Utku ŞENSOY NATO, kuruluşunun 70’nci yıldönümünde sancılı bir gündemle bir araya geliyor. Kuzey Atlantik İttifakı’nın Londra’daki devlet ve hükümet başkanlarının katılımıyla gerçekleşecek zirvenin önemli gündem maddelerinden biri, Ankara-ittifak ilişkileri. Türkiye ile ittifak üyeleri arasında yaşanan YPG gerginliğinin giderilmesi en önemli konu. Türkiye’nin Rusya’dan satın aldığı “S-400” füzelerini savunması için kullanma kararlılığı, ABD’nin de Türkiye’ye yaptırım dayatma ve "F-35" anlaşmasını iptal etme konusundaki ipe sapa gelmez tehditlerin gölgesinde, başlıyor bu zirve. İTTİFAKIN GELECEĞİ VE TÜRKİYE Söz konusu füzelerin ABD ve Batı yapımı savunma sistemleri ile uyum sağlamadığı iddiasındaki bazı ittifak üyeleri Türkiye›nin NATO üyeliğinin dondurulmasını bile telaffuz etmeye başladılar. Ankara’nın YPG konusunda direnç göstermesi ittifak içinde Türkiye karşıtı bir cephe oluşmasına da yol açtı. Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un “Suriye operasyonunu oldubittiye getiren Türkiye NATO’dan dayanışma bekleyemez” sözlerine karşılık Almanya Başbakanı Angela Merkel; “Türkiye zor bir partner olsa da NATO içinde tutulmalı”, NATO Genel Sekreteri Stoltenberg de “Türkiye önemli bir müttefik Planların güncellenmesi gerekiyor” ifadeleriyle karşılık verdi. Oysaki Türkiye, çoğu ittifak üyesi gibi, parıltılı sözler yerine, DEAŞ terör örgütünün gerek NATO için gerekse uluslararası camiaya bir tehdit olmasının ortadan kaldırılmasına doğrudan katkıda bulunan önemli bir NATO üyesidir. Türkiye bu terör unsurlarının etkisiz hale getirilmesinde askeri yeteneğini sergileyerek önemli bir katkı sağlamıştır. Ankara bu somut katkısının karşılığında da ittifaktan doğal olarak kendi kırmızıçizgilerine saygı gösterilmesini bekliyor. TÜRKİYE-NATO İLİŞKİLERİ NEDEN GERİLDİ? YPG’nin tehdit olarak tanımlandığı Türkiye Savunma Planı belgesinin yayımlanmasına, aralarında “stratejik ortağımız” ABD’nin de yer aldığı 8 müttefik devletin izin vermemesi Ankara’nın farklı bir konudaki kozunu kullanmasına neden oldu. Londra Zirvesi öncesi Türkiye de Baltık devletleri ve Polonya için hazırlanan Savunma Planı’na onay vermedi. Aslında NATO’nun bütün müttefikleri için daimi savunma planları (Standing Defense Plan) olması, Ankara’nın bu vetosu sonucu Baltık ülkeleri ve Polonya’nın savunmasız kalacağı anlamına da gelmiyor. Ancak ittifak yine de Türkiye’nin bu konudaki vetosunun kalkmasını bekliyor. Zira Ankara’nın ABD ve Rusya ile daha önce imzaladığı anlaşmalarda YPG’nin “terörist” olarak tanınmadığı gerekçesiyle, yeni NATO Savunma Planı’nda YPG’nin terör örgütü olarak yer alma olasılığının olmadığına vurgu yapılıyor. Macron’un NATO’nun “beyin ölümünün” gerçekleştiğine ilişkin değerlendirmesi, ABD Başkanı Trump’ın sürekli dillendirdiği “harcamalara yeterince katkı sağlamadıkları” nedeniyle müttefik ülkelere yönelik sert eleştirileri, bu zirvenin hayli sıcak olacağının bir göstergesi. DÖRTLÜ ZİRVE NATO’nun 70. yıl zirvesini Türkiye açısından önemli kılan bir konu da zirve çerçevesinde Türkiye, Fransa, İngiltere ve Almanya liderleri arasında yapılması muhtemel dörtlü toplantı. Barış Pınarı Harekâtı, Suriye›de bundan sonraki süreç ve IŞİD ile mücadelede koordinasyon konuları bu mini zirvenin ağırlıklı gündemini oluşturacak. Merkel’in de vurguladığı gibi, Türkiye’nin her ne kadar “zor bir müttefik” olsa da jeostratejik nedenlerden ötürü koşulsuz şartsız NATO içinde tutulması Türkiye’den daha fazla ittifakın yararınadır. Ankara apaçık kırmızıçizgilerini ortaya koyarken buna hala direnç gösteren sözde müttefiklerimizin, kararlılığımızın sürmesi karşısında bugün olmasa da er ya da geç YPG/PYD terör örgütünün gerçek kimliğini kabul etmek zorunda kalabilir.