Müziğe yatkınlığı ilkokulda gittiği mandolin kursunda belirlendi, konservatuvar piyano bölümü için sınava girdi, keman bölümüne alındı, Musevi kökenli büyük usta Licco Amar’ın öğrencisi oldu, otuz beş yıl CSO Konzertmaysteri olarak sahneye çıktı. Bu hafta Oktay Dalaysel ile Zaman Tüneline giriyoruz.

Resim öğretmeni Cemil Bey görev yeri Isparta’nın Yalvaç ilçesinde tanıştığı Biçki-Dikiş öğretmeni Mefharet Hanımla evlenmiştir. Altı yıl süren evliliklerinde, çiftin ilk çocuğu ünlü sanatçımız Oktay Dalaysel de 1938 yılında Yalvaç’ta doğar. İlkokul beşinci sınıfta Ankara’ya dayısının yanına gelen Oktay Dalaysel’in yaşamı da bu dönemde şekillenir. Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nda en uzun süre Konzer mayster (birinci keman) olarak görev yapan Dalaysel, “sizdeki müzik yeteneği nasıl ortaya çıktı?” sorumuzu şöyle yanıtladı: “Annem, o günün şartlarında, daha iyi eğitim alabilmem için beni ilkokul beşinci sınıfta Ankara’ya subay olan dayım Muzaffer Targıt’ın yanına gönderdi. Cebeci İltekin İlkokulunda beşinci sınıfı okuyorum, okulda da Kemal Eroğlu’nun mandolin kursu var ben de girdim. Dayım müzik kültürü olan birisiydi, bandocu subay arkadaşları vardı bir arkadaşı da piyano çalıyordu, kurs ilerledikçe dayım mandolin çalışımı bu arkadaşlarına dinletirdi. Bendeki müzik yeteneğini ve kulak hassasiyetini keşfedenler önce dayımın bandocu arkadaşları oluyor, konservatuara gitmemi öneriliyorlar. Başvurumu yatısız piyano bölümü olarak yapmışız, on bir yaşımda konservatuar sınavına girdim. Cebecideki tarihi bina ve kuruldan aklıda kalan isim Mithat Fenmen. Sınav oldum, bir de şarkı söyle dediler, ben de ‘sırtların serin sağlamdır, mis kokan orman çamdır’ diye bir Alman çocuk şarkısı söyledim. Bana ‘evde piyano var mı?’ dediler, ‘yok ama belki dayım alır’ dedim, dayın nerede diye sordular, hemen kapıda beklediğini söyledim ve onu da çağırdılar sınav salonuna. Kurul, dayıma ‘biz Oktay’ı keman bölümüne ve yatılı öğrencisi olarak düşündük, ne diyorsunuz’ diye sordu, o da ‘öyle takdir ettiyseniz sorun yok’ dedi ve ben konservatuara yatılı öğrenci olarak kabul edildim. Mandolin benim bu mesleği seçmem ve müzik yaşamamın başlangıcı oldu.” ALMAN ÖĞRETMENİN ÖĞRENCİSİ İkinci dünya savaşı sırasında ülkemize gelen onlarca bilim adamından birisi de keman öğretmeni Licco Amar’dır. Konservatuvarın Yaylı Çalgılar Bölümü Başkanlığını yapan Amar, Ahmet Adnan Saygun’un Keman-Piyano Sanatını ülkemizde ilk kez çalmış, Büyük Tiyatro’nun açılış töreninde Ulvi Cemal Erkin’in Keman Konçertosunun Dünya Seslendirmesini gerçekleştirmiş, savaş yıllarında da Türkiye Cumhuriyeti uyruğuna geçmiş Musevi asıllı Alman bir sanatçıdır Amar. 1949 yılında Konservatuvar eğitimine başlayan Oktay Dalaysel Licco Amar’ın öğrencisi olur. Öğretmeni ile tanışır ve enstrüman seçimine gider, Oktay Dalaysel “ilk dersiniz neydi” sorumuza da şu yanıtı verdi: “Bana bir yer söylediler ve ‘git öğretmeninle tanış’ dediler, gittim buldum tanıştım. Amar ‘önce atölyeye gidelim ve sana bir keman bulalım’ dedi. Koridora çıktık, Amar, yanında da üst sınıf öğrencilerinden Erdoğan Kürkçü ile yavaş yavaş yürüyorlar, yaşım on bir ve yerinde duramayan bir yapım var. KONSERVATUVARDA İLK DERS Ben koşarak önden gidiyorum, tam atölyenin kapısına geldik ben içeri girdiğim sırada ensemden tuttu, geri çekti ve ‘önce öğretmen girer’ dedi. Bu bana ilk ders oldu. Bana bir ‘yarım keman’ bulundu ve ben derslere başladım. Kemanı Amar’dan öğreniyorum, Solfej dersini Halil Bedii Yönetken, Müzik Tarihi dersini Mahmut Ragıp Gazimihal, Tarih dersini Hüseyin Namık Orkun gibi ünlü isimlerden alıyoruz… O dönemde hazırlık sınıfı öğrencileri Şubat ve Haziran ayı olmak üzere iki sınav verirdi, bu sınavlar da başarılı olamayanlar okuldan uzaklaştırıldı, ben başarılı bir öğrenci olarak eğitimimi sürdürdüm. Dayım zaten okula çok sık geliyor ve öğretmenimle durumumu görüşüyordu. Dayım ‘bu meslek kötü bir sanatçıyı kabul etmez, müzikçinin değeri sanatı ile ölçülür, Oktay sıradan bir müzisyen olacaksa başka bir dalda eğitim almalıdır’ düşüncesinde olduğu için Amar’ı sık ziyaret ediyor ve bu yönde soruları oluyor, belki de sıkıyordu  ki Licco Amar bir gün ‘Oktay benim çocuğum olsa idi ben de müzisyen yapardım’ diyerek rahatlatıyor ve onun da kuşkuları sona eriyor.” ÖĞRENCİLİĞİNDE KONSERLER VERDİ Çocuk yaşta girdiği konservatuvarda yaşı ile birlikte sanatı da büyüyen Oktay Dalaysel, gece gündüz demeden çalışmaktadır. Okulda çok yaşanan ‘çalışma odası sıkıntısı’ sorununu yatakhane lavabosunda çözenlerden olan Dalaysel, orta ikinci sınıfta Viotti’nin 22 sayılı konçertosunu çalar, 1956 yılında Mendelson’un Op.64 Mi Minör Keman Konçertosu ile de Yüksek Döneme geçer. Oktay Dalaysel “Yüksek II döneme geçiş sınavı nasıldı?” sorumuza da şu yanıtı verdi: “Sınavı Bella Bartok’un keman-orkestra için yazdığı ikinci Rapsodisini hazırlıyorum, sık çalınan bir eser değil ve son derece güç. Bir yerde iki tane küçük dokuzlu otlaması var, arkadaşım o pasajın en kolay çalınabileceği parmak numaralarını bana gösterdi. Sınavdan sonra Müdür Yardımcımız ve Edebiyat Öğretmenimiz Bahri Miyak ‘bu devletin sana yaptığı yardımlar ve harcamalar helal olsun’ demişti. Öğretmenlerimizden İzzet Nezihi Albayrak da her görüşünde ‘senin bu Barok Rapsodi’yi çalışını unutamıyorum’ derdi. Çok çalışıyordum ve kemana karşı da bir tutkum vardı.” ORKESTRA ÇUKURUNU SEVEMEDİM Tutku ve çalışma Oktay Dalaysel’i kısa sürede üne kavuşturur. Henüz öğrenciliği döneminde Halil Onayman’ın çalıştırıp yönettiği Konservatuvar Öğrenci Orkestrası’nın Konzermayster’i, 1957 yılında Weikersheim’de yaz okuluna davet edilen dört öğrenciden birisi de Oktay Dalaysel’dir. Dokuz yıl süren Konservatuvar eğitimi, Oktay Dalaysel’in Tartini’nin “Şeytan Tritleri” Sonatını yorumundan aldığı ‘pekiyi’ derecesi ile sona erer. Konservatuvarı bitiren genç sanatçıya iki orkestradan da teklif gelmektedir. Dalaysel “neden Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası?” sorumuzu şöyle yanıtladı: “Mezun olduğumuzda hem Opera-Bale’den hem de CSO’dan teklif geldi. Opera-Bale de büyük sanat ama ben orkestra çukurunu sevmedim, izleyiciden uzak gelirdi bana, bu nedenle okula birlikte girip ve mezun olduğumuz arkadaşım Ergun Özyücel ile birlikte 1958 yılı Ekim CSO kadrosuna girdik. ALMANYA GÜNLERİ Benim öğretmenim Licco Amar 1957 yılında ülkesine dönmüştü, Freiburg Yüksek Okulu’nda (Hochschule Für Musik) profesörü olarak göreve aşlamıştı. Bana DAAD bursu buldu ve ben, 20 Ocak 1959’da Almanya’ya, bu okula gittim fakat daha altı ay dolmadan Amar yaşama veda etti. Berlin Filamoni Orkestrası Konzermaysterliğinde okula gelen Prof. Ulrich Grehling hocam oldu ve üç buçuk yıl burada kaldım ve 1962 yılında CSO ya döndüm.” Oktay Dalaysel asistan olarak girdiği CSO da önce Birinci Derece Keman sınavını kazanır ardından girilen Konzermayster sınavında üç aday yarışır. 1968 yılında dinleyici önünde, Alman şef Gotthold Ephraim Lessing yönetimindeki orkestra eşliğinde yapılan sınav sonunda ikinci Konzermayster Oktay Dalaysel, üçüncü olarak da Yusuf Güler Aksöz atanır. Ulvi Yücelen’in ayrılması ile 1970 yılında CSO Birinci Konzermayster’i olan Oktay Dalaysel otuz beş yıl süren bu görevinden, 2003 yılında emekli olur. Hikmet Şimşek, Gürer Aykal, Rengin Gökmen gibi ünlü şeflerimizin yanı sıra; Otto Maztzerat, Norman Delmar, Luis Fremot, Jean Perisson, Tadeusz Strugala, Veronika Dudarova ve Niyazi Takizade gibi yabancı şeflerle de çalışan. Oktay Dalaysel’in “unutamadığınız anılarınız var mı?” sorumuza yanıtı da şöyle oldu. SAHNEDE KIRILAN KEMAN “Gazetelerin birinci sayfadan verdiği bir olaydır, daha önce yaşandığını da duymadım.” Yüksek Bölüm öğrencisi olduğum 1966 yılında, İstanbul Şehir Orkestrası ile Şan Sinemasında ‘Pazar Konseri’ veriyoruz, konser radyodan da yayınlanıyor. Şef Cemal Reşit Rey ben de solistim, Lalo’nun ‘İspanyol Senfonisini’ çalıyoruz, ilk üç bölümü tamamladık ve ağır akışlı dördüncü bölüme geldik. Cemal Bey’in el-kol hareketleri abartılıydı, vuruşları yerden alarak yapardı. Bir ara kolu kemana çarptı ve çalgının sapı bir elimde, gövdesi bir elimde kaldı, eşik de fırladı gitti. Dünya da bir ilktir sanıyorum, bin kişiden fazla izleyicinin olduğu salonda şaşkınlık sesleri yükseldi, orkestra sustu, ben kulise gittim. Herkes şaşkın, Gülden Turalı isimli sanatçı, ‘bu kemanla çalın’ diye bir enstrüman getirdi, sanatçının yeni bir kemana alışması için birkaç haftaya ihtiyaç vardır. Anons yapıldı, bu durum izleyiciye aktarıldı ve ben konseri bu kemanla tamamladım. HİKMEK ŞİMŞEK İSTİFA EDİYOR 1980’lerin ikinci yarısında bir Rusya konseri yapılacak, iki şef; Hikmet Şimşek ve Gürer Aykal da Moskova konserini yönetmek istiyor fakat orkestra iki ayrı çalışmayı istemiyor. Orkestra ile bir toplantı yaptım, ‘biz Gürer Aylak ile gitmek istiyoruz’ sonucu çıkınca Hikmet Şimşek istifa etmişti. Niğde resitalinin sonunda bir sepet geldi sahneye, ben çiçek beklerken elma çıkmıştı. Ankara’da Emek Mahallesinde bir apartmanın üçüncü katında oturuyoruz, yanımızda da bir inşaat yükseliyor. Ben günde 4-5 saat çalışıyorum. Önce sesi duyan daha sonra katlar yükseldikçe beni gören işçiler merak içinde. Ustabaşı artık dayanamamış olacak ki, bana seslenerek; ‘yahu beyim, sen ne yapıyorsun Allah aşkına, şu inşaata başladığımızdan beri keman çalıyorsun, bunun ne hayrını gördü, bak biz kocaman binayı çıktık!’ demişti…” Öğrencilik yıllarından başlayarak yurt içinde ve dışında birçok konser salonlarında ayakta alkışlanan Oktay Dalaysel’in Keman Metodu adlı dört dilde önsözü olan eseri Sevda-Cenap And Müzik Vakfı tarafından yayımlandı. Oktay Dalaysel 1968 yılında uzak akrabası Müjde hanımla yaşamını birleştirir. Çiftin kızları, Ezgi CSO da, Pınar da Bursa Bölge Devlet Senfoni Orkestrasında keman sanatçısı olarak görev yapmaktadır.
Editör: TE Bilisim