Yusuf KANLI  Kim ne derse desin, su akıyor ve yatağını buluyor. Hüseyin Özgürgün tüm uğraşısına rağmen tutunamadı Ulusal Birlik Partisi (UBP) başkanlığında. Mümkün de değildi zaten, gidişi zaman meselesiydi. Çok zaman harcandı. Ersin Tatar’ın UBP başkanlığı umut tazelenmesidir. Uzun yıllardır ilk kez UBP’de bir gün sonrasına, iktidar olmaya yönelik hesaplar yapılmaya, iddialar geliştirilmeye ve hatta ülke meselelerinin Akdeniz hidrokarbon kaynaklarının kullanımı, Türkiye ile ilişkiler gibi hem güncel hem de yarını şekillendirecek konularda pozisyon belirleme gayreti görülmeye başlandı. UBP başkanlık sorunu geride kaldı. Yolsuzluk, bir dönem ortalığa dökülen bir acayip banka hesap hareketleri, bilmem kaç milyona alınan ve hediye edilen havuzlu villa hikayesi ve hatta belki de cazibeli turist kadınların nasıl seri şekilde vatandaşlık aldıkları araştırma ve soruşturmaları herhalde yakın zamanda meclis gündemine gelecektir. Nihayette her kesin aklanma talebi olmalıdır, aklanmak mümkün ise. Aslında dokunulmazlığın kaldırılmasının yolu Ekim ayında UBP Lefke Milletvekili Aytaç Çaluda ile ilgili oylama ile döşenmişti. 1992 yılında Lefkoşa Milletvekili Emin Uzun ve Gazimağusa Milletvekili Ömer Demir’in dokunulmazlıklarının kaldırılmasından sonra geçtiğimiz Ekim ayında sadece üçüncüsünü gördüğümüz bu gelişme Çaluda’nın hem onayı hem de “Evet” oyu ile gerçekleşmişti. Daha önce UBP ile Halkın Partisi (HP) koalisyon hükümeti olasılığı HP lideri Kudret Özersay ve kadrosunun ısrarla UBP liderinin yolsuzluğa bulaştığı ve hesap vermediği sürece UBP ile hükümet kurmayacakları net duruşları sebebiyle mümkün olmamıştı. Karşı çıkılan, hakkındaki iddialar ve suçlamalar doğru veya yanlış ayrı mesele, Özgürgün idi. Özgürgün artık UBP lideri değil. Hesap verip vermeyeceği sayfası henüz açılmadı. Ancak en yakın arkadaşlarından Çaluda’nın liderlik değişimi öncesindeki dokunulmazlığının kaldırılması ve bürokrat iken devlet hazinesini zarara uğrattığı iddialarının araştırılması taleplerine “Buyurun kaldırın” deyip destek vermesi, UBP yeni lideri Tatar’ı muhakkak ki bu konuda güçlendirmiştir. Hukuken doğru olan, Çaluda oylaması sayesinde siyaseten de doğru haline gelmiş ve Özgürgün’ün parti dayanışması adına hakkındaki suçlamalara göğüs gerilmesi gibi bir talebi daha gündeme gelmeden tam anlamıyla geçersiz kılınmıştır. Tatar’ın UBP liderliği HP ile koalisyon imkanını doğurması yanı sıra iyi kullanılır ise UBP’ye eskiyen kadrolarını, siyasi imajını ve hatta söylemlerini yenileme, en başından bu yana bayraktarlığını yaptığı Kıbrıs Türk mücadelesini yeni ve umut verici bir evreye taşıma imkanlarını sunmaktadır. Daha bir yıl bile geçmemiş iken ve de üstelik mecliste birden çok hükümet alternatifi varken – dahası henüz bir hükümet krizi ortada değilken – bir partinin lideri değişti diye seçime gitmek elbette abes olur. Ancak dörtlü koalisyonun hayat sebeplerinden en önemlisi UBP ile HP’nin bir araya gelememeleri idiyse, ki öyleydi, ve bu sebep artık ortada değilse – ki kalkmıştır – bu durumda bugün değilse yarın bu çok da uyumlu ve başarılı olmayan hükümetin daha uyumlu ikili bir koalisyon hükümeti ile değiştirilmesi doğal bir süreç olacaktır. Ayrıca, Kıbrıs sorununun içerisinden geçmekte olduğu süreçte milli davaya sadik ve halkın büyük çoğunluğunun siyasi durusunu temsil edecek bir iktidar elbette büyük bir ihtiyaçtır. Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın ve mevcut koalisyonun büyük ortağı Cumhuriyetçi Türk Partisi’nin (CTP) federasyon takıntısı ve Türkiye alerjisi durdurulmalı, mevcut savrulmaya son verilmelidir. UBP-HP koalisyonu şüphesiz Tatar’ı ve UBP’yi başbakanlığa taşıyacaktır. Ondan sonraki adım ise ya zamanında ya da erken bir cumhurbaşkanlığı seçiminde HP lideri Özersay’ı Saray’a taşımak olmalıdır. Bu mümkün müdür gibi bir soru elbette ki meşru ve anlamlı olur. HP’nin siyasi lider grubu ötesinde partileşemediği, UBP ile HP tabanının aşırı geçişken olduğu ve sair nedenlerle ciddi engeller olduğu iddiaları siyasetten hiç anlamayanların takıntısıdır sadece. Temiz siyaset, temiz siyasetçi, şeffaf politika talepleriyle hayata gelen HP’nin tabanı UBP ile hükümette ortak olması, Cumhurbaşkanlığı seçiminde kendi liderini ortak aday göstertmesi erime, yok olma değil ancak siyasi iddiasının iktidara taşınması olarak görecek ve konsolide olacaktır. Türkiye ile ilişkilerde yeni ve uyumlu bir dönemi açacak bu gelişmelerin Kıbrıs görüşmelerine de ciddi yansımaları olacak, iki halkın eşitliği, adayı paylaşması, dostluğu temelinde iki devletli çözüme doğru ilerlemeleri kolaylaştıracaktır. Gevşek federasyon gibi tuzak bir önerini bile Rum tarafında estirdiği büyük fırtına Rumlar açısından federasyonun ön şartı olan “yönetimin eşit paylaşımı” ilkesinin ne kadar kabul edilemez olduğunu görüp, sahte federasyon çığırtkanlığını artık fark etmek gerekme mi? Rumların çözüm değil, sadece tek taraflı hidrokarbon arama çabalarına meşruiyet kazandırma gayreti içerisinde olduklarını görmek gerekmez mi onca ifşaattan sonra? Eğer Cumhurbaşkanı Akıncı ısrarla, hem Kıbrıs Türk halkının çoğunluk iradesine hem de Türkiye’ye rağmen teslimiyet politikaları sürdürüyor ise, zamanı gelmedi mi Cumhurbaşkanlığına oraya layık bir kişiyi getirmenin? Bence çoktan geldi. Tatar ve Özersay görevden kaçmamalıdırlar.