Ankara Kalesi’nde 70 yıldır ayakta olan kahvehane, babadan oğula Ankara tarihine tanıklık ediyor. Kahvehanenin şimdiki sahibi Cemal Yurtaşan, 11 yaşında babasının yanında başladığı kahveciliği, 59 yıldır devam ettiriyor. Çoğu eski müşterisinin vefat ettiğini belirten Yurtaşan, 30 yıldır gelenlerin de olduğunu ve sağlığı el verdiğince işini devam ettireceğini söylüyor

SULTAN YAVUZ - Kahvehanelerin önemi her ne kadar günümüzde işlevini yitirse de, özellikle Anadolu’da hâlâ önemli kamusal mekânlar arasında sayılıyor. İlk ortaya çıktığı zamandan beri ağırlıklı olarak erkeklerin toplandığı, kahve içmenin yanı sıra sanat ve siyasetin de konuşulduğu yerler olan kahvehaneler, eskiden sanatçıların, edebiyatçıların, bilim insanlarının ve halkın her tabakasından erkeğin uğradığı mekânlar arasında yer alıyordu. 16. yüzyılda kültürümüze giren kahvehaneler, devlet yönetiminin ve yöneticilerin de eleştirildiği yerler olunca, zaman zaman kapanması da kaçınılmaz olmuş. Kanuni Sultan Süleyman döneminde başlayan yönetimin kahvehane hoşnutsuzluğu, III. Murat zamanında 20 yıl yasaklanmayla sonuçlanmış, IV. Murat zamanında hem kahvehaneler kapatılmış hem de kahvehaneciler astırılmış. III. Selim döneminde de yasaklamalar devam etmiş. Eskiden okumaların da yapıldığı kahvehanelerde, 12 Eylül sonrası ise pek çok kurum ve mekânda olduğu gibi değişim yaşanır. Kahvehaneler artık fikirlerin tartışıldığı, sanat alışverişinde bulunulan yerler olmaktan çıkıp, insanların iskambil ve tavla oynadığı yerlere dönüşür. Halkın gözünde ise işsiz insanların gittiği yerler olarak görülmeye başlanan kahvehaneler, bugün Anadolu’da hâlâ erkeklerin vazgeçilmez mekânları arasında bulunuyor. Günümüzde, kahvehaneye adını veren kahveden ziyade çayın içildiği bu kamusal alanlar, hâlâ ayakta kalmalarıyla kültürel bir derinliğe de işaret ediyor. Yeni dönemle birlikte kahvehanenin yerini alan kafe ve kahveci dükkânları da, yeni kuşağın gözdesi olmalarıyla, kahvehanenin yerini almış durumda. Özellikle Ankara’da daha çok orta yaşlı ve yaşlılar tarafından tercih edilen kahvehanelerden biri de, Kale’de 70 yıldır varlığını sürdüren, Cemal Yurtaşan’ın işlettiği kahvehane. Yurtaşan, “30 yıldır gelenler de var” Ankara Kalesi’ndeki kahvehane, belki de tüm bu tarihsel değişime birinci gözden izleyici oldu. Ahşap masa ve sandalyelerde oturan birkaç mahalle sakini, bir yandan çaylarını içerken bir yandan da gazetelere göz atıyorlar. Kahvehanenin sahibi Cemal Yurtaşan, 1961 yılında, 11 yaşındayken babasının yanında bardak toplayarak ve bulaşık yıkayarak başladığı işini 59 yıldır devam ettiriyor. Çayı sabah saat 05.00’te demlediklerini ve sabah işe gidenlere sattıklarını belirten Yurtaşan, akşama doğru müşterilerin arttığını söylüyor. İyi kahve yapmanın en önemli kriter olduğunu vurgulayan Yurtaşan, “Kahve güzelce kaynamalı, istenene göre şekerli ya da az şekerli yapılıp, köpüğü oluşunca cezveden alınmalı” diyor. Genelde erkek konuklarının olduğunu ifade eden Yurtaşan, “Kadınlar sadece sıcak havalarda, dışarı kısımda oturup çay içerler. Eskiden boyacı ve sıvacı çok gelirdi, sabah çay ve poğaça içip işlerine giderdi insanlar. Eski müşterilerimin çoğu vefat etti ama 30 yıldır gelenler de var” diyor. Eski kahvehane gündemini hatırlattığımızda ise, “Bazen, gelenler gündemi konuşurlar, kimi o partiye kimi bu partiye atıp tutar” diyor. Kaleye gelen yerli ve yabancı turistlerin zaman zaman kendisine de uğradıklarını dile getiren Yurtaşan, Kale’ye ilişkin şunları söylüyor: “Aslen Bayburtluyum ama buranın en eski esnaflarındanım. Kale’de Alitaşı var, oradan çok kişi düştü. Ayakları kayınca Bentderesi’ne kadar yuvarlanıyorlar. Orayı mutlaka onarmalılar.” Şenkal, “Kale’nin trafiğe kapatılması lazım” Doğma büyüme Kaleli olan ve 30 yıldır eşiyle birlikte bir kültür evi işleten kahve sakinlerinden Behzat Şenkal da sohbetimize katılarak, Kale’nin sorunlarına ilişkin şöyle konuşuyor: “Kale’de dokunun değişmesi lazım. Kale, Turgut Özal zamanında gecekondulaşmaya başladı ve Melih Gökçek’le de devam ettirildi. Burası Türkiye’nin en büyük kalesi ama hırsızlık var. Çinçin ve çevresi kentsel dönüşüme girince, oradan buraya göç başladı. Güvenlik ve park sorunumuz var. Kale’nin trafiğe kapatılması lazım... Avrupa’da kalelere üç-dört kilometre kala arabalar bırakılır, yaya çıkılır. Bunu insanlara anlatamıyoruz.” [caption id="attachment_174021" align="aligncenter" width="600"] Behzat Şenkal[/caption]