Mehmet Necati GÜNGÖR Adalet Partisi, Doğru Yol ve Anavatan Partilerinin tarihe mal olmasıyla siyasi hayatımızda büyük bir boşluk bırakan Merkez Sağ’ı toparlamak için, DYP’li eski Sağlık Bakanı Rifat Serdaroğlu’nun yaktığı “çoban ateşi” henüz meyve vermedi ama, o partilere gönül vermiş yüzbinlerce insanın beklentisinde halâ önemli bir yer tutuyor. Bu arada, mevcut sağ partilerden Merkez Sağ’ın yerini doldurmaya çalışan partiler de var elbet. AKP bunu denedi ama, kimseyi inandıramadığı için başaramadı. İktidara alışık olan eski merkez sağ seçmenin bir bölümü ise inandıkları için değil, menfaatleri gereği iktidar partisinde sağ tuttular. Merkez Sağın sadık seçmenlerinin bir kısmı Demokrat Parti’de yer alırken, kalan kısmı çoban hareketi gibi partileşme çabalarına omuz vermeyi tercih ediyorlar. Başarılı olabilirlerse siyasi hayatımız için hatırı sayılır bir kazanç olabilir. Merkez Sağ demişken, adeta bu alanı çökertmekle görevli siyasilerden söz etmeden geçemeyeceğiz. Bunların birisi Tansu Çiller, diğeri Mehmet Ağar’dır. Bagajlarının bir hayli yüklü olduğu söylenen bu iki siyasetçi kendilerini selamete almak için iktidar limanına demirlediler, orada durmaya devam ediyorlar. Mehmet Ağar’ı, dönemin başbakanının annesinin tabutuna girerken gördüğümde O’nun en kısa zamanda AKP’de yer alacağını tahmin etmiş, yanılmamıştım. Ağar’la ilgili bir başka yanılmadığım husus da, DYP-ANAP birleşmesinde oynadığı olumsuz roldür. Anavatan Partisi’nin o günkü lideri Erkan Mumcu’nun birleşme konusundaki niyeti samimi idi.Partililerin niyetleri de öyle görünüyordu. Ancak, DYP’de bu yaklaşımı dinamitleyen unsurlar, partiyi yönetenlerdi. Ve elbette başta Mehmet Ağar’dı.Söylentilere göre, birleşme kongresinden iki gün önce bir DYP ileri geleni, bazı kişi veya merkezlerle görüşmeler yapmak üzere ABD’ye gönderildi, ne olduysa o görüşmeden sonra oldu. Zaten, AKP’nin kuruluşu üzerine sonradan dillendirilen konuşmalarda, merkez sağın zayıflatılarak, son hükümetteki partilerin de baraj altında bırakılarak AKP’ye ve lideri Erdoğan’a yol verilmesinin yolunun ABD ve İsrail tarafından açıldığı bu partiye yakın duran bazı kimselerce ifade edilmişti. Bunların başında da yazar Abdurrahman Dilipak geliyordu. AKP’nin bir ABD-İsrail projesi olduğunu, bu projenin kendi evinde kimi AKP ileri gelenlerinin de katılımıyla programlandığı yazılmış, buna itiraz eden ise olmamıştı. Mehmet Ağar, baraj altında kalan DYP’ye belli çevrelerin desteği ile getirilmişti. Rakibi İlhan Kesici geniş kesimler tarafından desteklenmesine ve parti üst kademelerinden de destek bulmasına rağmen seçilememişti. O kongre ile anlatılan hikâye ise inanılır gibi değildi. Güya Ağar, kongre alanına bir kamyon dolusu lahmacun getirterek delegelere ikram etmiş, o lahmacunlar hatırına kongreyi almıştı. Buna kara mizah diyenler de olabilir ama, o kongreye ilişkin “lahmacun delegeleri” yakıştırmasını yine o partinin kimi delegeleri dillendirmişlerdi. Tansu Çiller’den söz etmeyi ise gereksiz buluyoruz. Zira O’nun merkez sağlı ilgili hiçbir ilkesinin bulunmadığı, sırf “sarışın güzel kadın”diye partinin başına getirildiği iddiaları gazetelere bile yansımıştı. Nitekim O da kendini belli etmekte gecikmedi ve AKP limanına sığınanlardan biri oldu.