Çocuklar oyuncakları elinden alınınca veya çok istedikleri bir şeyi büyükler yerine getirmezse küser köşelerine çekilir ya işte bizim Niko (Rum lider Nikos Anastasiades) da aynen öyle yaptı… “Küstüm, oynamıyorum” dedi, köşesine çekildi. Bırakın adamcağızı, azıcık cilve yapsın… Yok, herkes üstüne yüklendi. Ben bile Hürriyet Daily News’deki köşemde “Niko küstü, oynamıyor” dedim. Sonunda Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-moon aramış, “Vallahi de billahi de İstanbul’da Mustafa (Akıncı) ile şakacıktan görüştük. Ben Kıbrıs’ın tek ve değişmez muhtarı olarak sadece seni görüyorum. Senden başka yârim yok adada” falan demiş, gazını almış, görüşmelere dönmeye ikna etmiş. Alkışlar BM Genel Sekreteri Ban’a… Ya maazallah “Dönmem” diye ısrar etseydi Niko ne yapacaktık? Akıncı da kötü hissetmeyecek miydi “Ayağım kırılsaydı da gitmeseydim İstanbul’a… Ama, büyük ağabey aradı, yok diyemedim, kızar haşlar ‘Eeey Akıncı, küçüksün küçüklüğünü bil’ derdi sonra. Ya kızar bir de bizim harçlığı keserse, nasıl göze alabilirdim” demiştir herhalde BM üzerinden özürlerini iletirken Niko’ya. Zor iş vesselam. Son zamanlarda “Yolcudur Abbas bağlasan durmaz” moduna giren ve Kasım ayında Cumhuriyetçi Türk Partisi kurultayında tekrar aday olmayacağını açıklayarak partisinde sevinç fırtınaları estirten 2. Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat açıktan söyleyemese de “Rum’a teslimiyet en büyük erdemdir” çizgisindeki birçok kişi olayı zaten çözmüş gibi. İstanbul yemek daveti, BM genel sekreteri ile görüşme falan hep Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın oyunu imiş güya. Doğrusu ağlamak lazım bu gibilerinin hala daha geçerli akçe olmasına Kıbrıs Türkü arasında ama ben durumu çok gülünç buluyorum. İstanbul’da bir uluslar arası zirve toplanacak. Ev sahiplerinden birisi resmen Türkiye olacak. KKTC cumhurbaşkanı bırakın zirveye, zirveye katılanlara Türkiye Cumhurbaşkanınca verilen yemeğe bile davet edilmeyecek. Olur muydu bu? Harcamazlar mıydı Akıncı’yı “Sen ne mene bir Kıbrıs Türk liderisin ki seni Türkiye bile adam yerine koymuyor” diye? Hatırlayın, üç gün önce Cumhurbaşkanının kızının düğününe Akıncı’yı davet ettiydi etmediydi tartışmasını? Bir daha mı yaşanacaktı aynı kepazelik? Bu insanlara yaranamıyor. Yakındır, “Eeey KKTC muhalefeti, haddinizi bilin haddinizi” konuşması gelecektir. Neyse, şimdi Bizim Niko ile Akıncı 2 Temmuz Perşembe günü oyun sahasına çıkacaklar. Yok, yanlış anlamadınız, gerçekten de çocuklarla oyun oynamak için buluşacaklar Lefkoşa ara bölgede. Geçtiğimiz 15 Kasım KKTC’nın kuruluş yıldönümünde Rum gençlerinin öğretmenlerinin ve hatta Eğitim Bakanının “özel izni” ile gösteri yapan, Rum kesimine geçen Kıbrıs Türklerinin araçlarına saldıran “protesto gösterisi” gibi eylemlerin bir daha tekrarlanmaması amacıyla oluşturulan iki toplumlu özel çocuk komitesi var ya işte o bir etkinlik düzenliyor Uluslararası Çocuk Günü dolayısıyla. İki taraftan çocuklar, 14-17 yaş grubundan gençler bir araya gelip oyun oynayacaklar, birbirlerini tanıyacaklar. Malum Niko ile Akıncı da o yaş grubundan, onlar da sahaya inip çocuklarla oynayacaklar. Belki bir daha “Oyuncağımı aldılar, artık oynamam” ağlamaları duymayacağız. Şaka bir yana iki taraf arasında olmaya güvenin nasıl artırılacağını hep merak ederim. Önce az da olsa güven oluşturulmalı ki artırabilelim de, değil mi? Şimdi bir gün çocuklar bir araya getirilecek, dostluk, barış, empati falan denilecek sonra 364 gün ha babam de babam her türlü Türk düşmanlığı Rum tarafında gırla devam edecek. Nereye varacak bu çalışma? Şimdi bir gün dostluk, barış, beraberlik diyeceksin, 364 gün “Kıbrıs Helendir, Türkler 500 yıldır gidemeyen misafirler” (kibarca söylemeye çalışıyorum) diyeceksin ve bir yere varacaksın? “Bello Turko” ile “En iyi Türk ölü Türk” sloganıyla nereye varacaksın? Hadi, sahaya inelim oynayalım biraz, millet de bir şey yapıyormuşuz sansın. Hani Akıncı boyuna Rumlara yönelik empati yapıyor ya, az biraz Rumların da empati yapması gerekmez mi? 1968’de Lübnan’da bir otel odasında başlayan Kıbrıs görüşme süreci çok yanlış temelde patinaj yapıp duruyor. Karşılıklı güven yokluğunda Kıbrıs görüşmeleri patinaj yapıp duruyor. Halbuki, nasıl biz Rum tarafının 1974’de yaşadığı travmayı ve hatta savaş nedeniyle yaşadıkları acıyı anlıyor isek, Rum tarafı Kıbrıs Türküne 1963-1974 dönemi yaşattığı acıyı, travmayı görmeli ve özür dilemelidir. 1974 bir başlangıç değil, 1963-1974 dönemi yaşanılanın ve bilhassa 15 Temmuz 1974 Yunanistan destekli darbenin sonucudur. Efendim çocuklar birlikte oynar güven oluştururlarsa yeni nesiller savaşa karşı bilinçli yetişecekler imiş. Güzel ve saygı duyulacak bir davranış. Daha eskilerine, Arpalık’a, Dali’ye, Dohni’ye veya Küçük Kaymaklı’ya gitmeyeceğim, sahi ne olmuştu Muratağa, Sandallar ve Atlılar köylerinde 14 Ağustos 1974 günü? 3-5 günlük yeni doğmuşlardan 90’ını aşmış aksakallara kadar acımasızca katledilmedi mi üç köyün Türk halkı Rum komşularınca? Hadi bir soru daha sorayım, 1974 darbesi eğer Nikos Sampson gibi gazeteciden dönme bir faşist kan emici tarafından yönetilmeseydi, hadi daha açık sorayım, Sampson 1963’deki korkunç Küçük Kaymaklı kasabı olmasaydı Türkiye adaya çıkar mıydı acaba? Sampson darbesi bir sürecin bardağı taşıran son damlasıdır. Empati gösterelim. Rumlar Türk garantisini istemiyor diye esneklik gösterelim, her türlü maymunluğa soyunalım. Akıncı papağan gibi kendisinin dediklerini tekrarlayan gazetecileri çok sevebilir, doğruları sakınan eski dostları görmezden gelebilir, sorun değil. Ama Kıbrıs Türk halkı “ille de çözüm” takıntısıyla verilecek yaşamsal tavizleri asla kabul etmeyecektir. Ne Nobel barış ödülü ne de başka bir ödül uğruna, birileri sırt sıvazlayacak diye Kıbrıs Türkü yokluğa peşkeş çekilemez. Günün sonunda bu iş referanduma gider ve Kıbrıs Türkü de saçmalıkları çöpe atar. Akıncı belki fark etmedi ama Niko görüşmeleri Akıncı İstanbul’a yemeğe davet edildi ve BM genel sekreteriyle kısa bir görüşme yaptı diye boykot etti. Kıbrıs Cumhurbaşkanı olarak KKTC’nin seviyesinin yükseltilmesini kabul edemeyeceğini söyledi ve kabul ettirdi. Hani Akıncı “Kıbrıs Türk siyasi eşitliği ara bölgeye ve adada bazı sosyal mekânlara sıkıştırılamaz” demişti. Kriz geçti mi? Hangi kriz? Yaşanılan bir soytarılık.