Başlıkta ki türlü gibi var; 1. Hazine verileri ekonomisi, 2. DİE ekonomisi, 3. Aklı başında ekonomist, ekonomisi, 4. Tele-vole ekonomistlerinin ekonomisi, 5. Tuğla ekonomisi, 6. Vatandaşın ekonomisi. Ne israf ekonomisi… İşte bu ekonomi şimdi tam türlü yemeği gibi oldu. Bu ekonomilerin en acımasızı, israf ekonomisidir. Bu israf ekonomisini önleyecek bu zamana kadar ne Başbakan nede Maliye Bakanı maalesef çıkmamıştır. ‘‘Devletin malı deniz’’ tekerlemesi yok edilememiş, bir devran ki sürüp gitmektedir. Bakan, müsteşar, genel müdür makam odalarının çoğu kraldan çok kralcılarca yeniden teşrif edilir. Bu memlekette yağdanlıklar tükenmediği müddetçe bu çark döner durur. Şimdi bakalım şu israfa da ellerimizi vicdanlara koyalım, sonrada soralım; ‘‘kim dur diyecek?’’ Yıl 2017: Hizmet binası kirası: 901 milyon, Lojman kirası: 62 milyon, toplam 963 milyon. Peki devletin bir sürü arsası, arazisi var, binlerce mühendis, mimar çalışanı mevcut. Devlet kendisine bina yapamaz mı? -ARAÇ(makam arabası…vs) 110 bin (yüz on bin) Makam araçlarının yüzde doksanı, en üst sınıf markalı… İnsanın “vay be saltanata bak” diyesi geliyor. Avrupa da çoğu bakan, belediye başkanı makam aracı olarak bisiklet kullanıyor. Bunu Avrupa’nın kırosu ne anlar. Makam arabasından, açlıktan nefesleri kokuyor, borçları, harçları dağlar gibi… -LOJMAN: 240.400. Bu lojmanlarda oturan dar gelirli memura söz edilmezde, amir sınıfında olup da, yüksek maaş alanlara neden lojman tahsis ediliyor? -SOSYAL TESİS: Milli Eğitim Bakanlığında, 780, Milli Savunma Bakanlığı 320, Emniyet 150 diğer kurumlardakini yazacak olursak bir sayfayı geçer. -CEP TELEFONU: Evet cep telefonu. Kamu kurumlarında ki cep telefonu sayısı; 475 bin. Bu kadar telefonla kimler ne konuşurlar? Devir teknoloji devri olsa da bu telefonlara ödenen bedel ve konuşma ücreti toplamı ne kadardır.Hesabı bulmak için günün yeteceğini sanmam… -TEMSİL HARCAMALARI: 2015 yılında ayrılan ödenek 248 milyon. 2017 yılında 360 milyon 379 bin. Çiçek, pasta, fındık, fıstık …vs. Yabancı konuklar için yapılan harcamalar bir yerde su götürür. Diyelim de, ya birbirlerini ağırlamalarına de diyelim... Hiçbir şey demeyeceğim sadece Tevfik Fikret’in Han-ı Yağma şiirinden bir mısra yazacağım. ‘‘Bu sofracık, efendiler - ki iltikaama muntazır huzurunuzda titriyor - şu milletin hayatıdır Şu milletin ki mustarip, şu milletin ki muhtazır Fakat sakın çekinmeyin, yiyin, yutun hapırhapır... Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin’’