Hakan ŞANLITÜRK 1964’de dönemin ABD Başkanı Jonhson, Başbakan İsmet İnönü’ye bugün ‘tarihi’ diye nitelendirilen mektubu gönderdi. Türkiye’nin Kıbrıs’ta Rum ve Yunan katliamlarına karşı müdahalede bulunmamasını isteyen Johnson, aksi halde ‘ambargo’ ve ‘Ruslara karşı korumama’ cümleleriyle gözdağı veriyordu. Mektupta tehdit vardı. Lakin Johnson nisbeten nazik bir üslupla meramını iletiyor ve İnönü’ye ‘Bay Başkan’ diye hitap ederken ‘hürmetlerimle’ ifadesiyle veda ediyordu. 1964 Johnson mektubundan yıllar sonra iki ülke arasında yine mektup krizi yaşandı. ABD bu sefer de Suriye’de Türkiye’nin bekasını tehdit eden terör yapılanmalarına karşı sessiz kalmamızı ve müdahalede bulunmamamızı istiyordu. Yani iki tehdit mektubunun temelinde de ‘müdahaleyi önleme’ amacı vardı. İki olayda da Türkiye sonuna kadar haklıydı. Lakin bu kez mektubu yazan Başkan, dünyada birçok kişi tarafından ‘deli’ yakıştırmalarına muhatap olan isimdi. Diplomasi, nezaket diye bir derdi yoktu. İşadamı olduğu için emir yağdırmaya alışmış bir karakterdi. O yüzdendir ki Trump, Erdoğan’a yazdığı mektupta bütün diplomatik kuralların yanı sıra nezaket kaidelerini de yerle bir ediyordu. Trump sanki emir erine yazar gibi yüksek perdeden sesleniyor ve, “Sert adam olma, budala olma” diye şok kelimeler kullanıyordu. “Senin sorunlarını çözmeye uğraşıyorum” diye garip bir cümlesi de vardı. “Ekonomini mahvederim” de diğer şantajıydı. 1964’deki mektup tam 1.5 sene kamuoyundan saklandı. Gizli tutuldu. Ama İnönü muhatabına gereken yanıtı yine mektupla verdi. 9 Ekim’deki Trump mektubu ise ‘hemen’ denecek hızda medyaya sızdı. İşin garibi bizimkilere kalsa mektup büyük olasılıkla kamuoyuna açıklanmayacaktı. Mektubu yazan Trump aynı zamanda mektubun sızmasını da sağlayan taraftı. Johnson mektubunu da Trump mektubunu da yazdıran İrade Pentagon olarak işaretlenebilir. Bu Pentagon’un Türkiye alerjisi nedendir acaba? Johnson mektubundan hemen sonra Kıbrıs’a müdahale etmedik ama 1974’de gereğini yaptık. KKTC’yi oluşturduk. Yani o mektup KKTC’nin kurulmasına giden süreçle sonuçlandı. Trump mektubu da Kuzey Suriye Türk Cumhuriyeti gibi bir oluşumla neticelenirse hiç şaşırmayın. Zira Amerikan başkanlarının Türkiye’ye yazdığı mektuplar bizim hayrımıza olan sonuçlar üretiyor. Hem birinin petrol diğerinin üs aldığı yerde Türkiye’nin ödediği bedelleri tahsil etmemesi haksızlık olmaz mı? Biraz da işin tepki tartışmalarına göz atmakta fayda var. Erdoğan, Trump’un mektubuna beklenen sesi çıkaramadı. Cumhurbaşkanlığı kaynakları mektubun ‘çöpe atıldığını’ 9 Ekim günü saat 16.00’da Barış Pınarı Harekatı’nın başlatılmasının yanıt olduğunu kaydetti. Erdoğan ise birkaç gün sonra ‘zamanı geldiğinde gereği yapılacak’ dedi. Buna karşın muhalefet sert üslupla Trump’a bindirdi. Ahmet Davutoğlu’nun “Alçakçadır, yüz karasıdır. Devletin arşivinde misli ile verilecek yanıtla yer almalı ve Amerika'ya kesinlikle geri çektirilmelidir. Trump'ın iki çocuk benzetmesini okuyunca tüylerim diken diken oldu.Türkiye Cumhuriyeti Devleti terörle eş tutulamaz. Biz onuru ile yaşayan bir milletiz” tepkisi çarpıcıydı. CHP’li Faik Öztrak, “Bu kağıt parçasının muhatabı Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Erdoğan değildir. Bu hakaretlerin muhatabı Türkiye Cumhuriyeti Devleti’dir. Bu hakaretlerin Türkiye Cumhuriyeti Devleti böyle bir hadsizliği küstahlığı hiçbir zaman kabul etmemiştir bugün de etmemelidir. Trump bu küstah üslubu kullanma cesaretini nereden almaktadır?” dedi. İYİ Parti’nin de ifadeleri sertti: “Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun siyasi partileri ve Meclis’i bilgilendirmesinde Trump’ın mektubundan hiç bahsedilmedi...Bu mektubun muhatapları mahcup olmalıdır. Johnson mektubunun ve Obama’nın beyzbol sopalı fotoğrafının da ötesinde bir nezaketsizlik örneği olan bu mektubu yazanlara hatırlatmak isteriz ki Türkiye Cumhuriyeti, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan ibaret değildir. Bu mektubun yazıldığı makamda kimin oturduğundan çok, o makamın kime ait olduğu önemlidir. Bu yanıyla Türkiye’nin Cumhurbaşkanlığı makamının asıl ve gerçek sahibi Türk Milleti’dir. Bu nedenle bu seviyesiz mektubu kaleme alanlar, Türk Milleti’ni incitmiştir. Bu mektuba açık ve en üst perdeden karşılık verilmelidir.” Erdoğan ve Ak Parti iktidarı susarken muhalefet konuşuyor, Amerika’yı kınıyordu. Sadece o kadar da değil. ABD medyası bile Başkanları Trump’un yazdığı mektuptan ‘utanç’ duyduğunu yazıyordu. Uluslararası İlişkiler Uzmanı Tom Nichols, sosyal medya hesabından paylaştığı mesajında, "Aman Allah'ım, umarım bu bir şakadır. Bu gerçek olamaz. Başkanın zihinsel olarak dengesiz olduğu kesin" diyordu. Gazeteci Bess Levin ise Vanity Fair'de 'Bu Gerçek mi?' başlıklı makalesinde, "Görünüşe göre Başkan, dünyaya henüz hiçbir şey göstermediğimizi kanıtlamaya çalışarak, zihinsel dengesizliğinin derinliklerinde, böyle bir mektubu Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a yazdı" ifadelerine yer verdi. Eski Federal Savcısı Elie Honig de Twitter'da kızının yazdığı bir mektubun resmini paylaşarak, “Trump'ın mektubu, kızımın 6 yaşındayken yazdığı mektuba çok benziyor" diye yazdı. Kremlin’de şaşkınlık dolu şu cümlelerle veriyordu tepkisini: "Devlet başkanları arasındaki yazışmalarda bu tür bir dile çok sık rastlanmıyor. Son derece alışılmadık bir mektup. Bu mektup yazım biçimi, uluslararası diplomasi ya da uluslararası ilişkiler kitaplarına girecek. Ancak söz konusu biçim, Amerika Birleşik Devletleri'nin, onların siyasi sistemlerinin stili. Bu, onların partnerleriyle nasıl ilişki kurduklarının göstergesi." CHP’li Orhan Sarıbal’ın “En ufak eleştiriye hakaret davaları açan, yüzlerce insanı bu yüzden hapislere gönderen, tazminatlara mahkum edenlerden hiçbir şey olmamış gibi sessizliğe gömülmeleri, mektubun dilinden daha vahim bir durum" sözleri de dikkat çekiciydi. Şıhmehmet Kurtoğlu adlı Avukat ise ABD Başkanı Donald Trump’ı Türk Milleti’ni, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni, Devletin kurum ve organlarını aşağılama-Cumhurbaşkanı’na hakaret suçlarından cezalandırılması istemiyle kamu davası açılmasını talep ediyordu. Amerikalı iki farklı Başkan’ın 55 sene sene arayla gönderdiği mektuplar, aradan geçen süreçte Türkiye’de ABD etkisinin geldiği aşamayı göstermesi açısından da incelenmeli. Bizimkiler Amerikalıları nasıl alıştırdıysalar geldiğimiz noktada adamların bakış açısı böyle maalesef. Devletlerin başına defolu adam getirilmemeli. Handikapı fazla olan liderlerin rehin alınma olasılığı yüksek. Yada defosu olan direnç gösteremez. Densiz, budala, küstah  Trump’a o mektubu o üslupla yazacak cesareti verenler, bu ortamı yaratanlar utansın...