Naz AKMAN / Türkiye Cumhuriyeti’nin 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in makam şoförlüğünü yapan Ahmet Tilkioğlu, Havva Hanımla evlenir. Bu evlilikten dört kız ve iki erkek çocuk dünyaya gelir. Çiftin ilk göz ağrısı, 1971 yılında doğan Huriye Özçelik bu haftaki konuğumuz… 14787597_1350363781641986_938885717_o Huriye Özçelik, çocukluğunu ve ailesini şöyle anlatıyor: “Yıldız İlköğretim Okulu’na başladığım sıralarda, babam da Süleyman Demirel’in, bizim deyimimizle ‘Demir Dede’nin şoförlüğünü yapıyordu. Babam, ‘Demir Dede’ ve Cumhuriyet Senatosu üyesi Yiğit Köker, sürekli beraber zaman geçirirdi. Bizim de çocukluğumuz, Yiğit Amca’nın Tunalı Hilmi Caddesi’nde oturduğu Çankaya Apartmanı’nın bahçesinde geçti. Şimdi Yiğit Amca’nın evinin yerine bir gelinlikçi açılmış. 14799892_1350363778308653_1615815464_o TURUNCU BESLENME ÇANTASI Okula başlayacağım ilk gün, ‘Demir Dede’ bana turuncu bir beslenme çantası hediye etmişti. Hala unutamam o çantayı… Herkesin beslenme çantası olmazdı, bir ayrıcalıktı böyle çanta kullanmak. Nasıl olduysa birkaç gün sonra bu çantamı kaybetmiştim ve ailemden büyük bir azar işitmiştim. Azarın nedeni, çantanın pahalı olması ya da bir ayrıcalık olması değildi, ‘Demir Dede’nin anısı olmasıydı… Yiğit Amca, üzüntümü görünce yeni bir beslenme çantası aldı. Ama o turuncu beslenme çantam hiçbir zaman aklımdan çıkmadı. İlkokul ikinci sınıfa geçtiğim sıralarda babam ‘Demir Dede’nin yanından ayrılmış, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nda elektrik teknikeri olarak çalışmaya başlamıştı. Bu, bizim için de zor günlerin başlangıcı oldu. Babam, Bayındırlık Bakanlığı tarafından Antalya’ya kampa gönderilirdi. Mayıs ayında kampa gönderilen babam, ancak kışa doğru geri dönüyordu… Altı kardeşiz. En büyükleri olarak ben, hepsinin ikinci annesi gibiydim. Babamız yanımızda olmayınca, annem hepimizi koruyabilmek için daha kontrollü davranırdı. Arkadaşlarımız sokakta oyun oynarken annem bizi evde tutmak için elimize iğne iplik vererek dantel ördürmekle oyalardı. Ancak elimizdeki dantelleri bitirebilirsek sokakta oyun oynamaya hak kazanıyorduk, çoğu zaman da bitiremiyorduk. Böylelikle mahalledeki kızların çeyizlerini yapmış olduk!.. Okuma-yazma bilmeyen annemiz, biz ödevlerimizi yaparken başımızda dururdu, hatta ne okuduğumuzu, yazdığımızı kontrol ederdi. Babam şehir dışında göreve gittiğinde, evin faturaları, resmi kurumlardaki işler, banka işlemleri, büyük çocuk ben olduğum için bana kalırdı. İlkokuldan sonra öğrenimime Çankaya Lisesi’nde devam ettim. Hayalim hemşire olmaktı. ” Çankaya Lisesi’ni bitirdikten sonra üniversite sınavlarına hazırlanan Huriye Özçelik, bir yandan da hayalini kurduğu hemşirelik mesleği için Gülhane Askeri Tıp Akademisi’ndeki (GATA) sınavlara çalışır. Özçelik, bu dönemlerini de şöyle anlatıyor: HEMŞİRE OLAMADIM “Babamın tek hayali altı çocuğunu okutmaktı. Bu çocuklarından birinin öğretmen olmasını isterdi. Fakat ben ve kardeşlerim öğretmen olmak istemiyorduk. Üniversite sınavına girdikten sonra puanımın öğretmenliği tutmasına rağmen, babama hiçbir şey söylemeden GATA’nın sınavlarına çalıştım. O sıralarda babam Antalya’ya göreve gitmişti. GATA’nın mülakatlarına gireceğim sabah, babam beklenmedik bir şekilde bir gün izin alıp Ankara’ya gelmişti. Beni de hazırlanmış bir şekilde görünce nereye gideceğimi sordu, durumu anlatınca da mülakata girmeme izin vermedi. Böylece ne babamın hayali olan öğretmenliği ne de istediğim hemşirelik bölümünü okuyabildim.” Üniversitede istediği bölümü okuyamayan Huriye Özçelik, açık öğretimden Anadolu Üniversitesi İşletme Bölümü'nde öğrenci olduğu sıralarda çalışma hayatına başlamasını da şöyle anlatıyor: “1993 yılında Tansu Çiller’in başbakan olduğu dönemde, ben de Çankaya’da Doğru Yol Partisi’nin seçim bürosunda çalışmaya başlamıştım. Burada Saffet Arıkan Bedük başkanlığında seçim çalışmalarını yürütüyorduk. Bir süre sonra da Çankırılılar Vakfı’nda yönetici sekreter olarak işe alındım. Bir yandan da Anadolu Üniversitesi'nde İşletme Bölümü'nü okuyordum. Ankara’da metro çalışmalarının olduğunu duyuyorduk. Buraya personel alınacaktı. Ancak metro hakkında hiç bir fikrim yoktu, nasıl olduğunu bilmiyordum. İşkur’a giderek Ankara metrosunda çalışmak için başvuruda bulundum. Bir hafta sonra EGO Genel Müdürlüğü’ne mülakata çağırıldım. Mülakata gidiyorum, ancak işin ciddiyetinin farkında bile değilim… Üzerimde bir tişört ve kot pantolon vardı. Bir odaya girdim, içeride Altan Raşit, başmüdürümüz olacak olan Mümin Kahveci ve adını hatırlayamadığım biri daha vardı. Birkaç soru sordular, ardından da ‘Tamam metro’ diyerek elime bir kağıt verdiler. Dışarı çıkıp görevliye kağıdı uzatarak, içerideki jürinin bana söylediği ‘Tamam metro’ sözünün ne anlama geldiğini sordum. Metroda gişelerde çalıştırılmak üzere işe alındığımı söyledi.” Huriye Özçelik, Ankara metrosunda gişelerde çalışmak için eğitime başladığı bu zamanlarını da şöyle anlatıyor: METROYU İLK DEFA GÖRÜYOR “Ankara metrosunda işe alınan tüm personel için Macunköy’de eğitim veriliyordu. 1996 senesiydi. Eğitime gittiğimde, ilk kez metro için yapılan tünelleri ve rayları gördüm. Metroyla tanışmam bu şekilde oldu. İşletmeyle ilgili aldığımız dersler çok zordu. ‘Görgü kuralları’ dersi olsa gerek, tam 13 kez sınava girmiştim ve ancak geçebilmiştim. Hiç unutmam, 1 Nisan’da Kızılay gişesinde işbaşı yaptım. 10 yıl boyunca Ankara metrosunun farklı istasyonlarındaki gişelerde çalıştım. 14803263_1350363804975317_1341881502_o VATMANLIĞA İLK ADIM Gişede çalışırken, başmüdürümüz Mümin Bey, ‘Gel seni buraya şoför yapalım’ demişti. Ben de gülerek ‘Olur’ demiştim. Hiç ciddiye almamıştım, çünkü çalışan vatmanlar arasında kadın yoktu. Hatta Mümin Bey’in bu ‘şakasından’ sonra oradaki diğer personel de ‘Kadından şoför mü olur’ diyerek takılmaya başlamıştı. Akşam eve gidince bunu eşime anlattım, çünkü bu durum canımı sıkmıştı. Eşim de üzüntümü görünce, ‘O halde vatmanlık sınavlarına hazırlanıp herkesi yanılt’ dedi. Tam da bu sırada başmüdürümüz değişmişti ve yeni gelen müdür kadın çalışanları artırmak, hatta kadın çalışanların vatmanlığa başvuru yapmaları için çalışmalarda bulunuyordu. Bir sınav açıldı, gişede çalışanlardan ben ve Nihal Öcalan başvuruda bulunduk. Sınavları geçtik ve Ankara metrosunun ilk kadın vatmanlarından olduk. 2006 yılında bizimle beraber Sinem ve Berna Hanım da bu işe başlamışlardı. Birlikte dört kadın olarak, vatmanlık görevi için sürücü koltuğuna oturduk.” Ankara metrosunun ilk kadın vatmanlarından biri olan Huriye Özçelik, metrodaki sistemi ve vatmanlığı şöyle anlatıyor: BİNLERCE YOLCU ONA EMANET “İki çalışma vardiyamız var; sabah saat yediden akşamüzeri dörde kadar olan sabah vardiyası ile öğleden sonra saat ikiden akşam saat ona kadar olan akşam vardiyası. Bir hafta sabah, bir hafta akşam vardiyasında çalışıyoruz. Gün içinde çalıştığımız hatlar sürücü sayısına göre değişiyor; Çayyolu, Batıket, OSB güzergahlarında çalışıyoruz. Metrolar genel olarak üç sistemle düzenlenmiş; otomatik, manuel ve ceps sistemleri… Otomatik sistemde metroyu kullanırken, sistem tarafından hangi durakta olduğumuz, ne yaptığımız takip edilebiliyor. Ancak manuel sistemde sinyal olmadığından takip edilemiyoruz ve dolayısıyla elimize aldığımız telsizlerle şefliğe bulunduğumuz durakları haber veriyoruz ya da makaslar okuyoruz böylece nerede olduğumuzun bilgisi ulaştırılmış oluyor. Bu üç sistem de hava durumu, sefer sıklığı ve benzeri durumlar nedeniyle değişebilir. Yani otomatikte gittiğim sırada, bir metro iki dakikalık bir gecikme yaşamışsa takip mesafemi koruyabilmek için sistemi manuele alarak hızımı düşürebiliyorum.” Huriye Özçelik Başkentli yolcuları ve tünellerde yaşadığı olayları da şöyle anlatıyor: YOLCULAR BİZE ALIŞTI “Yolcularımız genellikle, kapı kapanma sinyali verilirken metroya binebilmek ya da inmek için parmağını ya da herhangi bir cismi kapının arasına koyarak kapıların kapanmasını engelliyor. Otomatik sistemde çalışan bu kapıların arasındaki lastikler iç içe geçemediği için de kapılar defalarca kez açılıp kapanıyor. Kapı üç defa açılıp kapandıktan sonra ‘kapı arızası’ sinyali verir ve bizler sürücü koltuğundan kalkarak kapıyı kapatmaya çalışırız; yani bizim deyimimizle baypaslarız. Bu tarz hatalardan dolayı trenin iki dakikalık gecikmesi diğer trenlerin seferlerini de aksatıyor. Bunları yolculara anlatamıyoruz. Yolculardan çok fazla şikayet geliyor. İnanın bunlar arasında çok komik durumlar da oluyor. Özellikle yaşlı yolcularımız, tren hareket edeceği sırada merdivenlerden metroya doğru inerken el sallıyorlar. Gördüğümüz halde duramıyoruz, çünkü belli saatlerimiz var ve bir yolcu için metrodaki onlarca yolcuyu bekletemeyiz. Daha sonra da ‘Elimizi kaldırıyoruz, ama metro durmuyor’ diye şikayet geliyor. Özellikle yaz aylarında sürekli çalışan trenlerde çoğu zaman sistem kaldıramadığı için kısa süreli de olsa klima arızaları yaşanıyor. Bu durum normal aslında… Ama yolculara anlatamıyoruz. Ayrıca yaz aylarında, oturarak ve ayakta toplam altmış kişilik olan vagonlarda yolcu sayısı artınca, yolcular yoğunluktan klimanın çalıştığını bile hissedemiyorlar ve şikayete geliyorlar. 14807983_1349976315014066_2100732778_o TÜNELLER DİKKAT İSTER ! Tünellere izinsiz girişler oluyor. Hiç unutmuyorum, yaşlı bir yolcu sırtına tüfeğini alarak Macunköy istasyonundaki raylara inip Ostim’e doğru gidiyordu. Telsizden gelen ‘izinsiz giriş’ anonsuyla treni durdurup elektriği kestik ve inerek yolcunun sorununu çözmeye çalıştık. Tünellerde bu şekilde izinsiz giren yolcular ya da hayvanlar olabiliyor, bu nedenle daha dikkatli olmamız gerekiyor. Metroda her vagonda acil durum alarmları olur. Tren eğer istasyondan hareket etmişse ve acil durum alarmına basılmışsa, ancak en yakın istasyonda durup sinyalin geldiği vagona bakabiliyoruz. Tünelde hareket halindeyken durmamız yasak. Çünkü treni durdursak bile, durakların olmadığı yerde gerekli yardımı yapamıyoruz. Ayrıca gerekli müdahaleyi ancak güvenlik güçlerinin yapma izni var. Çoğu zaman kriz geçirip rahatsız olan yolcular ya da sadece merak ettiği için bu alarmlara basan yolcular olabiliyor, ancak en yakın istasyonda durup yolcuyla ilgilenebiliyoruz. Bu durumda yolculardan ‘Az kalsın ölecektim, neden treni durdurmadınız’ şeklinde şikayet duyduğumuz da oluyor. İneceği durağı kaçıran bir yolcumuzun, geri geri giderek kendisini istediği durağa bırakmamızı talep ettiği zamanları da gördük… Her şeye rağmen, Ankaralı yolcular kadın vatmanlara çok alıştı diyebilirim. Çoğu zaman özellikle metroyu belli saatlerde kullanan yolcularla denk geliyoruz, ‘Günaydın, nasılsınız? Bayağıdır bu hatta çalışmıyorsunuz’ şeklinde diyaloglar olabiliyor. Eşimin beni cesaretlendirmesi üzerine vatmanlık için sınavlara girdim ve herkese kadınların da vatman olabileceğini gösterdim. Bu beni her şeyden çok mutlu ediyor. Emekliliğime iki buçuk yıl kaldı. Hakikaten onca yılın nasıl geçtiğinin farkına bile varmadım…” esim-ile
Editör: TE Bilisim