Gazeteciler Cemiyeti'nin Avrupa Birliği (AB) desteğiyle yürüttüğü Demokrasi için Medya/ Medya için Demokrasi (M4D) Projesi'nin online gerçekleştirdiği "İkinci Yıllık Medya Konferansı'nın ilk oturumunda, basına ilişkin yasal değişiklikler konuşulurken, ikinci oturumda ise "Kamu Kurumları ve Medya" konusu masaya yatırıldı. Etkinliğin son oturumu ise Gazeteci Banu Güven moderatörlüğündeki "Yeni İnternet Düzenlemeleri" oldu.

SULTAN YAVUZ/ANKARA Gazeteciler Cemiyeti’nin Avrupa Birliği (AB) desteğiyle yürüttüğü Demokrasi için Medya /Medya için Demokrasi (M4D) Projesi “İkinci Yıllık Medya Konferansı”, “Basına İlişkin Yasal Değişiklikler” konulu oturumlarla devam ediyor. Sunuculuğunu Gazeteci Özlem Gürses, Moderatörlüğünü Gazeteci ve Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici’nin yaptığı panelin ilk oturumunda, basına ilişkin yasal değişiklikler konuşulurken, ikinci oturumda ise “Kamu Kurumları ve Medya” konusu masaya yatırıldı. Etkinliğin son oturumu ise Gazeteci Banu Güven moderatörlüğündeki “Yeni İnternet Düzenlemeleri” oldu. Panelin ilk oturumu olan“Basına İlişkin Yasal Değişiklikler” etkinliğinde, TGS Başkanı Gökhan Durmuş, DİSK Basın-İş Başkanı Faruk Eren, Avukatlar Meliha Selvi ve Mustafa Gökhan Tekşen konuşmacı oldular. Oturumun moderatörlüğünü yürüten Faruk Bildirici, 1980 yılından beri gazetecilik yaptığını, ancak o günkü koşullardan çok daha ağır koşullar ve baskılarla karşı karşıya kalındığını vurguladı. Bildirici, söz konusu koşulların sadece yaygın medya değil, yerel basın mensupları için de geçerli olduğunu söyledi. Mahkemelerin de medya patronları lehine karar verdiğini ifade eden Bildirici, sahada çalışan muhabirlerin akreditasyon sorunları olduğunu, istedikleri şekilde yazamadıklarını ancak bunlara ilişkin mücadelenin de devam ettiğini belirtti. İlk konuşmacı olan Avukat Mediha Selvi, “Vatandaşın hukuka uymasından daha önemlisi, devletin hukuka uymasıdır” dedi. İş hukukunun amacının işvereni değil, işçiyi korumak olduğunu hatırlatan Selvi, 212 No’lu Basın Yasas’ına ilişkin, “Bu yasa, basın özgürlüğü ve halkın haber alma hakkı bağlamında yürürlüğe konulmuştu. Ama 2021 yılına geldiğimizde, aradan geçen 60 yıl sonunda yürürlükten tamamen kaldırıldığını görüyoruz” diye konuştu. Selvi ayrıca, gazetecilerin basın kartı almasının da “Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın rızasına dayalı” olduğunun altını çizdi. Tekşen, “Emek ve sermaye çelişkisinde, yargı artık emeğin değil sermayenin yanında yer almaya başladı” "2020 yılı Anayasa Mahkemesi karalarının uygulanmaması yılı olabilir" diyen Avukat Mustafa Gökhan Tekşen ise özellikle “Unutulma Hakkı”na dikkat çekerek, "Unutulma Hakkı’yla beraber, çıkan yolsuzlukları Unutulma Hakkı kapsamına alarak, basının bunları göz ardı etmesi isyeniyor" dedi. Tekşen, Anayasa Mahkemesi’nin birçok karar verdiğini ancak buna karşı çok fazla direnç olduğunu belirterek, basın kartı meselesinin de 2021 yılında acilen çözülmesi gereken bir sorun olduğuna işaret etti. Tekşen 2020 yılına ilişkin şöyle konuştu: “Emek ve sermaye çelişkisinde, yargı artık emeğin değil sermayenin yanında yer almaya başladı. İş hukukunun koruma alanını daraltıyorsunuz ve hak temelli tüm alanlar gerileyecektir. İnfaz kanunda da değişiklik oldu. Mart ayında özellikle iktidar, pandemiyi ciddi bir özgürlük alanını daraltma vasfı olarak kullandı ve burada getirebileceği her şeyi getirdi. İdari otoritelerin sopa vasfıyla kullanılması da çok ön plana çıktı. 2020 yılında RTÜK’ün yağdırdığı cezalar da belli, ekran karartmalar ilk defa oldu. Bağımsız idari otoritelerin mevzuatlarının da reforma tabi kılınması gerektiği son derece açık. Basın kartları internet gazeteciliğini çok ciddi etkiledi. Özellikle serbest çalışan ve podcast yayıncılığı yapanlara da bir özlük hakkı tanınmaması ayrıca bir tartışma konusu… Unutulma Hakkı ise çok önemli fakat söylem öyle bir uygulanmaya başladı ki, basın özgürlüğü ile kişilik hakları arasındaki bu dengeleme tamamen basın özgürlüğünün aleyhine dönmeye başladı. Yani siz gerçeğe ulaşma hakkınızı Unutulma Hakkı’yla tercih etmeye zorlanıyorsunuz. Çıkan yolsuzlukları, kişinin daha önce işlediği suçları, Unutulma Hakkı kapsamına sokup bir yola koyuyorsunuz ve basından bunu göz ardı etmesini istiyorsunuz.” Eren, “Gazetecilerle ilgili meseleler sadece gazetecileri ilgilendirmiyor” DİSK Basın-İş Başkanı Faruk Eren, basın kartı sorununa değinerek, “Basın kartı meselesini meslek örgütlerinin halletmesi gerekiyor. Ara çözüm olarak medya kurumlarının tanıtım kartı ilk aşamada basın kartı yerine geçmeli. Fakat sendikalar ve meslek örgütleri ortak basın kartı verse de, iktidar bunu tanımayacaktır. Gazeteciler ve meslek örgütleri bunun için mücadele etmeli” dedi. 1961 yılında çıkan basın yasasının, o tarihten beri gelen her iktidarın çabasıyla budanmaya çalışıldını kaydeden Eren, "Gazeteciler büyük oranda örgütsüz. Geçmişte çok örgütlü olan bu sektörün sendikasızlaşmasında 1990'ların başında gelen gazete patronları etkili oldu. Bu nedenle basına yapılan operasyonlara gazeteciler direnemiyor” diye konuştu. Eren, basın mensuplarının daha önce işverenle sorun yaşadığında iş mahkemelerinin çalışandan yana olduğunu ancak durumun bugün değiştiğini vurguladı. Eren, “Her kurum gazetecilere ceza vermeye başladı, bunlardan biri de Evrensel gazetesi oldu. Ticaret Bakanlığı bile gazetelere ceza verdi. Evet çok ağır bir atmosfer altındayız ama bu ortamı ancak mücadele ederek dağıtabiliriz. Gazetecilerle ilgili meseleler sadece gazetecileri değil, halkın haber alma hakkını da ilgilendiriyor” dedi. Durmuş, “Yıpranma payı, meslek örgütlerinin elini kolunu bağlayan bir konu” TGS Başkanı Gökhan Durmuş da basın kartı sorunundan bahsederek, “Türkiye'de gazetecilerin uzun süreden beri gündeminde basın kartı tartışmaları yer alıyor. 2019 yılında yaptığımız genel kurul toplantısında, basın kartlarının meslek örgütleri tarafından verilmesi için çalışma başlatarak, ilgili örgütlerle toplantılar yaptık” dedi. Çalışma Bakanlığı verilerine göre 22 bin 500 gazeteci olduğunu, bunların ancak 9 bin 200’ünün basın kartı olduğunu vurgulayan Durmuş, RTÜK ve BİK (Basın İlan Kurumu)’nu eleştirerek, “BİK’in de, RTÜK'ün de ceza verirken başka bir mantıkla hareket etmesi gerekiyor. İktidardaki bazı kişilerin, mesela sadece İletişim Başkanı'nın adı geçiyor diye bir gazeteye üç günlük ilan kesme cezası verilmemeli” dedi. Durmuş, gazetecilerin yıpranma payının basın kartı koşulundan kalkması konusunda CHP’nin yarın AYM’ye iptal başvurusunda bulunacağını belirterek, şunları söyledi: “Yıpranma payı, meslek örgütlerinin elini kolunu bağlayan bir konu. Şu anda yasal düzenleme gereği turkuaz basın kartı taşıyan gazeteciler yıpranmadan yararlanabiliyor. AYM’nin iptal ettiği ve bizim de çabalarımızla yeni düzenlenmesinde, yeni koşulunun basın kartı taşımaya bağlanmamasını özellikle istemememizin sebebi buydu. Neden bunu istemiyoruz? Türkiye’de şu anda çalışma bakanlığının verilerine göre 22 bin 500 civarında SGK’da aktif olarak çalışan gazeteci sayısı. Ama basın kartı taşıyan gazeteci sayısı 9 bin 200. Bu düzenlemeyle fiili hizmet zammından yararlanamayacak. Bizim itiraz noktamız buydu. Bir gazetede editörün basın kartı var ama muhabirin basın kartı yok. Muhabirin getirdiği haberi işleyen editör yıpranıyor ama o haberi sokakta toplayan muhabir yıpranmıyor şu anki düzenlemeye göre. Basın kartının adaletli verilmesi konusunda itiraz ettik. İletişim Başkanlığına geçildikten sonra basın kartları gazetecilerin ulaşamadığı bir noktaya taşındı. Tamamen keyfiyetle verilen bir sisteme döndü.” Arslan, “Bu süre içerisinde, 138 gazetemiz yayınına son vermiş” Panelin ikinci oturumu olan “Kamu Kurumları ve Medya”da, Konya Yeni Gün gazetesinden Mustafa Arslan ile RTÜK Üyesi İlhan Taşçı yer aldı. Arslan, Anadolu basınındaki gazetelerin kapanmasına ilişkin, “2019 yılının Ocak ayında yapılan BİK seçimlerinde 1084 tane Anadolu gazetesi delege olarak katılmıştı. 2021 yılının Ocak ayında yapılması gereken ancak pandemi sebebiyle Mart ayına ertelenen seçimlerin katılımcı sayısı ise 946. Bu süre içerisinde, 138 gazetemiz yayınına son vermiş. Ekonomik zorlama bunun başat nedeni. Yayınlarını devam ettirebilmek için, birleşme yoluna gidenler de oldu. Bunların 89 tanesi 2019, 49 tanesi ise 2020 yılı içerisinde yayınlarına son verdi. Anadolu gazetelerine, radyolarına ve televizyonlarına reklam gönderen ajanslar ekonomik olarak zor duruma düştüler ve reklam gönderemediler. Finans kurumlarının kampanyaları artık Anadolu basınına ulaşmıyor. Özel gelir kaynağı tamamen ortadan kalkmış bir yerel basın ile karşı karşıyayız. Dolayısıyla, yayınlarında otosansür görülüyor” dedi. Taşçı, “Televizyon kanallarının reklam gelirlerine göre para cezası uygulaması gerekir” RTÜK Üyesi İlhan Taşçı ise “İktidarın sözcüsü niteliğindeki yayıncılar hakkında RTÜK’ün 2020 yılında sadece dört yaptırım kararı olduğunu; buna karşılık muhalif yayıncılar hakkında 54 cezai işlem uyguladığını belirtti. Taşçı, “Bu cezaları maddi boyutu bağlamında değerlendirirsek, bir tarafa 400 bin lira para cezası kesilirken, öbür tarafa 10 milyon liralık para cezası kesilmiş. Televizyon kanallarının reklam gelirlerine göre para cezası uygulaması gereken RTÜK’ün bu uygulaması, medya dünyasındaki adaletsizliğin boyutunu gösteriyor. 2020 yılına baktığımızda, RTÜK’ü iktidarın kumandası olarak görüyorum. 18 yıllık iktidar, bütün kamu kaynaklarının çoğunu kontrol edebiliyor. Oysa kontrol edilmeyen azınlık daha çok izleniyor. Cumhurbaşkanının, ‘Bizim medyamız bizim sesimiz, nefesimiz olamıyor’ cümlesi kendi sesini duyurma amacıyla oluşturduğu medya sisteminin çöküşünün itirafıydı. İktidarın sesi diyebileceğimiz haber kanallarının ratingleri de oldukça düşük” diye konuştu. Bildirici, “Basın İlan Kurumu'nun bağımsız ve eleştirel gazetelere ceza kesmesi yasal ve etik değil” Oturumun Moderatörü Faruk Bildirici de BİK’i ve RTÜK’ü eleştirerek şöyle konuştu: “Basın İlan Kurumu'nun yapması gereken yerel medyaya destek olmak, resmi ilanları dağıtırken adil olmak ama bunun yerine tirajları şişirilmiş iktidar medyasına bu tirajların değeri üzerinden ilan veriyor. Bağımsız medyaya ise cezalar yağdırıyor, ilanlarını sürekli kesiyor. Yerel medyada birleştirme yoluna gidiyor, bir sıkıyönetim uyguluyor. Basın İlan Kurumu'nun bağımsız ve eleştirel gazetelere ceza kesmesi yasal ve etik değil. RTÜK siyasi iktidarın uzantısı olarak devam eden bir kuruluş. Nasıl ki tek adam rejiminden bahsediyorsak, RTÜK'te de Ebubekir Şahin isterse rapor hazırlanıyor, isterse ceza veriliyor. Bugün RTÜK kişisel kurallarla işleyen, kanunun olmadığı bir kurum haline geldi.” Akdeniz, “Türkiye'de olup bitenleri hukukla açıklamak mümkün değil, siyaseten açıklanabilir” Gazeteci Banu Güven’in moderatörlüğündeki “Yeni İnternet Düzenlemleri” ise günün son oturumu oldu. İstanbul Bilgi Üniversitesi’nden Prof. Dr. Yaman Akdeniz, Toplumsal Bilgi ve İletişim Derneği’nden Şevket Uyanık, Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği’nden Barış Altıntaş ve Veysel Ok ile İnternet Gazetecileri Federasyonu Başkanı Mesut Demir konuşmacı oldular. Prof. Dr. Yaman Akdeniz, “Türkiye'de olup bitenleri hukukla açıklamak mümkün değil, siyaseten açıklanabilir” diyerek, 7 Haziran seçimleri sonrasında muhalif sitelerin hedef alındığını ve Dicle Haber Ajansı, Sendika.org, Wikipedia derken kapsamın genişletilerek, çok fazla siteye erişim engeli getirildiğini ifade etti. EngelliWeb raporına göre Ekim ayı itibariyle 450 bin alan adı, 42 bin twet ve 11 bin Youtube videosuna erişim engeli getirildiğini aktaran Akdeniz, şunları dile getrirdi: “Bir karara uymadığımızda 50 bin lira gibi para cezası söz konusu oluyor. Bize bir ceza geldi ama gazetelere bu kararlar yağmur gibi yağıyor. Kaldırmama opsiyonu yok, medya organlarının bunu hukuki olarak kaldırabilecek gücü de yok. Sadece erişim engelleme de değil mesele. Her gün açılan soruşturmalar o kadar fazla ki, bunlara yetişmek mümkün değil. Twitter, Facebook ve Google’a gönderilen hesap kapatma kararlarını uygulamıyorlar. Twitter Türkiye’ye geldiği zaman bu kararları uygulamak zorunda kalacak. Bu yüzden gelmemeleri gerekiyor derken Tiktok ve Dailymotion gelme kararı aldı. Bu platformların hayal dünyasında yaşadığını düşünüyorum. Twitter’ın sessizliği sürüyor. Ne yaptıklarını bilmiyoruz. Facebook ile görüşmeye devam ediyorum. Youtube’un Türkiye’ye gelme kararı Facebook’u da etkileyebilir. Youtube geldiği için Facebook’un da gelmesi gerektiğini düşünmüyorum.” Ok, “İnsanlar sekiz dokuz sene önce paylaştığı, hatırlamadığı şeylerden cezalandırılıyorlar” Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği’nden Veysel Ok, “Türkiye'deki baskılar diğer baskılardan bağımsız değil, 86 gazetecinin cezaevinde olması, kapatılan medya organları ve anaakım medyanın yüzde 97'sinin iktidara yakın sermaye gruplarında olması birbirinden ayrılamaz” diyerek ifade özgürlüğü konusundaki algının da değiştiğini bellirtti. Ok, “Eskiden ifade özgürlüğü denilince toplumun entelektüel kesimini anlardık ama artık sosyal medya ile birlikte Hakkari'deki bir köylü ya da Trabzon'daki bir fındık toplayıcısı aynı kapsamda ceza alabiliyor. İfade özgürlüğü sıradan vatandaşın temel meselesi haline geldi, cumhurbaşkanına hakaret cezalarında da bunu görüyoruz” dedi. Ok, iktidarın son olarak internet alanına da el atmak istediğini ve bunun da hayatın her alanını kontrol etme güdüsünden kaynaklandığını dile getirerek, “Kaç yıl öncesinin olaylarından dava açılması iktidarın bir tuzağıdır. Ceza alanlar da var müvekkilerim arasında. Devlet yapısı itibariyle siyasi eğilimler değişirken kanun değişmez. Kobani sürecinde silah yardımı yapmışken şu an orayı izleyen gazetecilere yapılan bir tuzak. Devlet istediği gazetecinin geçmişine gidip cezalandırmak isterse sosyal medyayı araç olarak kullanıyor. İçinden çıkılamaz bir noktaya ulaştık şu an. İnsanlar sekiz dokuz sene önce paylaştığı, hatırlamadığı şeylerden cezalandırılıyorlar. Ne yapmamız gerektiğine gelince, yargı bağımsızlaşmadıkça, bu denklem çözülmedikçe, güçlü bir reform gelmedikçe bant daraltmayı da göreceğiz. Gazetecilerin yargılandığı süreci yaşıyoruz, yaşamaya da devam edeceğiz. Covid-19 dönemi dahil onlarca gazeteci davası var” diye konuştu. Altıntaş, “Sosyal medya, şu an haber almamıza olanak sağlayan tek mecra” Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği’nden Barış Altıntaş ise konuşmasına, “Türkiye'de 2000'li yılların ortalarından beri medya hükümetin eline geçti. Sosyal medya, şu an haber almamıza olanak sağlayan tek mecra” sözleriyle başladı. Bugüne kadar engellenen haberlerin yüzde 42’sinin doğrudan Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ailesine yönelik haberler olduğunu kaydeden Altıntaş, Freeweb’in Haberin Sonu isimli raporunun verilerini paylaştı. Buna göre, 26 bin domainin engellendiğini, kadın ve çocuklara yönelik şiddet haberlerinde faailleri koruyan bir eğilimin olduğunu ve bunun da Unutulma Hakkı’ nın nasıl kullanılacağına dair ipucu verdiğini belirtti. Altıntaş, “Sosyal medya tam olarak kamusal bir alan. Yankı odası deniliyordu ama son verilerle, farklı kesimlerin bir araya getirildiği ortam olduğu ortaya çıkıyor” dedi. Uyanık, “Yöneticiler hiçbir zaman tam bir sansüre ulaşamayacaklar” Toplumsal Bilgi ve İletişim Derneği’nden Şevket Uyanık, son günlerde tartışılan Whatsapp sözleşmesine ilişkin, “Türkiye'de iyi bir kişisel veri koruma kanunu olsaydı, Whatsapp bize o sözleşmeyi dayatamazdı. Sadece Whatsapp değil, telefonlarda kullandığımız birçok uygulamada verilerimiz paylaşılabiliyor. Şüphe ve sorgulama bizi dijital güvenliğe götürür. Ne kadar az veri paylaşıp, dijital ayak izi bırakır ve özgür yazılım kullanırsak o kadar güvende oluruz” ifadesini kullandı. Uyanık, internet yasakları ve sansürüne ilişkin de, “Sansür konusu yeni değil. Orta Çağ’da da, daha öncesinde de var. Sansür hatta bir memurun ismi… Her iktidarın bilgiyi denetimden kaçırma yanı vardır, ve yöneticiler hiçbir zaman tam bir sansüre ulaşamayacaklar” dedi. Demir, “İnternet yasası kurumsal internet siteleri resmen medya sayılacak” Panelin son konuşmacısı olan İnternet Gazetecileri Federasyonu Başkanı Mesut Demir de, teknolojideki hızlı değişimin medya sektöründe de değişim yarattığını ve pandemi ile birlikte vatandaşın haber almak için dijital medya ve sosyal platformları tercih ettiğini söyledi. Yanlış bilgi yayan “merdiven altı haber sitelerinin” hayâl kırıklığı yarattığını kaydeden Demir, çözümün internet yasasında olduğunun altını çizdi. Demir ayrıca, söz konusu yasa ile kurumsal internet haberciliği yapan platformların da resmen medya sayılarak, çalışanlarının da basın kartı alabilmelerinin önünün açılacağını ifade etti.