Kayacan: Yeni nesil Youtuber olmayı tercih ediyor

Gazeteciler Cemiyeti tarafından yürütülerek, Avrupa Birliği (AB) tarafından finanse edilen “Demokrasi için Medya/Medya için Demokrasi” programı (M4D) kapsamında, Ankara’daki Basın Evi’nde yapılan söyleşinin konukları, “Modern Sabahlar” programının sevilen ikilisi oldu. 1999 yılından beri devam eden ve bir Ankara klasiği hâline gelen programın sunucuları Ege Kayacan ile Fahir Öğünç, radyoculuğu ve “Modern Sabahlar”ı esprili bir dille anlattı

SULTAN YAVUZ - Gazeteciler Cemiyeti tarafından yürütülen ve Avrupa Birliği tarafından finanse edilen “Demokrasi için Medya/ Medya için Demokrasi” programı (M4D) kapsamında, Ankara’daki Basın Evi, “Modern Sabahlar” programının sunucularını ağırladı. 1999 yılında Radyo ODTÜ’de başlayan “Modern Sabahlar” şimdi Show Radyo’da devam ediyor. Programın sunucuları Ege Kayacan ve Fahir Öğünç, sevilen programlarının hikâyesini dinleyicilerle paylaştı. Söyleşiye, 1990’lı yıllarda Türkiye’de yeni ortaya çıkan özel radyoların yarattığı “havalı” dönemi anlatarak başlayan Kayacan ve Öğünç, radyoya nasıl başladıklarını da esprili bir dille ifade ettiler. Öğünç, ODTÜ matematik bölümünde öğrenciyken radyoda çalışmak isteyenlere yönelik bir ilanı görünce, ‘Bana sıra gelmez’ diye düşünmüş. Dokuz yılda mezun olduğunu söyleyen Öğünç, okuldaki ilk beş yıldan sonra her dönem ‘Derslere bu yıl gireceğim’ diyerek başlamış. O sıra sıkı not tutan Öğünç, “onu çalışkan zanneden” Radyo ODTÜ’nün Genel Yayın Yönetmeni olan Kenan isimli öğrenciyle tanışmış ve onun aracılığıyla radyoya girmiş. Kendisine ilk önce gece DJ’liği teklif edilen Öğünç, tüm gece boyunca sadece CD değiştirince, ertesi gün “bu sıkıcı” görevi bırakmış. Sesini iyi bulan radyodan arkadaşları haber okuması konusunda teklif götürünce, 1996 yılının bir Pazar sabahında Anadolu Ajansı haberlerini okumaya başlayarak, Radyo ODTÜ’de haber spikerliğine başlamış. Mezun olduktan sonra muhabir olmaya karar veren Öğünç, daha sonra yeni açılan CNNTürk’e başvurduğunda adliye muhabiri olarak görevlendirilmiş. Öğünç, “Bu da radyodaki gece DJ’liği gibiydi. Sonra bir sabah programa ihtiyaç duyuldu, o yıl Ege, ‘Turbo Ege 2000” isimli bir program yapıyordu” dedi. Kayacan, “Çok cilalanan şeylerin içinin ne kadar çürüdüğünü gördüm” 1993 yılında ODTÜ’ye öğrenci olarak giren ve müziğe ilgisi olan Ege Kayacan ise söz konusu ilanı gördüğünde, ‘Kesin çok iyi bir müzik arşivi vardır, kendime kaset doldururum’ motivasyonuyla girmek istemiş. ‘Sen komiksin, şov mu yapsan acaba?’ diyen arkadaşlarını dinleyen Kayacan, Radyo ODTÜ’de başladığında, müzik ağırlıklı ve arada espirilerin olduğu bir programa başlamış. Erken kalkmakta zorlandığı için derslere giremeyen Kayacan, radyoda sabah programı yaparsa en azından saat 10.00’dan sonraki derslere girebileceğini düşünmüş. Programa başladığında, arkadaşı Fahir’in saat başı haber okuduğunu kaydeden Kayacan, “Derken benim yaptığım o iki dakikalık programlar uzadı, Fahir de haberden sonra benimle muhabbete katılmaya başladı. Fakat Fahir’in haber spikerliğinin yanı sıra ciddi olmayan konuları konuşması, uygun bulunmayınca, Konya’dan Oktay Demirci’yi, Fahir’in yerine transfer ettiler. Ancak bir süre sonra o da bizim programa dâhil olunca, Burcu isimli arkadaşımızı haber için aldılar. Burcu da en son omzumdan haber okuyordu ama neyse ki o kadar dâhil olmadı” dedi. Mezun olduktan sonra İstanbul’a giden ve hâyali olan rofesyonel radyolarda çalışmaya başlayan Kayacan, bu anlamdaki hayâl kırıklığını ise şöyle anlattı: “1999 yılında Number One radyoda program yapmaya başladım ve dört gün sonra deprem oldu. Radyonun her şeyi değişti, atmosfere uygun bir yayına geçti. Ben zaten Ankara’ya 1993 yılında geldiğimde de Melih Gökçek belediye başkanı olmuştu, gittiğim her yere uğur getiririm. Fakat burada insan ilişkileri bana çirkin ve sığ geldi, ODTÜ’den çok farklıydı. Ben de Fahir ile konuşup durumu anlattım. Çok cilalanan şeylerin içinin ne kadar çürüdüğünü gördüm ve ODTÜ’ye döndüm. İstanbul’dayken izlediğim bir çizgi film vardı; Rocko’nun Modern Yaşamı diye… Çok havalıydı, biz de ‘Modern Sabahlar’ yapalım dedik.” İlk yıl isimlerinin “Uyku Mahmuru” olduğunu belirten Fahir Öğünç, programa ilk kez Nescafe sponsor olunca, “Nescafe ile Uyandırma Servisi” olarak ismin değiştirilmesini önerdiklerini ancak her sponsora göre isim değiştirmenin sıkıntılı olduğunu söyleyerek, “Modern Zamanlar da havalı olsun ama bir şey ifade etmesin diye koyduğumuz bir isim, zaten hepimiz moderniz. Yaklaşık 16 yıl çalıştığımız Radyo ODTÜ’de çok şey öğrendik” dedi. Radyo Anıları… Ege Kayacan Radyo ODTÜ’nün onlara her şeyi deneme imkânı verdiğini ve istedikleri her şeyi yaparak, seyircinin tepkisini görmelerini sağladığını belirtti. Programcılıkta 20 yılı tamamlamak üzere olduklarını söyleyen Kayacan, “Çok hazırlanırsak, iyi bir program çıkmıyor. Beni bu mesleğe yönlendiren şeylerden biri de az çalışarak çok eğlenme fırsatı vermesiydi. Tek sıkıntısı erken başlaması… Program öncesi nasıl hazırlandığımı soranlara, yüzümü yıkadığımı ama bazen onu da aksattığımı söylüyorum” dedi. Fahir tatildeyken, bir karadeliğin evreninin tümünü yutabileceğine ilişkin bilim haberini gören ve programda bunu bilim insanını taklit ederek okuyan Kayacan, bu olayı şöyle anlatttı: “Bir saat sonra buna çok içerleyen bir dinleyici , programı arayarak bu konunun dalga geçilecek bir mesele olmadığını söyledi ve beni bir güzel fırçaladı. Ben de ‘Ben her zaman bunu yapamıyorum, kara deliklere dair hassas olmadığım için özür dilerim” diye devam ettirdim. Hatta programı espri yapmak için arayan bu adamın daha sonra şaşırıp söyleyemediğini belirterek kapattım. Karadelik hassasiyeti hadisesi...” Kayacan bir süre TRT Ankara Radyosu’nda gece programı yaptıklarını ve bu süreçte ilginç meslek deneyimleri yaşadıklarını da sözlerine ekledi. Kayacan, “Radyo ODTÜ’nün kitlesi bellidir ama burada bambaşka insanlarla karşılaştık ve çok şaşırdık. Mesela çoban arıyor, kuzuyu kurt sanarak vurduğunu anlatıyor gece vakti,… Hafriyatçı ve çoban dinleyicimiz çoktu. Çobanlar inanılmaz rahattı ve programı yönlendirebiliyorlardı. Birisi 500 koyunu olduğunu söylüyor, diğeri bu sayı için ‘Yalan’ diyor. Bugün o sohbetleri yapsak, ‘Çobanla dalga geçiyorlar’ denir. Öğünç, “Meğer o gün Kandil’miş” “Önemli olan ne söylediğiniz değil, nasıl söylediğiniz” diyen Fahir Öğünç ise programda yaşadıkları bazı unutulmaz durumları şu şekilde anlattı: “Joy Türk’te programa başlayınca, bizdeki yayın alışkanlığı değişmedi tabii… Barış Manço’nun 7’den 70’e isimli programında, Manço, ‘Barış Manço, Moda’ diye adresini verirdi. Bir gün Ege de, ‘Ege Kayacan, Çankaya’ yazın, bana gelir o mektup’ diye espri yapınca, ‘gelirdi, gelmezdi’ derken, ‘Postacıya üç- beş lira sıkıştır’ cümlesinden sonra radyoya şikâyette bulunanlar, gönül koyanlar oldu. Mesela eğlenceli bir şey arıyorsunuz, o günün ne günü olduğuna bakıyorsunuz. Yoksullukla Mücadele Günü, şu günü, bu günü, bir de baktık ki Dünya Orgazm Günü… Bel altına çok vurmadan espriler yaptık. Yayından sonra İstanbul’daki Joy Türk’ten aradılar, telefonlarının susmadığını söylediler. Biz de, ‘Olur öyle’ diyerek cool takılıyoruz falan. Meğer o gün Kandil’miş. Biz Kandil’i bile kutlamadan orgazm gününü konuştuk.” Kayacan, “Psikiyatristi ölü kedi sevmesini söylemiş” Ege Kayacan, kendilerine yöneltilen “Eskisi gibi cesur değilsiniz, değiştiniz” eleştirileri için, “ Siz hangi konuda eskisi gibi cesur davranabiliyorsunuz? Bir tek Trump var bunu yapabilen” cevabını verdi. Bir gün kedi fobisi olan bir dinleyicinin kendilerini aradığını ve psikiyatristinin, bu korkuyu yenebilmesi için ölü kedi sevmesini önermesi olayını da gülümseyerek anlatan Kayacan, “Sanırım, kendisinden önceki hastayı doktoruyla karıştırmış... Onun ardından arayan dinleyici de kediden korktuğunu söyleyince, espri mahiyetinde, ‘Sizin için gerekirse boğalım bir tane’ dedim. Bir hastanenin başhekimi programda kedi boğduk diye uzun bir kınama maili atmıştı.” Kayacan, Joy Türk’te herkese hitap edebilecek bir konu bulun denilince, “Sevdiğiniz akrabanız kim?” sorsusunu sorduklarını, ilk arayan dinleyicinin “Rahmetli dayılarım” cevabını verince, arayan herkesin ölen akrabasını söylemeye başladığını ve eğlence programının bir anda sürekli baş sağlığı dilenen bir yayına dönüştüğünü kaydetti. Şimdiye kadar tek sansürlerinin Almanya’da yaşayan bir rapçi tiplemesiyle yazddıkları şarkı olduklarını söyleyen Kayacan, yaptıkları radyo skeçlerinin de o dönemin ruhuna uygun olduğunu ve beğenildiklerini ifade etti. O yıllarda internetin olmadığının altını çizen Kayacan, “Küçük bir stüdyomuz ve dışında karavan vardı. Bir gün bir kablo getirdiler, ‘Size internet bağlıyoruz’ dediler. Pulp Fiction filmi yeni çıkmış, ben internetten onun afişini indiriyorum, o sırada bir kaç şarkı çalıyorum ancak iniyor. Fotoğraf arşivi yapacağız diye saatler gidiyor. Şimid Twitter ve İnstagram’ı programa dâhil etmeye çalışıyoruz. Öğleden sonra olan bir haberi ertesi gün kullanamazsınız. Anlamı kalmıyor çünkü üstüne yapılabilecek her espri yapılmış” dedi. Öğünç, “Artık herkesin yayıncı olma şansı var” Fahir Öğünç, “Artık herkesin yayıncı olma şansı var. İnternet sayesinde, Twitter, Youtube, Instagram ya da TikTok hepsinden yapılabiliyor. Fakat iyi bir içerik üretiyorsanız, onu evriltebilirsiniz. Nerede olduğunun bir önemi yok” dedi. Öğünç, radyoculuğun gelişimine ilişkin de, “Radyoculuk bir şekilde devam eder. Plak gibi nostalji olarak da kalabilir. Zamanın ne getireceğini hep beraber göreceğiz” dedi. Ege Kayacan ise “Hiç bir şeyin teknoloji karşısında şansı olmadığını” vurgulayarak, mesleği yapan az sayıdaki kişilerden olduklarını ve artık radyolarda 40 yaş altı sunucunun bulunmadığına dikkat çekti. “Yeni nesi Youtuber olmayı tercih ediyor, daha kolay” diyerek, gençlere yeni iletişim mecralarının tümünü nasıl kullanabileceklerine kafa yormaları tavsiyesini verdi. Kayacan, “Biz şimdilik bu mecraları telgraf gibi kullanıyoruz ama farklı kullanım yolları var. Bunu kullanmanın tüm olanaklaırnı bulmak zorundayız. Teknolojinin tüm olanaklarıyla haber verme ve geri bildirim alma yollarını öğrenmek zorundayız” dedi.