Artun TALAY Uluslararası araştırma verileri sporcuların sahadan kaçmasında bizi önde gösteriyor. Sporcular spor sahalarını mutluluk merkezleri olarak algılamıyor ve boş gereksiz bilgilerle doldurulmuş antrenmanlardan nefret ediyorlar, bu yüzden sahadan kaçıyorlar. Sporcu kendisini engelleyen yapıları sevmez, bunlardan kurtulmak ister. Çaresiz kalınca da spor sahasından kaçar. Antrenmanın en büyük amacı mutluluk vermek olmalıdır. Bu sürece yardımcı olan antrenman sporcunun hayalini süsler. Antrenman sporcunun kafasındaki sınırlardan kurtulma sürecidir. Sporcu bencildir görüşü yanlıştır. Tam tersine sporcu olmayan bencil olur. Kendisini eksik hisseder, güvende olduğunu hissetmez, kendisinden de hiçbir şey vermez. Hep almaya çalışır ki boşluklar dolsun. Ancak kendisini bütün hisseden sporcu başkasına verir. Kişiliği oluşmamış sporcu sağlıklı bir sevgi üretemez, çünkü kendisini değersiz hisseder. Değersiz olduğunu hisseden sporcu, sevileceğine hiç inanmadığı için sevgi alamaz, güvende hissetmediği için de sevgi veremez. Kendisine gerçek sevgi verene de inanmaz, hatta ondan kaçar. Sporcuyu korumanın en temel yolu spor sahasında ona kazandırılan öz güvendir. Öz güven kazanabilmesi için şu dört temel gereksinimin karşılanması gerekir. İletişim kurma, kendi kararlarını kendisinin vermesi, gelişme ve öğrenme gereksinimlerinin karşılanması. Ancak bu durumda beyni dopamin salgılar ve mutlu olur. Spor sahalarında mutsuz olan sporcular incelendiğinde gelişme ve keşfetmenin sporcuda olmadığını, memur zihniyetli, reçeteye dayalı antrenman modeliyle eğitildiğini, korkuya dayalı bir ortamda bulundukları gözlemlenmektedir. Bu nedenle sporcu kaçmaktadır. Spor sahaları mutluluk merkezleri haline dönüşürse, hem bu kaçış durur, hem de daha başkaları gelir.