Yusuf KANLI Pek çok arkadaş, diplomat, meslektaş son günlerde bitmez tükenmez sorular yönlendiriyorlar. Bazıları durumla gerçekten ilgiliyse de birçok soru tamamen alakasız, üstelik bu düşmanlık yönünden zengin mahallenin ilk üç sorunundan birinin temel unsurlarını anlamadaki eksikliği yansıtıyor. Soruların çoğu, ne yazık ki, bir gazeteci tarafından cevaplanması mümkün değil. Ancak bir şekilde büyük bir oyun değiştirici etken ya da tılsım hayata geçmez ise, bir falcının ya da sihirbazın fala ya da cam küreye bakarak ölmüş ve gömülmüş federasyon umutlarının reenkarnasyonu için bir umut olup olmadığını ya da Kıbrıs’ta bir gün çözüm olabileceğini söyleyebilmesi de mümkün değil. Söylediklerim, ben gerçekçi desem bile, bazılarınca karamsar bir yaklaşımın yansıması olarak düşünülebilir. Bununla birlikte, iki tarafın kendi beyaz tanımlanmasında ısrar ettiği ve gri bir alanda buluşmayı reddettiği sürece çözüm mümkün değildir. Her iki tarafın kırk yıldan fazla bir süre kendi federasyon tanımını diğerine anlatmaya çalıştığı ve ne anlatmayı ne de federasyonu gerçekleştirmeyi beceremeyeceklerini on yıllar boyunca onlarca defa tekrar tekrar kanıtlamış oldukları bir gerçektir. Başarı, aynı zihniyet ve metodoloji ile aynı olağanüstü sorunları ziyaret etmeye devam etmekle ulaşılamaz. Oyun değiştiriciye ihtiyaç vardır. “Tüm ada ve yönetimi 1964’den bu yana onlara ait iken, üstelik hem BM hem de AB ve uluslararası toplum öyle derken, Kıbrıs Rum yönetimi ve halkı neden iki devletli bir çözümü ya da Kıbrıslı Türklerle iktidarı paylaşmayı içerecek bir federasyonu kabul etsinler” diye sordu naifçe uluslararası siyaset profesörü bir arkadaş. Derdini anladım hemen, beni provoke etmeye çalışıyordu. 1977’de üst düzey anlaşmada tanımlandı hedef: “Kıbrıs’ta çözüm anlaşması iki bölgeli ve iki toplumlu bir federasyon olacak.” İki yıl sonra 1979’da da teyit edildi. Sonra bunlara bir de siyasi eşitlik eklendi ve temel BM çözüm parametreleri oldular. Hani “BM parametreleri” diye tepinip duruyor ya bazıları, işte bu ilkeler o BM parametrelerinin temeli. Yani, bunlar yok ise diğerleri zaten yok. 1977 temel alınacak ise, 41 yıl geçmiş federasyon hedef olarak her iki tarafça kabul edileli. 41 yıldır müzakerelerde federal bir devlete ulaşamadı çünkü tekrarlanan birçok görüşme turunda Rumlar güç kullanımıyla Kıbrıslı Türk ortaklarından gasp ettikleri yönetim gücünü paylaşmayı reddettiler. 1964 yılında Kıbrıslı Türk bakanlar, milletvekilleri, müdürler, memurlar, işçiler kovuldular ortak yönetimden. “Azınlık olmayı kabul edin, dönün” denildi. Kıbrıs sorunu bu beyler. Sayın Akıncı, sen de duy. Kıbrıs sorunu bu. Gerisi, 1974 müdahalesi dahil tümü çözümsüzlüğün yan ürünleri. Yıllar boyunca en tepedeki Rum yöneticileriyle yaptığım çeşitli görüşmelerde “yayın dışı” kalması koşuluyla hep aynı durumu işitti kulaklarım. “Beş dakika Türk Cumhurbaşkanı görmektense, varsın iki devlet olsun.” Yine de federasyon bir mucize gerektirse de iki devletli bir anlaşma imkansız değilse de çok zor olacaktır. Ama kalıcı barış da ancak bu şekilde sağlanabilir. Böyle bir sürecin tekerleğinin dönmesini sağlamak için siyasi irade ve büyük çabalara ihtiyaç duyulacaktır. Çünkü hem Kıbrıslı Türk hem de Rum sol parti ve liderleri federasyonu bir saplantı gibi görünüyor. Bununla birlikte, federasyonun temel taşı güç paylaşımı ise ve Kıbrıslı Rumlar 1964'te barbarlık ve soykırım uygulamalarıyla ele geçirdikleri yönetim gücünü paylaşmayı hiçbir zaman istememişlerse, federasyonda ısrar etmek, aslında çözümsüzlükte ve statükoya bağlılıkta ısrar anlamına gelmekte değil midir? Öte yandan, samimiyeti hakkında ciddi bir şüphe olsa da “Kıbrıslı Savaşçıların Ulusal Örgütü” (EOKA) terör çetesi geçmişinden gelen bir lider olan Nikos Anastasiades, son zamanlarda çözüm formülü olarak gevşek federasyon fikrini, hatta Avrupa Birliğinde iki devletli çözümü seslendirmeye başladı. Bu tür açıklamalarda bulunan Anastasiades, Türklerle iktidarı paylaşmaktan ziyade iki devlete gitmeyi tercih edebileceğini ve bu gücü paylaşmama takıntısının Kıbrıs Rum siyasi seçkinleri açısından ne kadar köklü olduğunu yansıtıyor. Eğer Kıbrıslı Rumlar iki devletli bir çözüme doğru yöneldilerse, neden - son zamanlarda Politis gazetesiyle yaptığı görüşmede görüldüğü gibi - Akıncı ve Kıbrıslı Türk sol partiler - AB içinde veya AB dışında iki devletli çözümü ve hatta konfederasyonu bu kadar kati şekilde reddediyorlar? Bir uzlaşı çözüme karşı değilse, neden Kıbrıslı Rum lider tarafından da dile getirilen bir çözüm seçeneğine karşı bu kadar kategorik davranıyor Akıncı ve sol gruplar? Anlaması zor. Kıbrıs Türk sağ kesimi ise “iki devletli” uzlaşma ihtimalini, Kuzey’in AB’ye üniter bir devletin parçası olarak ya da AB üyesi iki devletten birisi olarak girse de dört özgürlüğün (seyahat, mal edinme, yerleşme, çalışma) uygulanması halinde AB üzerinden Rumların adanın Yunanistan’a ilhakını (Enosis) tamamlayacağı endişesiyle karşılıyorlar. Bu sonucun ancak Türkiye AB üyelik süreci tamamlanıncaya kadar kuzeyin AB’ye katılmaması ya da dört özgürlüğün uygulanmasını o zamana kadar ötelemesini veya Türkiye’ye adayla sınırlı olarak aynı hakların verilmesini talep ediyorlar. AB’nin de olası AB içinde iki devlet seçeneğine niye karşı durduğunu veya durur gibi bir görüntü verdiğinin sebebi belki de budur.