Siyasetimizin yarım asırlık figürü. Şu sıralar da iktidarın etkili adamı olarak niteleniyor. Bazıları, iktidarı O’nun yönlendirdiğini söylüyorlar ama, Biz buna inanamıyoruz. İktidar, söylemek veya yapmak istediklerini O’nun üzerinden gerçekleştiriyor gibi bir hisse kapılıyoruz. İster istemez, bu “etkili figür”ün vaktiyle Erdoğan hakkında yaptığı o konuşmaları hatırlıyoruz. Ağıza alınamayacak sözlerdi onlar. Ne olduysa birden bire U dönüşü yaptı, Erdoğan’a adeta teslim oldu. Böylece, Erdoğan’ın müthiş bir taktikçi olduğunu bir kere daha anlamış olduk. Yarım asırlık milliyetçi bir hareketin adamı “milliyetçilik ayaklarımın altında” diyen bir siyasetçinin yanında olmaya başladı ki, ne olmak! O’nu “siyasi rehin” olarak görenler de var. Tabii, şimdilerde sırtını dönmüş olan eski partililerinden geliyor bu salvolar. Bir sabah uyanıyor, Türk Tabipleri Birliği, Başka bir sabah, Anayasa Mahkemesi, Başka bir sabah da “askıda ekmek” buluşu. Halbuki, sanırım CHP’li belediyelerden biri bunu daha önce uygulamış ve bayağı puan toplamıştı. Bahçeli kopya mı çekti? Ekmeği parasız dağıtan belediye de oldu. Askıda ekmek meselesi halâ tartışılıyor. Espri konusu yapıldığı durumlar da oluyor. Meselâ deniyor ki: “İktidarın küçük ortağı, vatandaşın ekmeğe muhtaç olduğunu mu söylüyor?” Birisi de, sosyal medyada “askıda şoför” diyerek dalgasını geçmiş. Anlamlandıramadık ama, şoföründen mi bıkmış acaba? Küçük ortağın klâsik araba tutkunu olduğu biliniyor. Arabasını genellikle kendisi kullanıyor. Aslında şoföre falan ihtiyacı yok. Mustafa Sandal’ın meşhur şarkısı aklımıza geldi. “O’nun arabası var, güzel mi güzel, Şoförü de var, özel mi özel. Bastı mı gaza, gider mi gider.” “Askıda şoför” diyen muzip arkadaşa gelsin bu şarkı. Anayasa Mahkemesi meselesi üzerindeki tartışmalar giderek yoğunlaşıyor. “Yargının en üst organı kaldırılmak mı isteniyor?” soruları eşliğinde tartışılıyor. Küçük ortak bu konuda da işaretini verdi, ya da verdirildi. “Başkanlık sistemine uygun bir Anayasa Mahkemesi.” Bir de ışık meselemiz var. O ışıkları yakan üyenin istifası isteniyor. Durun bakalım ne olacak?

Mesut Yılmaz

Çok üzgünüm. Türkiye, değerli bir siyasetçisini kaybetti., Eski Başbakanlarımızdan Mesut Yılmaz’ı kaybettik. Oğlu rahmetli Yavuz’a kavuştu. Mekânı cennet olsun inşallah. Çok düzgün bir politikacıydı. Üç defa başbakanlık yaptı, adı bir kere bile usulsüz bir işe karışmadı. Yüksel Sitesi’ndeki Başbakanlık lojmanlarının bir blokunda bakanlar, diğer blokunda biz bürokratlar oturuyorduk. Komşumuzdu. O’nunla ilk tanışmamız, İsmet İnönü’nün ölüm yıldönümünde oldu. Yazdığım konuşma metnini çok beğenmişti. Yarın, beraber gitmemizi söyledi. Onur duydum. Harika bir ses tonuna sahipti. Konuşmasını yaptığında bütün salon hayranlıkla izlemişti. Sonra siyaset; Ben DYP’li, O Anavatan Partisi Genel Başkanı. Eleştirel bir yazım da çıkmıştı gazetelerde. Buna rağmen seçimler sonunda göreve iade yazımı imzaladı. Düşünüyorum; o yaptığımı şimdilerde yapsaydım, durumum ne olurdu. Mesut Yılmaz, aynı zamanda demokrasiyi içine sindirmiş bir politikacıydı. Özal döneminin başarılı bir bakanıydı. Özal’dan sonra Partinin Genel Başkanlığına getirildi. O kadar bütçe yönetti, tek kuruşluk yolsuzluğu dillendirilemedi. Çünkü, dürüst bir politikacıydı. Büyük oğlu Yavuz’un acısına dayanamadı, o menhus hastalığa yakalandı. Ağır ameliyatlar geçirdi. Her defasında şifa dileklerinde bulundum. Gerçekten, çok üzgünüm. Bir değeri kaybetmekten öte, sanki bir yakınımı kaybetmiş gibiyim. Mekânı cennet olsun inşallah. Değerli eşine ve küçük oğlu Hasan’a sabırlar diliyorum.