Türkiye’nin ikinci sanayi müzesi, herkesin bir parçasıyla büyüyor

Başkentin en önemli simgelerinden Ankara Kalesi’nin girişinde bulunan ve 15’inci yüzyıldan kalma tarihi Safranhan ve Çengelhan’ın restore edilmesiyle 2005 yılında ziyarete açılan şehrin ilk sanayi müzesi Ankara Rahmi M. Koç Müzesi, binlerce ziyaretçinin uğrak noktası olmaya devam ediyor

[caption id="attachment_179447" align="alignright" width="264"] Rahmi M. Koç Müze müdürü Mine Sofuoğlu[/caption] NAZ AKMAN / Ankara - Etrafındaki tarihi hanlar, konaklar, müzeler, galeriler ve antikacılarla şehrin kalbinin attığı kent tarihi kadar eski olan Ankara Kalesi, geçmişte olduğu gibi günümüzde de hala ilgi odağı. Kale’nin ana giriş kapısının karşısında yer alan ülkemizin en önemli müzeleri arasında yer alan Ankara Rahmi M. Koç Müzesi, şehrin ilk Türkiye’nin ise ikinci sanayi müzesi olarak 15 yıldır binlerce ziyaretçiyi ağırlıyor. Rahmi M. Koç Müzecilik ve Kültür Vakfı bünyesinde bulunan Rahmi M. Koç Müzesi, tüm ülkelere ve geçmişten günümüze tüm dönemlere ait, endüstri ve mühendislikle ilgili objelerin ve belgelerinin toplanması, ev sahipliği yapılması, araştırılması, korunması ve sergilenmesine adanmış, kâr amacı gütmeyen özel bir kurum. Müze, koleksiyonlarını ve kaynaklarını, halkı bilgilendirmek, onları etkilemek; Türkiye genelinde müze ziyaretlerini yaygınlaştırmak ve endüstri tarihinin araştırılmasını desteklemek için kullanılıyor. Başbakanlık Vakıflar Genel Müdürlüğü, Ankara Vakıflar Bölge Müdürlüğü’nden kiralanan Çengelhan ve Safranhan isimli iki tarihi binanın aslına sadık kalınarak restore edilmesi sonucu 2005 yılında ziyaretçilerine kapılarını açan beş katlı Ankara Rahmi M. Koç Müzesi, ulaşımdan iletişim tarihine, oyuncaklardan havacılığa kadar pek çok bölümü bünyesinde barındırarak, 10 bine yakın objeyi sergiliyor. Sahip olduğu koleksiyona her geçen gün bir yenisini ekleyen müze yarattığı farkındalık sayesinde ziyaretçiler tarafından da yapılan bağışlarla gittikçe hafızasını geliştirmeye devam ediyor. Kent belleğini yansıtan müze ayrıca pek çok ailenin de geçmişinden izler taşıyor. Teşhir alanının yanı sıra ayrıca çok sayıda kültürel sanatsal faaliyetler ile eğitim projelerini de üstlenen müzenin çalışmalarını müze müdürü Mine Sofuoğlu’ndan dinledik.   Unutulmuş tarihi bölgeler yeniden canlandırıldı Müzenin, iş adamı Rahmi Koç’un unutulmuş tarihi bölgeleri yeniden canlandırarak topluma kazandırma misyonundan yola çıkılarak hayata geçirildiğini ifade eden Sofuoğlu, “Rahmi Koç’un en büyük isteği unutulmuş tarihi bölgeleri canlandırmak, tarihi yapıları tekrar kültür sanat yaşamına kazandırmaktı. Bu çerçevede, Haliç’in kuzey yakasındaki Hasköy semtinde tarihi Lengerhane Binası, Tarihi Hasköy Tersanesi ve Açık Hava Sergileme Alanı üzerinde 1994 yılında Türkiye’nin ilk sanayi müzesi İstanbul’da kurulmuş oldu. Ardından Ankara’da yine tarihi Çengelhan ve Safranhan restore edilerek müze olarak kullanıma sunuldu. Bununla beraber 2007 yılında Cunda’daki değirmen ve kilisenin restore edilmesi ile hayata geçirilen Cunda Sevim ve Necdet Kent Kütüphanesi ile 2014 yılında açılan Ayvalık Rahmi M. Koç Müzesi bu vizyondan doğan önemli yerler arasında yer alıyor. Dolayısıyla çıkış noktamız kurucumuz Rahmi Koç’un tarihi yapılara duyduğu ilgi ve onları tekrar hayata kazandırma çabası” dedi. Ankara’daki müzenin Koç ailesi için manevi değeri olduğunu vurgulayan Sofuoğlu, “Çengelhan’ın tarihi öneminin yanı sıra bir de manevi önemi var. Burası Vehbi Koç’un iş hayatına başladığı yer. Vehbi Koç, henüz çocuk yaşlarda bu hanın içinde yer alan aynı zamanda akrabaları ve aile dostları olan Aktarzadeler’in dükkanında çalışmış. Yıllar sonra Vehbi Bey, Aktarzade Sadullah Bey’in kızı Sadberk Hanım ile dünya evine girer. Dolayısıyla hanın Koç Ailesi için böyle de bir önemi var” diye konuştu. Çocuklara müze kültürü aşılanıyor Sanayi müzesi kavramının Türkiye için henüz yeni bir kavram olduğuna işaret ederek, Koç Ailesi tarafından İstanbul ve Ankara’da açılan iki müzenin bu anlamda taşıdığı öneme dikkati çeken Sofuoğlu, “Ülkemizde sanayi müzesi kavramı 1994 yılında İstanbul Rahmi Koç Müzesi’nin açılmasıyla birlikte başladı. Bu müzeler sanayinin gelişimini çok net görebileceğiniz yerler. Sadece Ankara’daki müzemizde 19 seksiyon var. Koleksiyonlar, Ankara ve Atatürk, Karayolu Ulaşımı, Raylı Ulaşım, Denizcilik, Havacılık, Esnaf Sokağı, Makineler, Bilimsel Aletler, İletişim, Oyuncaklar, Tarım, Tıp ve Eczacılık, Günlük Yaşam v.b. başlıklar altında sergileniyor. 10 bine yakın obje ile her yaş grubundan ziyaretçinin ilgisini çeken müze, Sanayi tarihinin geçmişini anlamak ve geleceğini kavramak açısından oldukça önemli. Özellikle çocukların müze kültürünü alabilmeleri için rolümüzün çok önemli olduğunu düşünüyorum. Diğer müzelerde bazı şeyler biraz soyut kalabiliyorken bu müzede sergilenen eserler pek çoğumuzun çocukluğunda kullandığı veya aile büyüklerimizin tanıklık ettiği objelerle dolu dolayısıyla burasıyla bağ kurabiliyoruz. Ayrıca burayı ziyaret eden çocuklarımıza koleksiyon kültürünü de aşılamaya çalışıyoruz. Çünkü bu müze, Vehbi Koç’un Rahmi Beye küçükken Almanya’dan getirdiği ilk elektrikli trenin ardından mekanik ve endüstriyel objelere ilgi duyarak biriktirdiği objelerde oluşuyor. Çocuklarımıza bunları anlatıp, objeleri tanıttığımız da onlar da ya oyuncaklarını biriktirerek kendi müzelerini açmak istediklerini belirtiyor ya da sevdikleri objeleri müzemiz için saklayıp bağışlamak istediklerini söyleyerek müzemizden ayrılıyorlar. Bu nedenle müzenin çocuklarda geçmişe sahip çıkma bilincini aşılamak için apayrı bir yeri var” sözlerine yer verdi. “Pek çok ailenin geçmişini yaşatmaya çalışıyoruz” Kimi şahıslar ve kurumlarca bağışlanan objelerle de koleksiyonun büyüdüğünü ve müzenin aynı zamanda kent belleği açısından da büyük bir önemi olduğunu vurgulayan Sofuoğlu, müzenin yarattığı farkındalığın altını bir kez daha çizerek, “Herkesin ‘bizim müzemiz’ diye benimseyebildiği bir müze ortaya çıktı. Müzenin kuruluşundan bu yana hem Ankaralılar hem de Türkiye’nin başka yerlerinden gelen ziyaretçilerimiz bağışlarda bulundular. Bu nedenle koleksiyonumuz her geçen gün zenginleşiyor. Herkesin bir parçasıyla büyüyoruz. Rahmi Koç Müzesi bu anlamda büyük bir farkındalık yarattı. Kent belleği ve ailelerin belleklerini müzede tutmuş oluyoruz. Yılda yaklaşık 250 bin ziyaretçimiz gittikçe büyüyen bu belleğimize hem tanıklık ediyor hem de ilgi ile koleksiyonları inceliyor” dedi. “Ankara Manzarası” Türkiye’de ilk kez Rahmi M. Koç Müzesi’nde Sofuoğlu, Koç Üniversitesi Vehbi Koç Ankara Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (VEKAM) ve Rahmi M. Koç Müzesi Ankara işbirliği ile düzenlenen “Tarihi Dokumak: Bir Kentin Gizemi, Sof” sergisi kapsamında Hollanda Rijksmuseum’dan ödünç alınan 18’inci yüzyıla ait ve Ankara’nın ilk tasviri olarak bilinen “Ankara Manzarası” tablosunun iki yıl daha müzede sergileneceğini söyledi. Türkiye’ye ilk kez söz konusu sergi kapsamında getirilen ve Rahmi M. Koç Müzesi’nde sergilenen tablonun bilinen en eski Ankara yağlı boya tasviri olduğunu hatırlatan Sofuoğlu, esere ilişkin, “Hollanda’dan ödünç aldığımız ve müzemizde sergilediğimiz tablonun uzun yıllar Halep manzarası olduğu düşünülmüş. Prof. Dr. Semavi Eyice’nin 1972’de yayınlanan ‘Ankara’nın Eski bir Resmi’ adlı eserinde resmin Ankara’ya ait olduğunu ortaya koymasıyla eser, Ankara kent çalışmalarına katkı sağlayabilecek çok önemli bir belge olarak akademik alanda kabul görmüş. İlk kez sergi dolayısıyla Türkiye’ye getirdiğimiz bu eser için daha sonra Hollanda Büyükelçi Yardımcısı Erik Weststrate’nin girişimleri sayesinde iki yıl daha müzemizde sergilenecek. 117’ye 198 santim ölçülerinde olan tablo, Ankara kent tarihi açısından müthiş bir eser. Ankara’nın markalaşması yönünde büyük rol oynayacak olan bu yağlı boya tasvirinde sağ alt kenarda yer alan, belli bir işlemden geçmekte olduğu anlaşılan çok sayıda Ankara Tiftik keçisi yer alıyor. Tablonun geneline baktığınız zaman üst kısımda şehirden panoramik detayların verildiğini görebilirsiniz. Eserde, günlük yaşamdan detaylara baktığımız zaman tiftik kırkım sahnesi, dokuma sahnesi, boyama sahnesi, tartma ve pazar yerini rahatlıkla görülebiliyor. Sof feraceli kadınlar, dokuma tezgahında dokunan yünlüler, tüccarlar ve Ankara’dan mal götüren bir kervanın görüntüsü ile bu dönemde kadının profesyonel olarak ticari hayattaki yerinin önemini kavrayabilirsiniz. Tablo aracılığıyla bizde birtakım çalışmalara başladık. Tiyatrocu arkadaşımız Eylül Kuzgunbay tabloyu konu alan çok güzel bir tiyatro metni yazdı, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü repertuvara kabul etti, önümüzdeki günlerde sahnelenecek. Bu eksende yine Piano Turca adıyla bilinen bir piyano sanatçımız “Ankara Manzara”sı piyano albümünün hazırlığını yapıyor, besteleri büyük ölçüde tamamladı. Öte yandan genç arkadaşlarımız yine tabloyla ilgili bir belgesel çalışması hazırlıyor. Tablo üzerinden disiplinler arası çalışmalar yürütüyoruz” bilgilerini verdi. Müzede hangi eğitimler veriliyor? Son olarak müzede yürütülen eğitim çalışmaları konusunda bilgi veren Sofuoğlu, şöyle konuştu: “Milli Eğitim Bakanlığı’nın da onayı ve kıymetli destekleri ile çok etkili çalışmalar yürütüyoruz. Müzeyi 2005 yılında kurmuştuk, ilk olarak ilköğretim eğitim paketi kapsamında üç, dört ve beşinci sınıflara yönelik çalışma yaptık. Paket kapsamında tamamen müfredat doğrultusunda öğrencilerin teorik olarak gördüğü konuları müzeye gelerek uygulamaya dökebileceği çalışmalar yürütüyoruz. Örneğin açıları yeni öğrenen öğrenciler müzeye gelerek güneş saatini deneyerek açıları uygulamalı olarak pekiştirmiş oluyor. Daha sonra anasınıfı eğitim paketimizi ile 2019 yılı içinde ‘Ankara Manzarası’ eğitim paketini geliştirdik. Öğrencilerimiz şehrimizi tanıyalım ünitesi kapsamında tabloyu yakından inceleyerek, yaşadıkları şehri yakından tanıma imkânı buluyor. Bu yıl liselerimize yönelik bir paket geliştirmeyi düşünüyoruz. Öğrencilerimizin yanı sıra ayrıca öğretmenlerimize de eğitimler veriyoruz. Geçtiğimiz dönem her hafta 50 ila 100 öğretmen müzemize gelerek, müze eğitimcimizden müzede eğitiminin uygulanması ve fayda sağlanması konusunda seminerler aldı. Ayrıca bireysel katılımcılarımız için de hafta sonu eğitim programlarımız mevcut. Bu atölyelerimizde de çok farklı temalarda çalışmalar yapıyoruz. Dünyada müzelerin yaşam alanı haline dönüştürülmesine yönelik bir uyanış var. Bizler de düzenlediğimiz çalışmalar doğrultusunda ziyaretçilerimizin yıl içerisinde birden çok kez müzemizi ziyaret edebilmesine olanak sağlayan, kültürel ve sanatsal faaliyetlere ev sahipliği yapıyoruz.”