Yusuf KANLI  İşaretler bizim Sarayın kira sözleşmesinin dolmasına 20 ay kalan kiracısı ile Rum liderin bir ahbap-çavuş ilişkisi içerisinde görüşmeleri sürpriz bir şekilde Nisan sonrasında bir oldu bitti ile tekrar başlatabileceklerini gösteriyor. Olur mu? Ankara’ya rağmen, KKTC’de muhalif ve iktidardaki merkez-sağ partilerin açık muhalefetine rağmen Mustafa Akıncı böyle bir oldu bitti sahneye koyabilir mi? Çok zor, ama imkansız da değil. En azından örnekleri daha geçen yıl Mon Pelerin ve Crans Montana sürecinde yaşanmadı mı? İşaretler büyük bir oyunun yeni bir bölümünün sahneye sürüleceği izlenimini veriyor. Çok yakın zamanda, mesela 26 Şubat “sosyal buluşması” ardından siyasi eşitliğe karşılık güvenlik başlığını konuşur bulursak kendimizi, doğrusu fazla şaşmayacağım. Hani o neredeyse tüm partilerin, halkın ve Ankara’nın karşı çıkmasına rağmen harita, toprak yüzdesi falan verip bir de “Denktaş da yapmıştı” yalanı arkasına saklandığı dönemden beri Akıncı ile Nikos Anastasiades’in güç paylaşımı ile güvenliği eşleştirebilecekleri, harita, toprak ve hatta mal-mülk meselelerinin karşılıksız mirasyedi bonkörlüğüne kurban gideceği endişesi birçok kişide gelişmedi mi? Anastasiades’in son mülakatları, Akıncı’nın “ille de federasyon” açıklamalarının satır araları okunduğunda büyük bir oyunla karşı karşıya kalabileceğimiz daha belirgin oluyor. Bu tehlike karşısında milli güçlerin asgari müştereklerde uzlaşıp ortak bir cephe oluşturmaları yaşamsal önemdedir. Önemsiz farklılıkları, kişisel ikbal davalarını, kimin önde kimin arkada olduğunu bir tarafa bırakıp, bu halkın refahı, KKTC’nin bekası ve tabii hem Kıbrıs Türk hem de Türkiye’nin çıkarlarını savunacak bir ulusal koalisyon kurulmalıdır. Su gibi elektriğin de Anadolu’dan gelmesini sağlanmalı, ulaşım, eğitim sektörü sorunları çözülmelidir. Yapısal değişiklik ve Türkiye ile devletten devlete ama tam bir entegrasyon ilişkisini geliştirecek politikalar üretecek ulusal uzlaşı hükümeti kurulması, merkez sağ partilerin karşılıklı çekişmeleri bırakıp, ortak vizyon geliştirip, “KKTC için” bir koalisyon oluşturmaları artık şart oldu. Yarın çok geç olabilir. Hedef basittir. Rum liderin son açıklamaları ve 60 yıllık görüşme süreci federasyon imkanı kalmadığını ispatlamaktadır. İki devlet, konfederasyon veya diğer çözüm fikirlerinin tartışılması zamanı gelmiştir. Gelinen noktada AB içerisinde iki devlet hem AB içerisinde federasyon anlamına geleceğinden hem de Kıbrıs Türk halkının dünya ile entegre olma arzusuna cevap vereceğinden uygun görülebilir. Anastasiades bile son temaslarda AB liderlerinin kendisine “A, B, C seçeneklerinin hiçbirine kapıyı kapatma” dediklerini aktararak bir kez daha federasyon dışı seçenekleri tartışmaya açık olduğunu söylerken, Akıncı’nın olmayacağını bile bile federasyonu tek seçenek olarak gördüğünü vurgulaması sadece çözüm istemediğini göstermektedir. KKTC işgal altında Anlamak zor. Daha geçenlerde Bayrak Radyo Televizyon (BRT) ekranlarında gerdan kıvırıyordu, Şimdi de devlet üniversitesi salonunda öğrencilere ahkam kesecek, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin aleyhinde, Rum siyasi hedefleri lehinde konuşacak. Kim? Adı lazım değil bir Türkçe konuşan Rum. Bizzat kendisi Türk olmadığını, Rumların da kendisini çeşitli nedenlerle konuşmalarında Türk olarak görmediklerini söylediğine göre sözüm hakaret maksatlı değil, bir durum saptaması amaçlıdır. BRT nedir? Neyi sembolize ediyordur? KKTC’de iktidardaki dörtlü koalisyonun başı, başının kenarı veya daha kenarı ve hatta cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan zat unutmuş olabilirler. Doğaldır, insanlar unutur. İşine geldiğinden unutur. Çeşitli şekillerde ödüllendirildiğinden unutur. İktidarda kalmak için unutur… Unutur. Şimdi kimseyi ihanetle, hainlikle, nankörlükle, kısır çıkar hesapları içinde ya da iktidarda kalma uğruna bazı kutsal değerleri, kanla kazanılan kurumları bu halkı, devleti, Kıbrıs’ta Türklüğün varlığını yok etmeyi kendilerine hedef alan kişilere peşkeş çektiklerini iddia etmenin alemi yok. Onlar zaten ne yaptıklarını gayet iyi biliyorlar. Beyler, Bayrak Radyosu ilkel imkanlarla, İngilizlerden bir şekilde ele geçirilen basit birkaç aletle Kıbrıs Türk Mücahidinin Sesi olarak 25 Aralık 1963’de, yani 1963 olaylarının başlamasından üç gün sonra kuruldu. Kıbrıs Türk mukavemetinin ve mücahit hareketinin örgütlenmesinde büyük görevler üstlendi, halka moral ve dayanma gücü verdi. BRT Kıbrıs Türk devletinden önce kurulan bir devlet kurumu, hayata Kıbrıs Türk mücahitlerince getirilen bir ulusal dava kurumudur, Kıbrıs Türkünün “bayrağıdır.” Bu kurumun başına bir Rum sevici getiren mantalite de onu orada tutan iktidar da BRT’nin Rum siyasi amaçlarına hizmet eder hale gelmesinden ortak suçludur ve elbet bir gün bu cürmün hesabını açık ihanet suçunu aymazlık içinde işleyenlerle birlikte hem siyaseten hem de yargı önünde vereceklerdir. Benzer durum bir devlet üniversitesi olan Doğu Akdeniz Üniversitesi yönetimi için geçerlidir. Üniversite salonunu devlet düşmanlarına açıp, devlet aleyhinde propagandaya çanak tutan devlet üniversitesi yöneticilerinin tümü gazetecilik yaftası altında Rum sevicilik yapanlar gibi elbet bir gün adalete hesap vereceklerdir. KKTC yargısı kendi başına devlete karşı suçları kovuşturamadığı için yargının sorumluluğunu yerine getirmediği söylenmese de ciddi bir adli reformun ele alınmasının gerektiğini bu gelişmeler de göstermektedir. Sendikaların, özellikle eğitimle ilgili olanlarının, ne hale geldiğini anlatmaya gerek yok. Ara bölgedeki son “etkinlikte” Rumlara KKTC’yi ve Türkiye’yi ağıza alınması güç ithamlarla ve en aşağılık ifadelerle şikayet eden bayan sendikacıyı CTP başkanı Başbakan Tufan Erhürman bile kınama zorunda kaldı. Gerçi bu durumun da Erhürman’ı cumhurbaşkanlığı adaylığına taşıma için bir numara olması ihtimali hayli yüksek olsa da, yine de CTP kanadından böyle ender KKTC’ye sahip çıkan davranışlar görmek güzel değil mi? Özel televizyonların bazılarının da Rum siyasetine uşaklık yapma kampanyasında yarış içerisinde oldukları da ayrı üzücü bir gerçek.