verdi. İnönü ABD’yi uyarıyor ABD ve İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ABD’nin ekonomik ve askeri baskısı ile yeniden yapılanan Avrupa, Kıbrıs’ta yaşanan olaylarla ilgili olarak Makarios’u ve Yunanistan’ı haklı, Türkiye’yi ise haksız ve sorun çıkarıcı olarak görüyordu. Dönemin Başbakanı İsmet İnönü, 1964 yılının Nisan ayında ünlü Time dergisine, Kıbrıs sorununun gerçek içeriğini ve Türkiye’nin haklılığını vurgulayan bir demeç verdi. İnönü’nün Time dergisinde yayınlanan demeci Milliyet gazetesi tarafından Türk kamuoyuna şu başlıkla duyuruldu. “Yeni şartlarla yeni bir dünya kurulur. Türkiye de bu dünyada yerini bulur”. 7 Haziran 1964’ de Kıbrıs’a çıkarma yapılacaktı Kıbrıs’a Türk askerinin çıkması 7 Haziran için planlandı.Ancak, 5 Haziran’da “Johnson Mektubu” olayı patlak verdi. ABD, bu çıkarmayı önlemek için diplomatik girişimde bulunup, Türkiye’yi kararından caydıramayınca, Başkan Johnson İnönü’ye 5 Haziran günü, ifadesi ağır ve tehdit dolu bir mektup gönderdi. ABD Başkanı Johnson mektubunda şu noktaları dikkat çekiyordu: 1) Türkiye, Garanti Antlaşmasını tam işletmeden adaya müdahale kararı almıştır. Türkiye henüz müdahale hakkını kullanamaz. 2) Türkiye tarafından Kıbrıs’a yapılacak askeri bir müdahale, kendisini Sovyetler Birliği ile bir çatışma durumuna sokabilir. Türkiye, NATO müttefiklerine danışmadan, onların “rıza ve onayını” almadan böyle bir harekete giriştiğine göre, acaba NATO’nun Türkiye’yi savunma yükümlülüğü var mıdır? Türkiye bu noktayı herhalde düşünmedi. 3) Türkiye ile Amerika arasında mevcut 12 Temmuz 1947 tarihli yardım antlaşmasının 4. Maddesine göre, Türkiye Amerika’nın vermiş olduğu silahları Kıbrıs’a müdahalede kullanamaz. Çünkü bu silahlar Türkiye’ye savunma amacı ile verilmiştir. 4) Ayrıntılı görüşmeler için Türkiye Başbakanı Washington’a giderse, Başkan Johnson bundan memnun olacaktır. Bu Washington’un Ankara’ ya o tarihe kadar belki de en ciddi aba altından sopa göstermesiydi. Nasıl 12 Mart 1947 Truman Doktrini Türk-Amerikan ilişkilerinde bir dönüm noktası olmuş ise, 5 Haziran 1964 tarihli Johnson Mektubu da, Truman Doktrininin açmış olduğu dönemi tersine çeviren bir dönüm noktası oldu. Türk milletinin en hassas ve haklı davasında ortaya konan bu tavır, Türkiye’de Amerika’ya olan güveni sarstı. İnönü’nün Kıbrıs işlerindeki danışmanı Prof. Nihat Erim, daha sonra şöyle diyecektir:“Denebilir ki, o zamana kadar dünyanın tek memleketi Türkiye idi ki, orada Amerikalılara ‘Go Home’ denmiyordu. Bu Johnson Mektubu’ndan sonra Türk kamuoyunda Amerika’ya güven çok sarsılmıştı ve ilk defa olarak Türkiye’de Amerika’ya karşı olumsuz bir kamuoyu meydana gelmeye başlamıştı. Bundan sonraki yıllarda bu daha da kuvvetlenmiştir”. (Yarın İnönü’nün Johnson’ un mektubuna yanıtı)