Hepimizi bezdiren koronovirüs salgını, kış mevsimine girerken adeta fırtına gibi eserek hızla yayılmaya başladı. Avrupa”da Amerika”da hasta sayısı ve ölümlerde her geçen gün artış kaydediliyor. Mesela; İtalya”da sağlık sisteminin çökme ihtimalinden söz ediliyor. Açıkçası bizde de durumun pek iç açıcı olduğu söylenemez. Nihayet kısıtlamalar da başladı. Hastane önlerinde uzun test kuyrukları oluşmaya başlamış. Mesela; İstanbul”da Tıp Fakültesi Hastanesinde uzunluğu bir kilometreye varan PCR kuyruğu düşünebiliyor musunuz? Üniversite hastanesinde görev yapmakta olan akademisyen dostum anlattı; koronovirüs testi için gelenlerin yoğunluğu, gündüz olduğu gibi gece sabaha kadar da devam ediyormuş. Yurt dışına çıkış yapacak olanlar, ailesinde covid hastası olduğu için gelenler ve kendisinde hastalık semptomları olduğunu düşünenler. Hepsi aynı kuyrukta sıraya giriyormuş. Sağlıkçı dostum bu yüzden hastanelerin bir süre sonra bulaş merkezi haline gelmesinden kaygılı. Kasım ayı başından beri salgındaki yayılma hızı hakikaten endişe verici boyutlarda… Üstelik bir de bütün bunlara eşlik eden ekonomideki kırılganlıklar ve bunu takip eden fiyat artışlarındaki anormal tırmanış… Tabii, karamsarlık yaratan bu hazin tablonun toplum üzerinde baskı oluşturmadığı söylenebilir mi? Önceki gün markette bizatihi müşahede etmiş olduğum durum içler acısıydı. Elli yaşlarında, başında beyaz yemenisi olan kadın, sol elindeki toz deterjan torbası ile sağ elindeki beş litrelik ayçiçeği yağını kasanın bankosuna koydu. Kasiyer her iki ürünün barkodunu okuttuktan sonra toplam 106 lira ödeyeceğini söyledi. O sırada bir sessizlik oldu. Kadıncağız elini yanağına koyarak karamsarlık içinde düşünmeye başladı. Ben de arka tarafında sırada mesafeli duruyorum. Biraz zaman geçtikten sonra kadın, sol elini deterjan torbasının üzerine koyarak sordu; “Bu kaç lira?...” Kasiyer, 54 lira olduğunu söyleyince de, kadın başını öne doğru eğerek; “Öyle ise bu kalsın…” dedi. Sadece Ayçiçeği yağını satın alarak çıktı marketten. Belli ki, parası çıkışmamıştı. İlk bakışta görüntü büyük fotoğraf içinde küçük bir nokta gibi algılanabilirdi ama malumunuz; büyük fotoğraf ta bu noktaların bileşiminden oluşmuyor mu?.. Genel anlamda yaşam standardının giderek düşmesinden ziyade; asıl düşündürücü ve üzücü olan, sosyal bakımdan en alttakilerin, yani dar gelirli kesimin tahammül sınırlarını zorlayarak, temel ihtiyaç maddelerinde tercih yapmak noktasına gelmiş olmasıydı. Tabii, bir de git gide zorlaşan hayatın toplumun ruh sağlığı üzerinde yaratmış olduğu etkiler de göz ardı edilemez. Mesela, önümüzdeki kış aylarında, aşı dağıtımına başlanacak olmasına rağmen, adeta sosyal patolojiye işaret eden çalkantılı ruh hali vakalarında ki yayılma görmezden gelinebilir mi? Salgından bu yana antidepresan türevi ilaç tüketimindeki artış filan henüz gündem oluşturmuyor Çalkantılı ruh hali derken depresyondan söz ediyorum. Bildiğiniz gibi, uzmanlar önümüzdeki yıllarda kalp hastalıklarından sonra ruh sağlığı bakımından engellilik halinin bütün dünyada 2. sırada olabileceğinden söz ediyor. Hatta depresyon ve eşlik eden obezitenin adeta mikrobik, ya da viral olmayan bir salgın hastalık gibi yaygınlaştığından bahsediliyor. Her ne ise; bu yıl, salgınla, depremle, sarsıla, sarsıla, kederlendik. Öylesine acılarla yoğrulduk ki, artık neredeyse felaketleri bile kanıksar hale geldik. Önümüzdeki kış aylarında kısıtlamaların giderek artması, hatta haftalar süren tam karantinaya kapanma ihtimali de kuvvetli görünüyor. Anlaşıldığı kadarıyla, evde kalarak dijital mecralar marifeti ile online vaziyette hayatın içinde olmak durumundayız. Elbette sosyal vakitler için, bir dijital penceremiz olmalı değil mi? Tedbirli olun, sağlıkla kalın efendim