Utku ŞENSOY Başlığa bakıp ne alaka diyebilirsiniz. Biri Afrika’da, diğeri Ortadoğu’da, ötekisi Kafkasya’da ve sonuncusu da İstanbul’umuzun Avrupa yakasındaki dillere destan Dünya Kültür Mirası listesinde yer alan, Bizans ve Osmanlı dönemlerinin “eşi benzeri olmayan 15 asırlık mimari başyapıtlarından” Ayasofya… 4 ayrı coğrafyadaki dört farklı yer arasındaki ilgi ve alakanın ne olduğuna bir göz atalım. Ermenistan, Azerbaycan’ın Tovuz bölgesine 12 Temmuz’da büyük çaplı silah ve havan toplarıyla saldırı başlattı. Yerleşim yerlerine de yönelik saldırıya Azerbaycan ordusunun karşılık vermesiyle ağır kayıp veren Ermenistan güçleri geri adım atmak zorunda kaldı. Çatışmada, her iki ordudan kayıplar oldu. Peki ne oldu da Ermenistan bu saldırıyı gerçekleştirdi? Bu saldırının Ermenistan’ın işgal ettiği Dağlık Karabağ bölgesiyle bir bağlantısı var mı? İki ülke arasındaki çatışmalar yıllardır Dağlık Karabağ Bölgesinde yaşanırken neden ilk kez farklı bir bölgeye sıçradı? Bu son saldırının arkasında ne yatıyor? Aklımıza gelen bu ve benzeri onlarca soruyu yanıtlamadan haritaya bir göz atmakta yarar var. Azerbaycan'ın Ermenistan ile sınır komşusu olan Tovuz kenti, Başkent Bakü'ye 440 kilometre uzaklıkta ve 20 binden az bir nüfusa sahip. Azerbaycan’ın kuzey batısında yer alan Tovuz, Azerbaycan-Ermenistan-Gürcistan sınırlarının kesişme noktasında stratejik öneme sahip bir bölgedir. Tek millet iki devlet, kardeş Azerbaycan ile Türkiye›yi birleştiren tek kara yolu ve enerji hatları bu bölgeden geçiyor. Bakü-Tiflis-Kars demir yolu, Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattıyla, Azerbaycan’ın Hazar Denizi’ndeki Şah Deniz Gaz Sahasında üretilen doğal gazı Türkiye’ye ve Avrupa’ya taşıyan Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı Projesi, TANAP’ ın başlangıcı olan Güney Kafkasya doğal gaz boru hattı buradan geçiyor. Azerbaycan’ı Gürcistan üzerinden Türkiye’ye bağlayan kara yolu da buradan geçiyor. Ermenistan’ın hedefinde işte bu enerji ve ulaşım yolu hatları var. Erivan’ın bu son saldırısının altında Bakü-Ankara bağına büyük bir darbe vurmak emeli yatıyor. Erivan, bu stratejik bölgede ele geçirilecek bazı kritik noktalarla ortak enerji nakil hattına büyük bir darbe vurmayı hedefliyor. Ancak kısıtlı imkana sahip Erivan bu hamleyle ne elde etmeyi hedefliyor? Olayın görünmeyen perde arkasında ne olabilir? Ve daha da önemlisi bu saldırı neden 12 Temmuz’da gerçekleşti? Yıllardır ekonomik buhranla boğuşan halkı büyük sıkıntılar çeken Ermenistan, Dağlık Karabağ’ın yanı sıra yeni bir cephede askeri mücadele sürdürebilecek güce de sahip değil. Azerbaycan ordusunun modern silahlarına karşı koyabilecek imkan ve yeteneği de yok. Ermenistan’ın bu saldırı ile Karabağ›ın bağımsızlığını Azerbaycan›a tanımaya zorlama gibi bir hedefi olabilir. Ancak Erivan’ın bölgede yeni bir krize yol açacak hamlesinin arkasında çok daha derin hedeflerin, farklı güçlerin sinsi hesaplarının olduğunu düşünmekte yarar var. Ermenistan bu son saldırısıyla Fransa gibi destekçilerinin dikkatini çekmeyi de hedeflemiş ya da doğrudan Ankara’nın Libya’daki etkinliğinden rahatsız olan Paris’in taşeronluğuna soyunmuş olabilir. Libya’da Fransa’nın yanı sıra Rusya, Mısır, Suudiler ve BAE, Libya’da çoğu paralı asker olan 30 bin kişilik orduya sahip darbeci General Hafter’i desteklerken, Ankara, Trablus merkezli Ulusal Mutabakat Hükumetinin yanında yer alıyor. Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği de Türkiye’nin yanında ve meşru kabul edilen başbakan Fayiz Serrac yönetimini destekliyor. Geniş resme bakıldığında Türkiye karşıtlarının, TSK’nın manevra kabiliyetini kısıtlamak amacıyla cepheyi genişletmek için yeni bir kriz yarattıklarını, aslında İdlib’den, Libya’ya, Irak’tan Doğu Akdeniz’e kadar çok farklı ve kritik bölgelerde başarılı askeri operasyonlar sürdüren TSK’ni yeni bir kriz bölgesi ile güç durumda bırakıp Mehmetçiğin etkinliğini kısıtlamayı hedefledikleri görülecektir. Ancak burada da TSK faktörünün göz ardı ettiklerini düşünüyoruz. Zira, 2008 ile 2012 yılları arasında Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy ve Askeri Casusluk davaları gibi 20’ye yakın kumpas davasında sahte delil ve gizli tanıklarla hukuk dışı davalarda yüzlerce subayı hapse atılan, binlerce subay ve astsubayı tasfiye edilen TSK, yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen, günümüz dünyasında çok sayıda cephede mücadele sürdürme kapasitesi en üst düzeyde, “her tür çatışmaya hazır olan” küresel askeri güçlerden biridir. Öte yandan Rusya, bu olayın ardından, Karadeniz ve Hazar Denizi ağırlıklı olmak üzere bölgede 150 bin askerin katıldığı 414 savaş uçağı ve 106 savaş gemisi ile beş günlük dev bir tatbikat gerçekleştirerek, ABD’ye otur oturduğun yerde, gözüm Kafkasya’nın üstünde mesajı verdi. Ancak konuya Moskova cephesinden bakıldığında, buradaki çatışma ortamının yoğunlaşarak devam etmesinin Putin’in pek de işine gelmediği görülecektir. Zira Moskova, kriz ortamında bölgedeki varlığını arttırma isteğine hamle olarak, Washington’un da Gürcistan ve Azerbaycan’daki etkinliğini artıracağının farkında ve zaten Suriye’de burun buruna geldiği ABD güçlerinin Kafkaslara da konuşlanmasını istemez. Ve son olarak, saldırının tarihini tahlil edecek olursak burada da Türkiye’nin Ayasofya kararına karşı bir hamle görüntüsüyle karşılaşıyoruz. Zira, Danıştay’ın 1934 yılında Ayasofya’ya ilişkin Bakanlar Kurulu kararını iptal etmesine uluslararası çevrelerden benzer tonlarda tepkiler sürerken, bu kararın 48 saat sonrasında Erivan’dan böylesine kanlı bir saldırı hamlesi gelmesi, olayın perde arkasında kimler olabileceğinin ipucunu da vermiş oluyor. *** İstanbul Sözleşmesi Toplumsal yaramız, kadına şiddet ve çocuk istismarı faillerinin üzerine yeterince gidilmezken, İstanbul Sözleşmesi’nin de tartışmaya açılması, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu ve çok sayıda Sivil Toplum Kuruluşlarınca öldürülen kadınların yakınları ve şiddet mağduru kadınların katıldığı eylemlerle kınandı. Kadınların şiddetten korunmasındaki en önemli hukuki belge niteliğinde olan ve 2014 yılında yürürlüğe giren İstanbul Sözleşmesi’ne ilk imzayı Türkiye’nin attığını dip not olarak anımsamamızda yarar var. Aradan geçen 6 yılda sözleşme hükümlerine ülkemizde ne kadar uyulduğu tartışılırken, iktidar kanadının, “İstanbul Sözleşmesi’nden çıkabiliriz” sözleri tartışma yarattı. Bu açıklamaların hemen ardından, dünyanın en büyük çevrimiçi film izleme platformu Netfliks’e sansür iddialarının da gündeme gelmesi sosyal medyada, “ülkedeki ekonomik ve işsizlik gibi çözüm bekleyen onlarca sorun halloldu da sıra paralı platformlara sansüre mi geldi” yorumlarının yoğunluk kazanmasına neden oldu.