Geçen hafta, Türkiye açısından uluslararası ilişkiler açısından en önemli temas kuşkusuz Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Amerika’da yaptığı görüşmelerdi.

Nükleer Zirve için Washington’a giden Erdoğan, burada başta ABD başkanı Obama olmak üzere çeşitli görüşmelerde bulundu ve Ankara’nın önümüzdeki günlerde "kendisinin" izleyeceği dış politikaya ilişkin bazı ipuçları verdi.

"Kendisinin" derken aslında biz de biraz tereddüt içindeyiz. Son zamanlarda Cumhurbaşkanının danışmanları kaleme aldıkları yazılarda "Ankara"nın dış politikasın yol haritasını çiziyorlar. Ama bu görüşler Tayyip Erdoğan’a mı ait yoksa danışmanlar mı öyle olsun istiyorlar. Ayrıca Başbakan Davutoğlu ve Dışişleri Bakanlığı hangi politikaları benimsiyor, belli değil.

Örneğin Başbakan Davutoğlu, Brüksel’de Avrupa Birliği zirvesinde, mülteci krizi üzerinden Avrupa ile tam üyelik üzerine bazı ödünler alma peşinde koşarken başdanışmanlar Avrupa Birliğinin ömrünü tamamladığını dile getirdiler.

Bu örnekte iki olasılık ortaya çıkıyor. Ya Erdoğan onlara talimat verip bu yazıları kaleme aldırıyor ya da onlar Cumhurbaşkanını kendi inançlarına çekmek için pozisyon alıyorlar.

Birincisi üzerinden yürürsek;Erdoğan Avrupa Birliğine, "Ahmet Davutoğlu’nun esas yetkili olmadığını, Avrupa Birliği liderleri fotoğrafında yer almamasına rağmen Türkiye’de yürütme yetkisinin kendisinde bulunduğu" izlemini danışmanları üzerinden vermiş olabilir.

Diğer yoldan gidersek; danışmanların, "Efendim AB artık ekonomik ve siyasi bir güç olmaktan uzaklaşmıştır.Onun yerine sizin liderliğinizde yeni bir bölge dayanışması oluşturmamız gerekir" şeklindeki görüşlerinin Beştepe Külliyesinde kabul olmuş gerçeğine ulaşırız.

"YENİ BİR TÜRKİYE"

Erdoğan’ın son günlerde öne çıkan danışmanlarından Cemil Ertem, Milliyet gazetesinde köşe yazıları kaleme alıyor. Aslında o yazıları izleyenler Erdoğan’ın nereye gitmek istediğini ya da danışmanların ona neler tavsiye ettiklerini kolayca öğrenebilirler.

Cumhurbaşkanının izlemek istediği dış politikanın ana hatları o yazılarda açıkça belirtiliyor.

Cemil Ertem, Erdoğan ABD’ye gitmeden önce, Türkiye’nin yakın gelecekte izleyeceği dış politikayı, daha doğrusu Ankara’nın artık "yeni bir dünyaya" açılması gerektiğine dair "Beştepe’de yapılan hazırlıkları" yazısında açıkladı.

"Ekonomi Başdanışmanı" sıfatını taşıyan Ertem’e göre-bu satırlar Erdoğan ABD’ye gitmeden hemen önce yayımlandı-Amerika, yeni dönemde Pasifik ve Kafkasya-Ortadoğu-Doğu Avrupa bölgelerini kontrol ederek dünya egemenliğini sağlamayı amaçlıyor. Ertem yazısına şöyle devam ediyor:

"Bir önceki yüzyılda Pasifik’te Japonya kontrol altında, Çin ise ayrı kutuptaydı. Diğer Asya ülkeleri ise zaten yok hükmünde sayılıyordu. Ama şimdi Japonya,tıp ki Türkiye gibi ‘bağımsız’ karar alma ve siyaset oluşturma yollarını geliştiriyor."

Şimdi bu noktada diyeceksiniz ki "Türkiye nasıl bağımsız karar almaya başladı da Japon ekonomisi düzeyine geldi?"

V e devam edeceksiniz: Bu bağımsız kararlardan dolayı mı 8 yıl önce 10 bin dolar olan fert başına düşen milli gelir 9 bin dolar düzeyine geriledi?

Gene hemen aklınıza takılacak ; "En küçük bir tehdit olasılığı üzerine Suriye’ye karşı NATO’dan hava savunma sistemi isteyen NATO üyesi Türkiye değil mi?" diye.

İçinizde biraz fesatlık varsa; Rus uçağının düşmesi üzerine ,derhal NATO’ya başvurup yardım istendiği de anımsatırsanız tabii..!

Başdanışman yazısına devamla, ABD’nin hem Pasifik’i hem de Kafkasya-Ortadoğu-Doğu Avrupa’yı tek başına kontrol edemeyeceğini kaydettikten sonra görüşlerini aşağıdaki satırlarla sürdürüyor:

"İlk önce bunun ekonomik şartları yok. Dolayısıyla, ABD her iki bölge için "stratejik müttefik" anlayışını yeniden yorumlayarak,kendi mutlak kazanımları ve yararı dışında da karşısındaki ülkelerin çıkarlarını ve kazanımlarını hesap etmek zorundadır."

Ve asıl bakla bundan sonraki satırlarda ortaya çıkıyor:

"Bu gerçeği hala görmeyen ve kendisini bir önceki yüzyılda zanneden neocon tarafı, bu kontrol meselesinin eskisi gibi darbe-vesayet zinciriyle olacağını sanıyor. Ama o çamlar bardak oldu.Pasifik’te nasıl bir Çin varsa ,Doğu Avrupa,Ortadoğu ve Kafkasya için de yeni bir Türkiye var."

PAZARLAMA UZMANI DANIŞMAN

Ertem; "neocon" derken aslında Yahudileri ve onlara dayalı siyaset yapanları kastediyor anladığımız kadarıyla. Ve de işin ilginç taraf Cumhurbaşkanı, Amerika’ya varınca da ayağının tozuyla Yahudi Örgütlerinin düzenlediği toplantıya katılıyor. Erdoğan’ın bu toplantıya pek de arzu ederek gittiğini sanmıyoruz.

Devletin TRT’sinde gene Cumhurbaşkanının başdanışmanlarının önde gelenlerden biri Yahudilerle ilgili hakarete varan söz sarf ederken Erdoğan’ın böyle bir görüşmeye gitmesi "reel politik" açısından olumlu bir davranış.

Dönelim yeni gözde danışman Cemil Ertem’in yazısına. Ertem, Çin çıkışlı "Yeni İpek Yolu" ticari geçişleri ve Türkiye merkezli Güney Enerji Koridoru nedeniyle "yeni" bir bölge siyaseti ve diplomasisi geliştirmenin kaçınılmaz olduğunu, ayrıca Amerika ile Avrupa Birliği arasında imzalanacak Transatlantik Serbest Ticaret ve Yatırım Anlaşmasına Türkiye’nin mutlak dahil edilmesi gerektiğini de dile getirerek yazısını şöyle tamamlıyor:

"İşte bütün bunlardan dolayı, Türkiye-ABD ilişkileri ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın güçlü bir lider olarak, ABD’nin yeni dönemdeki stratejisi için yeri ve önemi yeniden değerlendirilmeli ve bu ziyaretteki temaslara bu perspektiften bakılmalıdır."

Erdoğan iktidara geldiğinde bir fahri danışmanı "Bu adamı kullanın" diye Amerika’ya AKP liderini pazarlamak istemişti, 14 yıl sonra resmi danışman sanki benzer bir pazarlamayı yapıyor. Ama bu kez Erdoğan’ı daha büyük bir coğrafya için öneriyor: Kafkasya-Ortadoğu-Doğu Avrupa Bölgesi liderliği..!