“Balat Güncesi”nin son konukları Kübalı müzisyen Keily Fidel Reguelme Martinez ve Balat’ta kafe işleten kız arkadaşı Özlem Soğancı… Özlem, çocukluğundan beri Küba hayaliyle yaşayan ve daha sonra üç ay orada yaşama fırsatı bulan bir yol sevdalısı. Fidel ise Balat’ın bazı yönlerini Havana’ya benzeten bir trompetçi… Çift, hikâyesini 24 Saat Gazetesine anlattı

SULTAN YAVUZ - Balat’ın değişen nüfus yapısı içinde, semte sonradan dâhil olan bir çift; Fidel ve Özlem… Kübalı müzisyen Fidel’in Küba’dan Bodrum’a, oradan İstanbul’a devam eden hikâyesi, çocukluğundan beri Küba hayranı olan ve orada üç ay yaşadıktan sonra, Balat’a taşınan Özlem’in hikâyesiyle kesişmiş. “Balat Güncesi”nin son anlatıcıları Fidel Balat’ı, Özlem ise Küba’yı anlatıyor. Küba’da, Havana’ya yakın mesafede bulunan Matanzas’ta doğan Fidel, müzikle erken yaşlarda ilgilenmeye başlamış. İlk ve ortaokulda müzik grubunda çalsa da henüz müzik okulunda değilmiş. Daha sonra oğlunun profesyonel müzik eğitimi alması için, onu bir müzik okuluna gönderen annesi, Fidel’in destekçisi olmuş. Fidel, “Hayatımın ilk yıllarında müzik yoktu, daha sonra tamamen içine girdim” diyor. Fidel, okuldan sonra iki yıl süren askerliğe başlamış ancak orada da müzisyen kimliğiyle var olduğu için, zorluk çekmediğini belirtiyor. Daha sonra profesyonel müzik hayatı başlayan Fidel, bir öğretmeninin yönlendirmesiyle Türkiye’ye gelmeye karar vermiş. 2010 yılında ilk kez Bodrum’a gelen ve burada dört yıl müzikle hayatını kazanan Fidel, Türkiye deneyimini şöyle anlatıyor: “Ben Küba’dayken birçok yerde müzik yaptım. Türkiye’de ise Bodrum’la başladım. Bodrum’da çeşitli bar ve otellerde trompet çaldım. Benim için harika bir deneyimdi diyebilirim, herkes çok kibar ve nazikti, ilçe çok güzeldi. Fakat turizm sezonu bittiğinde çalışabilmek zordu. Ben de 2014 yılında İstanbul’a taşındım. İstanbul çok güzel bir yer ama Bodrum’la kıyasladığınızda biraz korkutucu geldi. İnsanlar çok yakın ve herkes herkesin hayatı hakkında bilgi almak istiyor. Hatay dâhil birçok yerde çalıştım, sadece Karadeniz’i görmedim ve orası rüyam diyebilirim. Balat eski bir yerleşim, eski Havana’ya benzetiyorum. Bana ülkemi hatırlatan bir yanı var. Mesela Nişantaşı’na giderseniz, bir sürü güzel kafe görürsünüz ve insanların çok para harcadığını da… Oysa Balat’ta gerçek bir yaşam var, o bakımdan benzetiyorum. İlk başta biraz kaotik gelmişti, değişik insanlar vardı. Daha sonra açılan kafeler, antikacılar, yeni gelen insanlar sayesinde bir değişim var. Önceden problemli ve tehlikeli buluyordum, hâlâ çok muhafazakâr insanları görebilirsiniz ama genel olarak insanlar iyiler ve gelecekte Balat’ın daha da iyi olacağını düşünüyorum.” “Türk müziğiyle Küba müziğini birleştirmek istiyorum” Fidel, göçmen olarak yaşamanın zor olduğuna da dikkat çekerek, zaman zaman sıkıntı yaşadığını da ifade ediyor. Fidel, “Kültürün, dilin, mantaliten farklı… Burada genelde insanlar muhafazakârlar. Değişik bir hayat akıyor. Beş vakit namaz ve oruç farklı gelmişti ilk başta. Ya da çok uzun sakallı erkekler… Fakat iyi bir deneyim, çok zor zamanlarım da oldu. Bir hayatta kalma macerası diyebilirim” diyerek gülüyor. Ülkesini özlediğini ancak İstanbul’a alıştığını kaydeden Fidel, Türk yemek kültürü içinde en çok içli köfte ve mercimek köftesini sevdiğini belirtiyor. Çaldığı mekânlarda Latin ve caz müziği yapan Fidel, kendi grubunu kurmayı ve kendi bestelerini çalmak istiyor. Fidel, “Ben Türk müziğiyle Küba müziğini harmanlamak istiyorum. Bu projemi hayata geçirmeyi çok istiyorum” diyor. Özlem, “Küba’nın büyük kısmını gezdim” Babasının memuriyeti dolayısıyla pek çok yer gezen Özlem Soğancı ise Eruh’ta doğmuş. Gezmeyi çok sevdiğini belirten Özlem, çocukluğundan beri Küba hayâli kuruyormuş. Bir süre mağaza direktörlüğü ve home-office çalıştıktan sonra, bir Latin dans gecesinde tanıştığı Fidel ile birlikte Balat’ta gezerken gördüğü kiralık dükkân tabelasını bir işaret olarak algılamış. Daha önce kafe deneyimi olan Özlem, ”Daha önce çok yer aradım ama bulamadım. Fakat bu kafede her şey hızlı ve kolay oldu” diyor. Özlem, 2013 yılında gittiği Küba’dan çok etkilenmiş. Üç yıl kaldığı ülkede pek çok yeri gezen Özlem, Küba için şunları söylüyor: “Küba’ya âşık oldum. Sanki uzun zamandır ayrı kaldığım ülkeme geri dönmüş gibi hissettim. Herkes çok eğlenceli ve Balat’la benzerliği de bana göre doğallığı. Ben çok makyaj yapılmamış şeyleri seviyorum. Tarih var, doğallığı bozulmamış, ben orijinali seviyorum. Küba’daki eski arabaların değişmesini ya da evlerin boyanmasını istemiyorum. Tadilat yapılabilir ama modern bir yapıya dönüşmesin. Aynı durum Balat için de geçerli, özü güzel olmalı. Elbette Küba’daki ve Balat’taki insan yapısı aynı değil. Küba ambargo nedeniyle çok zorluk çektiği için ciddi bir yokluk yaşanıyor, istediğin her şeyi bulamıyorsun ama buna rağmen keyif alıyorsun. 50 yıl önceki Türkiye gibi… Bana çok şey kattığını düşünüyorum. Kıymet vermeyi, hızlı tüketmemeyi öğreniyorsun. Mesela kaldığın bir evde, yeni tanıştığın insan senin kirli çamaşırlarını yıkayıp asmış. Mahcup oluyor insan. Çok pozitifler, hiç kavga görmedim, herkes kahkaha atıyor, dans ediyor. İnsanlar o yoklukta ter kokmuyor, kendilerine de etrafa da saygılılar. Bunun yanı sıra, başka bir ülkeye gittiklerinde gördükleri bolluktan etkileniyorlar, kapitalizm içinde afallayabiliyorlar. Küba’nın hayat koşulları iyileşsin isterim ama bu mutlaka maddiyatla gelmiyor. Oraya dışarıdan giden insanlar oradaki güzelliği görebiliyor, en çok da bu çekiyor olmalı. İnsanlar turist olarak gittiklerinde benim anlattığım Küba’yı bulamayabilir. Çünkü lüks otellerde, belli rotalarda dolaşıyorlar. Oysa yaşam ara sokaklarda var, felsefesi orada yatıyor. Mesela ekmek kuyruğuna giriyorsunuz ya da ‘Yumurta geldi’ denilince koşarak gidiyorsunuz. Benim bir anım var; kalıp olarak tencere kullandığım havuçlu tarçınlı kek maceram. Mesela yumurtayı buldum, süt zaten var ama iki gün havuç bekledim, bir yerden tarçın bulduk ve mahalleye haber salarak, kabartma tozu, karbonat benzeri malzeme toplayıp kek yaptım. Tadı inanılmazdı… Bu deneyimi yaşamak çok önemli, biz burada her şeyi hemen buluyoruz. Bir şey bozulursa atıp yenisini alıyor, hemen tüketiyoruz ve bu insan ilişkilerine de yansıyor ne yazık ki… Bazı insanlar Tibet ya da Hindistan’da kendini bulur, ben de Küba’da buldum.” Buena Visita Social Club üyeleriyle arkadaş oldular Erkek arkadaşı Fidel’le İstanbul’da bir Latin dans gecesinde tanışan Özlem, Fidel’in de iki sokak altta oturduğunu öğreniyor. Kafe için isim ararlarken “zenginlik, lezzet, güzel” gibi anlamlara gelen “Rıco” isminde karar kılmışlar. Özlem, “Küba’da bir şey beğenince “que rıco” diyorlar, biz de hem zenginlik getirsin hem de lezzetimizi vurgulasın istedik” diyor. Küba’da kahvaltı da dâhil günün her saatinde müzik yapıldığına dikkat çeken Özlem, “Biz de Pazar günleri kahvaltıda Küba müziği yapıyoruz ve özel günlerde de Küba konseptli buluşmalar yapıyoruz. Kıyafetlerden yemeklere kadar her şey bu şekilde düzenleniyor. Malzemeleri zor bulunduğu için genelde Küba yemekleri yapamıyoruz ama alkolsüz ‘pina colada’ ya da ‘mojito’ gibi Küba kokteylleri yapıyoruz” diye ifade ediyor. Özlem, hayranı olduğu ünlü Kübalı müzik grubu Buena Vısıta Social Club üyeleriyle tanıştığını ve arkadaş olduğunu da şu sözlerle anlatıyor: “Ben Buena Visita Social Culb’ı dinlemeyi seviyor ve grup üyelerini biliyordum. Sonra Türkiye’ye geldiklerinde bir arkadaşım vesilesiyle konsere gittim ve tanıştık. Çok mütevazı insanlar ama tabii pek çok eski üyesi vefat etmiş. Grup üyeleriyle birlikte alışverişe gittik. Kız kardeşimi de götürdüğüm bir konserde, sahneye çıkan tüm üyeler ‘Hoş geldin Özlem’ diyerek beni selamlayınca, kız kardeşim de ‘Sen gerçekten tanıyormuşsun’ dedi. Aslında Küba’da bazı restoranlara da ‘Buena Vısıta Social Club’ yazıyorlar ama orijinal olan bunlar. Başka pek çok Kübalı müzisyenle de tanıştık. Egodan arınmış gibi hepsi de… Zaten bu yüzden bu kadar seviliyorlar diye düşünüyorum. Küba sevgim, sonra oraya gidişim, Kübalı bir sevgilimin olması ve en sevdiğim Kübalı grupla tanışmam… Bunun için özel bir çabaya girmedim ama sanırım evrene enerji yolladım. İnsanın istediği şeyler gelir hayatına. Kübalı Özlem diyorlar bana, bence Küba kanı taşıyorum.”