Mehmet Necati GÜNGÖR Mehmet Nuri Yılmaz. Eski Diyanet İşleri Başkanımız. 1977’den beri birlikteyiz. Ben, Kültür Bakanlığında basın danışmanı iken, o danışmanlığa getirildi. Rahmetli Rıfkı Danışman, çok iyi Osmanlıca bildiği için hocamızı danışman yapmıştı. Gerçek bir din adamıdır. İslâmı en iyi bilip yorumlayanlardandır. Aynı zamanda çok iyi bir insandır. Yumuşak huyludur, naiftir, alçak gönüllüdür. Hayvanları çok sever. Bir sokak köpeğinin başında dakikalarca durup onu seyrettiğini bilirim. “Hayvanlar da bir ümmettir” sözünü kamuoyu ilk kez O’ndan duymuştu. Hemen her günümüz birlikte geçer. Evine teklifsiz girip çıktığım, sofrasına teklifsiz oturduğum  insanlardan biridir hocamız. O’nunla bir ailenin iki ferdi gibiyiz. Allah, sağlıklı ömür versin. Yine İstanbul’da beraberiz. Akrabam Mustafa Muti bizi ağırlıyor. Bir çay bahçesine oturduk, garsona dedi ki: “Bak, ağır misafirlerim var. Çayların güzel olsun.” Sonra hocayı göstererek sordu: “Tanıdın mı?” Garson Karadenizli. “Tanumadum.” Halbuki hocamızı tanımayan yok. Yollarda yürürken önünü alıp, “hocam, sizi hep arıyoruz” diyen baylar bayanlar… Bir tek garson tanımadı. Çayları getirip servis yaparken, hocanın yüzüne bir daha baktı ve dedi ki: “Şimdi haturladum” Hepimiz “hıh” diyerek memnuniyetimizi hissettirdik. Mustafa sordu: “Nereden?” “Sıra gecelerinden” demez mi? Oturduğumuz sandalyelerle birlikte devrildiğimiz andı. Karnımın bu kadar ağrıdığını yaşamamıştım. Bizim garson Hocamızı galiba Kazancı Bedir’e benzetmişti. “Sıra geceleri” bu benzetmeden çıkmıştı. Hocam, “Kimseye anlatma” dediyse de, dinlemedim. “Böyle bir olayı anlatmadan yapamam hocam, kusura bakma.” dedim. Özel dost sohbetlerinde anlatmıştım. Şimdi de yazarak anlatıyorum. Ben anlatmadım, siz de duymadınız.