Utku ŞENSOY / Haberin başlığı şöyle; “Son 3 yılda devlet korumasındaki 20 kadın öldürüldü”. Doludizgin referanduma odaklanmışken bazı konuları göz ardı ettiğimiz, toplumsal barış ve huzur için hayati olduğunu düşündüğüm bazı şeyleri ıskaladığımız kaygısına kapılıyorum. Toplumsal konularda ne zaman benzer bir kaygı yaşamaya başlasam hemen ardından hararetli bir tartışma başlar. Hissi kablel vuku da denilebilir. Çoğu zaman benzer tartışmalar beraberinde sosyal devletin masaya yatırılmasına, sorgulanmasına vesile olur. Sosyal devlet nedir? Sosyal devlet her şeyden önce bir hukuk devletidir ve bireylerin temel hak ve özgürlüklerini korumak, fırsat eşitliği sağlamakla yükümlüdür. Devlet bireylerin özgürlük, hak ve eşitlik anlayışını korumakla mükelleftir. Hak ve Özgürlükler ne anlama geliyor? “Hak ve Özgürlüklerin” tarihi gelişimine bakıldığında, ilk önce 18. yüzyılda “ Kişisel Özgürlükler” şeklinde SİVİL HAKLARIN başladığını bu bağlamda; konuşma, düşünce ve inanç özgürlüğü adımlarının atıldığı görülür. 19. yüzyılda ortaya çıkan SİYASAL HAKLAR ile oy hakkı şeklinde “Siyasal Özgürlükleri” görmekteyiz. 20. yüzyıldaki SOSYAL HAKLAR ile da “Sosyal Refah” çerçevesinde eğitim, sağlık gibi haklardan ücretsiz yararlanma dikkat çekiyor. Evrensel tanımlamada özgürlükler, insanı soyut niteliği ve kişiliğiyle ele alır. Jean RİVERO’nun “Vers de nouveaux droits de l'homme”( Yeni insan haklarına doğru) (1982) “Pozitif Özgürlük” olarak tanımladığı “haklar” konusunda, bireye devletten bazı şeyleri talep etme hakkının verildiğini belirtiyor. Sosyal ve ekonomik hakların hepsi bu pozitif özgürlüklerdendir. RİVERO, bu hakların başındasivil hakların; yani can güvenliği ve mülkiyet hakkının geldiğine dikkat çekerken, tüm bunları doğal hak ve özgürlükler çerçevesinde görüp, hak arama özgürlüğünü, düşünce özgürlüğünü beraberinde getirdiğine vurgu yapıyor. Devletin bireylere sosyal alanda tanıdığı hakları ifade eden sosyal hakları Ayferi GÖZE ise, “Siyasal Düşünceler ve Yönetimler”(1995) üç başlık altında toplandığını, bunun en başında da; beden ve ruh sağlığı içinde yaşama hakkın geldiğine işaret ediyor; Bu hak ile devlet;“vatandaşının beden ve ruh sağlığı içinde insanca yaşamasını sağlamakla yükümlüdür”. Bu kapsamda devlet; “anayı, çocukları, gençleri, yaşlıları, sakatları ve çalışamayacak durumda olanları korumakla yükümlüdür”. Yani kişiye hizmet ve yardım isteme olanakları sağlayan haklar çerçevesinde devlete pozitif bir yükümlülük yükler. Devlet bunu yapmakla görevli ve sorumludur. Can güvenliğinin tehdit altında olan birey, devletinden yardım talep ettiğinde devlet kolluk kuvvetleri marifetiyle yurttaşını korur, kollar, tehdidi bertaraf eder! Yenidenhabere dönecek olursak; Tehdit edilen; KADIN, Tehditeden; ERKEK (kadının eşi, eski eşi, sevgilisi, babası, ağabeyi ya da ailedeki erkek bireylerden biri hatta komşusu) Mevcut uygulama; KADINA PASİF KORUMA SAĞLAMAK. Sonuç: KORUMA ALTINDA KATLEDİLEN 20 KADIN! Oysa yapılması gereken; tehdit durumunun tamamen ortadan kaldırılarak, bireyin güvenliğine etkin ve kalıcı çözüm bulmak. Peki bu yapılabilir mi? Tabii ki de! Yeter ki bu sorunun çözümüne yönelik siyasi irade ortaya konsun, gerekli adımlar kararlılıkla atılsın. Devletimiz bunu gerçekleştirecek deneyimli kadrolara ve gerekli enstrümanlara sahip. Burada tarih boyunca devletler kurmuş, Türklerden, devlet geleneği olan Anadolu insanından söz ediyoruz. Burada sözünü ettiğimiz, geçmişi kökleri olmayan muz cumhuriyeti değil, Türkiye Cumhuriyeti Devleti.