Medya Sanat Galerisi, Ressam Gültekin Serbest’in “Yelken Açtım Mutluluğa” isimli sergisine ev sahipliği yapıyor. Sanatçının yağlı boya eserlerini sanatseverlerle buluşturan sergi, Covid 19 nedeniyle maske, mesafe ve hijyen kurallarına uygun olarak izlenebilecek. “Yelken Açtım Mutluluğa”, 29 Mart tarihine kadar ziyaret edilebilecek

SULTAN YAVUZ/ANKARA - Medya Sanat Galerisi, “Yelken Açtım Mutluluğa” başlıklı Ressam Gültekin Serbest’in resim sergisini sanatseverlerle buluşturuyor. Sanatçının farklı boyutlardaki yağlı boya resimlerinden oluşan sergi, 29 Mart tarihine kadar gezilebilecek. Gültekin Serbest’e ve eserlerine ilişkin bir eleştirisi yazısı kaleme alan Sanat Tarihçisi ve Felsefeci Ümit Yaşar Gözüm, “Tarihsel İmgeler, Figürat, Düşler, Lirik Minyatürler: Gültekin Serbest Resmine Eleştirel İzdüşüm!” başlıklı metinde, Serbest’in sanatını şöyle değerlendiriyor: Geçmiş Zamanın, Sessiz Tanıkları! Bir kültürün kayıp hazinelerini ortaya çıkarmak için, çoğunlukla sanat tarihçi gibi araştırmak, arkeolog titizliğinde belleğindekileri tuvale kazımak gerek. Gültekin Serbest, eski mabetlerin, tarihsel imgelerin, sümbül kokan sokakların, figüratif düşlerini kendine dert edinen bir sanatçıdır. İnsanlık tarihine yaptığı yolculuklarda her nesne, olgu ve imgenin tanıklıklarının hüznünü ruhunda hisseder. Uygarlıkların düş kırılmaları, sanatçının kurgulamalarında lirik minyatür gerçeklere dönüşür. Zamana yenilmeyen eski özlemlerin kurgusu vardır sanatçının belleğinde. Geçmiş zamanın mitolojik gizemlerinin üzerindeki sis perdesini kaldırarak resme dönüştürür düşlerini. Tarihe karşı sorumluluk duygusunu, insani olana duyarlılık olarak algılar. Sanat anlayışı, sanatçı aydının sorumluluğunda yaşayan bir tarih bilincini içerir. Zamandan kaçışın gerçekte yaşadığı dönemden uzaklaşma olduğunun farkındadır Serbest. Anadolu uygarlıklarının farklı simgelerinden hareket ederek, benzerliklerden kaçınır. Çağdaş minyatür resme göndermeler içeren sanat anlayışıyla kendine özgü bir resim dili yarattığı ve izleyiciyle bu dille konuştuğunu düşündürür. Özgün Bir Sanat Dili Yaratmak! Sanatçının tarih okumaları resim yapmakla bağlantılıdır. Kurgularına yansıttığı yeni olgular doğayla bütünleşik olarak ortaya çıkarlar ve tazeliklerini korurlar. Serbest resim üzerine eleştirel yaklaşımını yazıya dökmüş olsaydı ‘resme tutkuyla bağlı ve sanatı varoluş üzerine düşülen estetik notlar olarak tanımlardı’ kanısındayım. Bir boyun eğiştir resim, bir teslimiyet, tıpkı alfabeyi çözen bir çocuğun henüz neyle karşılaşacağını bilmediği sonsuzluğa çıktığı coşkudur. Bir sözcükten diğerine koşuşturan çocuğun coşkusu, sanatçı için bir resimden diğerine yol alıştır.n Kompozisyonlarında hiçbir nesne bir başkasından daha az önemli ya da hiçbir uygarlığın ömrü diğerinden daha az ya da çok değildir. Bu yaklaşımıyla, tarihin gizemli tanıklarını nesnel bir yaklaşımla önemser ve aktarır geleceğe. Resimlerinde, düzlemdeki figür üzerinde kurguladığı derinlikte önce çokluktan tekliğe ardından bütünsel birliğe ulaşır. Odak noktası her resimde değişmekle birlikte egemen nokta resmin kendisidir. Sanatçı kendi renklerini oluşturmanın verdiği özgüvenle kompozisyonlarını gönlünce biçimlendirir. Soğuk renkler arasından çıkardığı maviyi bir akıl tutulmasıyla dinginliğin rengine dönüştürür. Renkleri berrak bir suya düşen gölgeyi yansıtacak kadar temizdir. Renkçi bir ressam değildir. Ancak, izleyici Gültekin Serbest mavisi, kahvesi ve bordosu ile renklerinden de tanıyabilir sanatçıyı. Renklerinde izleyiciyi çeken şey, kıyısından seyrettikleri yaşanmışlıklara, sanatçının yarattığı görsellik üzerinden duyulan özlemdir. Renk, masmavi gökyüzüne asılı kalan kahve/bordonun bütünleşik zıtlıklarının yarattığı ahenktir. Kurgunun yarattığı gizemli coşkuya renklerin dinginliği eşlik eder. Boğazdan Haliç’e, Karadeniz’den, Marmara’ya akıp giden bordo çatılar bir kentin kadim tarihinin de yansımasıdır. Mistik çizgiler, özgün renkler ve kurgudaki gizemle buluştuğunda sürekli bir ritm içine düşer izleyici. Oysa resim tekniği bakımından zıtların birliğinden yarattığı düşsel dinginlik ve denge vardır. Yaşamın tekdüzeliğinin dayatmalarına rağmen, aydınların/sanatçıların geçmişe karşı sorumluluk hissetmesini sağlamak gerektiğine inanır. ‘An’ı dünün yerine koyarak yaşanmışlıklara karşı görsel bir kesinlik kazandırır. Sanatçılar ilgi alanlarını genişletecek görsel ifade yeteneğinin sadece bugünle sınırlı olmadığını anladığında, yaşadığı dönemin dayatmaları karşısında kaybolmaktan kurtulup yaratıcı bakışa sahip olurlar. Her resim bir geçekliğin ifadesidir, ancak ardında saklı olanların bütününü göstermez. Tarihten izler taşıyan kompozisyonların anlaşılmasında, izleyicinin de sanatçı kadar algılama ve yorumlama birikimine sahip olması gerekir. Böylece sanatçı; uygarlıkların kısa sayılabilecek ömrünü, sonsuza yazılan yaşanmış aşka dönüştürüp, geçmiş zaman tanıklığını minyatür gizeme büründürerek seslenir izleyiciye: Ben düşlerimle oradaydım. Tarihsel İmgeler, Figüratif Düşler, Lirik Minyatürler Serbest’in kompozisyonlarının ana teması tarih felsefesinin metodolojisi ve ironik kinayelerin birer dışa vurumudur. Sanatçı resmin dilini konuşturarak mitolojik bir ruh yükler zamana; kurgudan renge, kompozisyondan perspektife, imgeden mitlere özgün bir ufukla yorumlar. Bir Vakanüvis gibi kadim kentin minyatürleşen siluetini işler bir tavus kuşunun rengarenk kıvrımlarında. Kalyonların tekli, üçlü boğaz sırtlarından Altın Boynuza inişine eşlik ederken gökteki ay yıldız, tuvalde Osmanlı armasına dönüşür. Bir çağı kapatır sanatçı, sonsuz sanılan Skolastik karanlığın kalbini yırtarak. Zamana karşı direnen aşklar düşürür tuvale sanatçı, Galata Kulesinden Hazarfen uçarken Kız Kulesi abide gibi yansır Serbest mavisinin ışıltılı denizine. Çağlar değişir ressamın düşlerinde. İşte o anlarda mitolojik aşklar ölümsüzleşir. Ya ‘Pegasus - Melekler ve Tavus Kuşu’ üçlemesiyle kadim kent İstanbul’la bütünleşen üç büyük dinin mabetleri ironisine ne demeli! Bir de vazgeçemedikleri vardır; kendine özgü topografyasından fışkırırcasına çıkmış izlenimi yaratan kiraz ağaçları. Yeşil dallarının arasından sarkan kirazların kızıllığına kimi zaman dallarda salınan sülünler, turnalar, kuşlar eşlik eder. Saltanat kayıkları, bir uygarlığı anlatacak keskin imgelerden birisidir. Bir toplumun etnografik sanatlarını anlatmaya yetecek kadar gerçekçidir Hacivat-Karagöz tiplemeleri. Galata Kulesi gezginlerine seslerini duyurmak istercesine yanı başımızda. Yaz ortasında yolculuklarımıza eşlik eden ayçiçeklerinin renk zevkimize kattığı doyumsuz görsellik ve niceleri! Sanat serüveninde kompozisyonlarını oluşturduğu nesnel gerçekliklerden vazgeçmediğini görüyoruz. Bunları bazen tek başlarına oldukları yerlerde resmederken bazen de kent kompozisyonlarının baş köşesine kondurur. Gültekin Serbest, izlerini sürdüğü tarihsel imgeler, adıyla bütünleşen renkler ve sanatsal yetkinliğiyle Türk resminde kendisi olmayı ve de kalmayı başaranlardandır. Onun çalışmalarında sezginin düşselliği kadar, aklın metodik sorgulamalarını buluruz. Bu da farklılığı arama yolculuğunda olan izleyiciyi, yalnızlığına katık yaptığı düşleriyle baş başa bırakır. Gültekin Serbest resmine eleştirel notlar düşerken aklımdan geçen: İnsan kendine sadık kalmalı, sanatçı düşlerine! Onun kendine, sanatına, çevresine ve düşlerine coşkuyla bağlı olduğuna tanıklık edenlerdenim.”

Gültekin Serbest kimdir?

Sanatçı, 1955 yılında Kosova’nın Prizren kentinde doğdu. 1978 yılında Gazi Eğitim Enstitüsü Resim bölümünden mezun oldu. Avrupa ve Asya’nın çeşitli ülkelerinde kişisel sergiler açtı ve karma sergilere katıldı. Uluslararası galeri, müze, resmi ve özel koleksiyonlarda eserleri bulunan ressamın, bugüne kadar 55 kişisel sergisi yapıldı. Sanatçı, Balkanların Uluslararası Süleyman Brina Plastik Sanatlar Ödülü’ne sahip. BRHD (Birleşmiş Ressamlar ve Heykeltraşlar Derneği)’nin iki dönem başkanlığını da yapan Serbest, ÇAGSAV (Çağdaş Sanatlar Vakfı) kurucularından ve vakfın yönetim kurulu genel sekreterliğini yürütüyor. ÇAGSAV’ın 12 yıl boyunca düzenlediği Uluslararası Ankara Sanat Buluşması koordinatörlüğünü üstlenen sanatçı, aynı zamanda Mustafa Ayaz Müzesi Plastik Sanatlar Vakfi kurucusu ve yönetim kurulu üyesi... Sanatçı çalışmalarına Ankara’daki atölyesinde devam ediyor.
Editör: TE Bilisim