Yusuf KANLI Neredeyse iki aya yakın bir süreden sonra “Nerede Kalmıştık?” demenin zamanı geldi. Yazılarıma ara vermemim birçok sebebi vardı. En önde gelen sebep tatil ihtiyacı idiyse de Türkiye’nin ağır gündemi, kur krizi, stagflasyon tehlikesi, siyasi gelişmeler derken, Ekim geldi, verdiğim ara bitti üstelik tatil de mümkün olmadı … Haziran seçimleri sonrasında Türkiye çok ciddi bir durumla karşı karşıya kaldı. Cumhurbaşkanlığı sistemine geçildi, artık daha iyi bir koordinasyon içerisinde ekonomik, mali ve istikrar konuları halledilecek beklentileri boşa çıkarıldı, ciddi ekonomik ve mali bir saldırıyla karşılaşıldı. Yapısal sorunlar nedeniyle zaten kırılgan hale gelen mali yapı, kur savaşı gibi ciddi bir tehditle karşı karşıya kaldı, Türk lirası %60-70 gibi korkunç bir değer kaybıyla karşılaştı. Kriz daha iyi yönetilebilir miydi? Başka siyasi ve mali politikalar ile zarar sınırlandırılabilir, topluma yansıma azaltılabilir miydi? Rahmetli Süleyman Demirel “Kimse yoğurdum ekşi demez” derdi bu gibi durumlarda. İktidarın aldığı önlemleri muhalefetin beğenmemesi elbette ki normal. Ancak günün sonunda kimin haklı olduğundan ziyade bu krizin halk üzerindeki ciddi etkileri. Keza, Kuzey Kıbrıs Türk ekonomisi de bu durumdan ciddi olarak etkilendi, bası önlemlerle krizin toplumsal etkileri azaltılmaya çalışıldı. Ancak, bu tür krizlerde rahatlamanın 2-3 yıl ve ciddi bir yapısal değişim ve çok ciddi bir tasarrufu sağlayacak idari ve finans programı gerektirdiği; diğer yandan bu program dolayısıyla ortaya çıkacak daralmanın günün sonunda stagflasyon gibi daha ciddi ve aşılması çok daha zor bir sorun doğurabileceği de unutulmamalı. İşin özü karşılaşılan tehdidin boyutunun fark edilmesi önemli bir başlangıç olacaktır. KKTC açısından sorunun Türkiye’den ithal edildiği gerçeği kadar yıllardır vurguladığımız gibi “kendi kendine yeter” bir ekonomi haline gelme ve o amaçla yapısal ve yönetimsel ciddi bir program uygulanmasının gereği kabul edilmelidir. Bu zor zamanlar KKTC için çok önemli bir fırsat da olabilir. Mesela yıllardır arada bir gündeme gelen ve unutulan KKTC’nin tümünün serbest ticaret bölgesi haline getirilmesi, KDV ve gelir vergisi hariç tüm vergilerin kaldırılıp ekonomiye can verilmesi, sağlam bir yapıya geçişi sağlamak için ihtiyaç duyulan dönüşüm finansmanını da Türkiye’den sağlanması gibi opsiyonlar bir kez daha değerlendirilmelidir. Ulusal Birlik Partisi hatasıyla, sevabıyla KKTC’nin bu günlere gelmesinde büyük katkılar koyan bir siyasi hareket, ondan da öte bir davanın siyasi oluşumudur. Ciddi badirelerden geçmiş ve 3. Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu liderliği sonrasında maalesef hak etmediği bir yalpalamaya sürüklenmiştir. KKTC’nin karşı karşıya olduğu ciddi sıkıntılar olduğu bu dönemde, 27-28 Ekim’de toplanacak genel kurulu bu açıdan çok önemli olacaktır. Hakkında ciddi suçlamalara rağmen parti başkanlığını devam ettirmekte olan Hüseyin Özgürgün tekrar aday. Diğer yandan yapısal değişim konusunda deneyimli Ersin Tatar ile Faiz Sucuoğlu ve Sunat Atun da adaylar. Özgürgün’e şans tanımak zor. Parti onun başkanlığından yoruldu. Diğer yandan kurulması hep kafalarda olan geniş tabanlı bir milliyetçi hükümetin tek engelinin Özgürgün ve hakkındaki iddialar olduğunu sağır sultan bile biliyor artık. Sunat Atun Magosa’dan tek aday. Bir iddiaya göre beklentisi Lefkoşa ve Girne delegelerinin Tatar ve Sucuoğlu arasında bölüneceği, kendisinin aradan birinci olarak yarışı tamamlayacağı. Siyaset böyle bir şey, olur mu olur. Diğer yandan Ankara bu kongreye uzak durmaya çalışsa da, maliye bakanlığı dönemindeki yapısal değişim programına ciddi katkıları ve Türk siyasetinde yıllar boyunca kurduğu yakın ilişkiler nedeniyle Tatar’ın ciddi bir avatajı olacağı muhakkak. *** Bu yazılarıma ara verdiğim dönemdeki önemli gelişmelerden birisi de sevgili dostum Ali Murat Başçeri’nin Lefkoşa’ya Türkiye Büyükelçisi olarak atanması oldu. Bu zor zamanlarda gelen bu haber doğrusu iç rahatlatan, Kıbrıs meselesinde eskiden beri aktif rol alan dostumun daha etkin bir pozisyonda daha önemli katkılar koyacağı inancıyla içim rahatladı. Büyükelçi Başçeri ısınan Doğu Akdeniz hidropolitiği, artan yeni süreç baskıları ve özellikle ekonomik sıkıntıların bir an önce sonlandırılması için gereken TC-KKTC yakın temas ve koordinasyon gereği açısından çok rahatlatıcı bir isim. Bu kışa doğru Kıbrıs suları ısınacak. Bu hafta Rum Yönetimi Başkanı Nikos Anastasiades Amerikan Exxon Mobil’in kıdemli başkan yardımcısı Neil Chapman ile görüştü. Görüşme sonrasında Rum gazetelerine yansıyan haberlerde görüşmede Rum tarafının tek taraflı ilan ettiği 10’ncu parselde bu kış sondaj yapılmasının kararlaştırıldığı iddia edildi. Daha kısa süre önce Rusya’nın ne resmen tanıdığı Kıbrıs Cumhuriyeti’nden izin almadan, KKTC’ye bahsetmeden, Türkiye’ye hiçbir bildirimde bulunmadan KKTC karasularında askeri tatbikat yapması ne gibi ciddi gelişmeler olabileceğini açık şekilde sergilemektedir. KKTC’de daha etkin ve uyumlu bir hükümete ihtiyaç vardır onun da ön şartı UBP’de liderlik koltuğunda güvenilir ve şaibelerle yıpranmamış birisinin bulunmasıdır.