Mehmet Necati GÜNGÖR O’nu 21 Ekim 1999 tarihinde, bir suikast sonucu kaybettik. Bilim insanı, eğitimci, siyasetçi, kültür adamı kimliklerini üzerinde taşıyan bir değerdi. Paris Üniversitesi’nde Anayasa hukuku ve siyaset bilimi dalında "Modern Türkiye’de Siyasi Güçler" konusunda bir de doktorası bulunuyordu. Aynı zamanda benim Kültür Bakanı’mdı. Kültür Bakanlığı’nda basın danışmanlığı görevini yürütürken iktidar değişikliği ile başımıza gelen ilk solcu entelektüel. Bakanlığı o tarihe kadar hep merkez sağ politikacılar yönetmişti. Onlar da kültür hayatımıza çok değerli katkılarda bulundular. Hepsini saygı ve şükranla anıyorum. Prof. Kışlalı, beni sürgüne gönderen bir bakan olmasına rağmen, O’nu hiçbir zaman bu bakış açısıyla yargılamadım. Beni Bakanlık müşavirliğinden alıp, Bingöl Kültür Müdürlüğü memurluğuna atamıştı. Henüz, hükümet güvenoyu bile almadan. Bunun, bakanın tercihinden ziyade bürokrasinin bir oyunu olduğunu biliyordum. Bakan, hiç tanımadığı, hiç karşılaşmadığı bir bürokratını niçin sürecekti ki? Her iktidar değişikliğinde olan olaylardan biri benim başıma gelmişti. Bürokratlar, yeni gelen bakana yaranmak için böylesi oyunlara girişebiliyorlardı. Ben, sağcı bilinen bir bürokrattım. Yeni bakan ise solcu ve CHP’li. Bakanlıkta tutunmaya çalışan bazı bürokratlar en genç bir bürokrat olarak beni hedefe koymuşlardı anlaşılan. Bu yüzden rahmetli Kışlalı’ya hiç kızgınlığım olmadı diyebilirim. O, Türkiye’nin önemli bir entellektüeliydi. Bir kahpe pusu sonucu hayatını kaybetmesine fevkalâde üzülmüştüm. Fransız eşi Nicole bir Hıristiyandı. O’nun inancına, kimliğine dokunmadı, kabullendi. Eşi de O’nun inancını ve kimliğini kabullendi. Gül gibi geçinip gittiler. Sonradan Nilgün adına alacak olan bu Fransız kadın, kocasına o kadar bağlıydı ki, sanki bir suikaste kurban gideceği içine doğmuşçasına her sabah kocasının arabasına biner, çalıştırarak kontrol ederdi. Araçta bomba varsa, kocası yerine kendi parçalansın diye. O Fransız kadın, giderek öyle güzel bir Müslüman, öyle güzel bir Türk, öyle güzel bir Atatürk hayranı bir aydın oldu ki, tanıyanlarını şaşkına uğrattı. Bakan eşi olmak, onu bozmadı. Oturduğu dairenin merdivenlerini temizlemekten yüksünmedi. Komşularının şaşkın bakışları arasında bu işi her sabah özenle yaptı. O da rahmetli oldu. Evet, Prof. Ahmet Taner Kışlalı’yı 1999 yılının 21 Ekim’inde kahpece bir suikast sonucu kaybettik. Ülke, iyi yetişmiş bir evlâdını kaybetmişti o gün. Siyasi hayatımız çok değerli bir siyasetçiyi, Bilim dünyamız, aydın bir akademisyeni kaybetmişti o gün. Rahmetle anıyorum. Mekânı cennet olsun.