Yusuf KANLI  Bir gırgırdır devam ediyor... Navtex yayınlanmış da... Yok, devlet değil şirket yayınlamış da... Yok, aslında şöyleymiş, böyleymiş... Barbaros sismik araştırma gemisi yanlış bölgeye gönderilmiş... Aslında filan yere gitmeliymiş... Yok, en iyisi şu gavurların Blok 6 dedikleri, Türkiye’nin BM’de de kayıtlı Münhasır Ekonomik Alanı ile örtüşen yere gönderilmeliymiş Barbaros... Kaptırmışız, sanki çok büyük canlı yayın performansı izlercesine doğu Akdeniz hidrokarbon müsabakasını izliyoruz... Enteresan. Efendim Rum sahil koruma Barbaros gemisine uyarı yayınlamış. “Kıbrıs Cumhuriyeti münhasır ekonomik alanına girdiniz, işgalci durumdasınız. Derhal çıkın oradan yoksa sonuçlarına katlanırsınız” falan diye sert bir uyarı yayınlamış. Barbaros ne cevap vermiş? Dayamış akıllı telefonu telsiz ahizesine, basmış cevabı Hüseyni İsmail Hakkı beyin “Ceddin Deden” parçasıyla... “Ceddin deden, neslin baban; Hep kahraman Türk milleti; Orduların, pek çok zaman; Vermiştiler dünyaya şan. Türk milleti, Türk milleti; Aşk ile sev milliyeti; Kahret vatan düşmanını; Çeksin o mel’un zilleti.” Aldı bir tartışma bizim “kimlik bunalımlı” solcu tayfasında. Her ne kadar jöleli sayesinde Kıbrıs Türk varlığını koruma ve hatta KKTC’nin varlığına sahip çıkma noktasına gelse de kardeşlerimiz, henüz mehter marşı kıvamında değiller, anlamak lazım. “Keşke Dillirga (türküsü) ile cevap verselerdi” dedi bazıları. Bir takım arkadaşlar ise “İzmir marşı daha uygun olurdu... Hem karşımızdaki Yunan, olduğumuz yer Akdeniz... Hatırlatmak iyi olurdu küçük Asya felaketini” dediler. Doğrusu, Mehter marşı şık olmuş ise de diplomasiye, diplomasi adabına uyan bir davranış değil. İzmir marşı hele çok kötü olurdu. Dillirga ise, doğru Kıbrıs’a ait ve çok sevilen bir Türkü ama ne anlama gelecek? “Dillirga’dan gece geçtim; Suyundan içtim; Badem gözlü bir yar gördüm; Kendimden geçtim. Dillirga’nın tepeleri; Denize bakar; Köy kızları saçlarına; Çiçekler takar. Çilek üzüm diyarısın; Nazlı bir yarsın; Mavi dalgalar boyunca; Sen uzanırsın.” Dillirga 1964’de Rumlara esir düşen pilot yüzbaşı Cengiz Topel’in esirken işkence ile katledildiği coğrafyaya ait. Tabii ki çok önemli. Ama, ne Mehter marşı ne de İzmir marşı yerine geçebilir maalesef. Tabii ki söyleyelim hep beraber ama Rum’un bundan bir anlam alması mümkün mü? Zaten açık seçik söyleneni bile anlamamakta, kendine göre yontmada uzmanlaşmış adamlar ince mesajlarla nereye varmayı umacağız? Neyse gelin Pazar günü Güney Kıbrıs’ta yayınlanan Sunday Mail gazetesinin baş yazıdan geniş bir özetle devam edelim. Doğrusu güzel bir gazetecilik örneği verdi Sunday Mail. Kendi hükümetini, cumhurbaşkanını acımasızca eleştirdi, yanlışlarının altını bir güzel çizdi. Başyazı, her ne kadar Rum siyasetçilerin Türkiye’nin yayınladığı Navtex uyarılarını kınamaları ve Rum yerel basınının yaz boyunca Türkiye ile çok sıcak olaylar yaşanabileceği spekülasyonları revaçta olsa da, kimsenin bu gelişmelerin nasıl ortaya çıktığı, bölge istikrarını tehdit edecek boyuta nasıl gelindiğini pek ırgalamadığı eleştiriyle başlıyor. Bunun  temelinde, nasıl olsa bir şekilde Türkiye’nin suçlu ilan edilmesinin mümkün olduğu, zaten zayıf ve güçsüz komşusu Kıbrıs Cumhuriyeti’ne dönük provokasyonlarının rutin olduğu algısının yattığını vurgulanan başyazıda, “Bu varsayımlar tansiyon siyaseti uygularken hiç bir şekilde sorumluluk almak istemeyen siyasi liderliğimizin politikalarıyla gayet iyi örtüşmektedir” görüşü savunuldu. Gazete, 2016 yılında Kıbrıs Rumlarının üçüncü petrol lisanslama duyurusuna çıktıkları zaman Türkiye’nin çok düşük düzey reaksiyonunun niye olduğunu kimsenin sorgulamadığını hatırlattı. Lisanslama duyurusu yapılan üç alandan birisi olan Blok 6’nın çok büyük bir bölümünün daha önce Türkiye’nin BM’de de kayıtlı kıta sahanlığının bir parçası olmasına rağmen Ankara’nın sadece bir uyarı yaptığını ve sonra da konuyu neredeyse unuttuğunu hatırlattı. Önce “Niye Türkiye daha 2014’de Blok 6 ile ilgili tasarrufun ‘savaş sebebi’ olacağı uyarısına rağmen niye Blok 6 üçüncü lisanslama davetine dahil edildi? Niye Türkiye bu gelişmeye sıradan bir protesto ile cevap verdi” diye soran gazete başyazısında cevabın 2015 Ocak ayında Davos’da o zamanki ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’in gayretleriyle gerçekleşen gizli Ahmet Davutoğlu Nikos Anastasiades zirvesinde olduğunu iddia etti. Gazeteye göre, tek çıkar yolun bir an önce adada çözüm bulunması olduğu, çözüm olması durumunun da hidrokarbon alanında işbirliğini getireceği anlayışını üreten bu zirve sonucunda Biden tarafından Rum tarafına “ABD hükümetinin devreye girmesiyle Türkiye’nin Blok 6 ile ilgili itirazını kaldırdığı” ödülü verilmiş. Yine Biden’in girişimleriyle Exxon-Mobil’in bu alanla ilgili teklif vermesi sağlanmış. Türkiye’nin eski Navtex yayınlama ve Barbaros’u bölgeye gönderme pozisyonuna geçmeye ancak Rum tarafının çözüm odaklı bir anlayışla görüşmelere devam etme siyasetinden ucu açık ve seçim odaklı bir anlayışa geçtiği belli olunca karar verdiği izah edilen baş yazıda, Anastasiades’in fatura ödemeden, kurnazlıkla görüşme sürecini ucu açık bir seçim malzemesi haline getirebileceği eleştirildi. Sunday Mail baş makalesine göre, Türkiye’deki son siyaset değişikliği 2 Nisan akşam yemeğinde Kıbrıs Türk lider Mustafa Akıncı’nın görüşme sürecinin Haziran ayından önce ve Kıbrıs münhasır ekonomik alanında öngörülen hidrokarbon sondajları başlamadan tamamlanması uyarısına rağmen Anastasiades’in katı bir tutum izleyip, karalama-siyasetine dönmesi, ve artık hedefinin görüşmelerden çıkış stratejisine odaklanmak olduğu belirginleşince gelişti. Makale uzun ama çok özet olarak vereceksek kısaca Anastasiades’in fatura ödemeden maceraya girdiği, seçim uğruna görüşme sürecini de, Türk-Amerikan stratejik hesaplarını da altüst etmeye niyetlendiği vurgulanıyor. Baş makale “Anastasiades bu pisliği herkesi aldatabileceği ve hiç bir fatura ödemeyeceği inancıyla yaptı. Bunu yapamayacak. Ama daha kötüsü kendi umutsuz çıkarları uğruna Kıbrıs’ı (Rum kesimini) karşı karşıya bıraktığı tehlikelerden nasıl çıkaracağı hususunda da hiç bir fikri yok...” ifadesiyle son vuruşu yapıyor.