Yaşamın farkına varabilmek için acı bir deneyim mi yaşamak gerekiyor? Bu sorunun cevabı benim için ne yazık ki, evet. Benim gibi evlat acısı yaşayarak hayatları kararanlara bu zor görevi taşıyabilmek için sabır diliyorum.

Her baba gibi oğlumun doğmasını, büyümesini gururla yaşadım. Onunla ilgili çok güzel hayallerim vardı. Daha yaşamının 18’inci yıllını büyük bir coşkuyla yaşıyordu. Hayat onun için kendi deyimiyle sınırsız ve ebedi idi. Bir sabah arabamızı yıkarken büyük bir ciddiyetle, «Baba, ben ölürsem iki gözüm seni hep takip edecek,» dedi. Güldüm ve kendisine, «Her şey bitti de öbür tarafla mı uğraşıyorsun şimdi?» dedim. «Sen bu sözümü yabana atma, baba. Ben çok yaşamayacağım. Ölümümü rüyamda gördüm. Hatta mezarımın yerini bile çizip üstüne yazılacakları hazırladım,» deyince şakanın dozunu aştığını, çenesini hemen kapatmasını kızarak biraz da içim yanarak ifade ettim. Başını kaldırdı ve acı bir ifadeyle birkaç saniye yüzüme baktı. O kara gözlerin ifadesini asla unutamam. Sanki farklı bir boyuta girmiş ve baba oğul konumundan çıkmıştık. Birden tekrar o sıcak kimliğine geri dönerek elindeki köpüklü süngeri yüzüme sürdü ve bahçede çılgın bir su savaşını başlattık.

Bu konuşmanın üzerinden üç ay geçmiş ve oğlumun tatili biterek Okuluna yani İstanbul›a dönmüştü. Bir sabah çok erken bir saatte telefonumuz çaldı. Heyecanla telefonu açtığımda oğlumun ev arkadaşı ağlayarak, "Amca, yetişin! Nesim dün gece bıçaklandı. Durumu çok ağır," dedi. Yol boyu düşünüyordum. Oğlumun çok sevecen ve çok sakin bir yaradılışı vardı. Nasıl böyle bir olayın içinde olabilirdi? Hastaneye gittiğimde olayın iç yüzünü öğrendim. Canım yavrum kavga eden bir gurubu ayırmak için araya girmiş ve göğsünden bıçaklanmıştı. Solunum makinesine bağlanan oğlum bitkisel hayata girmişti. Yanımıza gelen Hastane yetkililerinin isteği üzerine iki gün daha bekleyerek organ bağışında bulunduk.

Canım yavrumun böbrekleri 21 yaşındaki bir genç kıza, gözleri ise 7 yaşında bir erkek çocuğuna nakledilmiş. Acımız :ok büyüktü. Yerlere göklere sığamıyor, cenazeyi kaldırmak için Kanada’da olan büyük oğlumun gelmesini bekliyorduk. Defin işleriyle akrabalarımız uğraşıyordu. Birden oğlumun aylar önce söylediği sözler aklıma geldi.

Odasına giderek aramaya nerden başlayacağımı düşünürken gözüm duvarındaki panonun üzerinde bulunan küçük notlara ilişti. Okumaya başladım. Sevgi sözcüklerinin arasında bir notu okuduğumda kanımın donduğunu hissettim. Çok acemice çizilen bir mezarın altında şunlar yazıyordu:

«İki selvinin arasında sonsuza kadar yatsam da gözlerim başka bedende yaşamaya devam edecek.»

Ertesi gün, öğlen oğlumu iki selvi arasındaki toprağa emanet ederek ona kavuşacağım günlerin özlemiyle acımasız hayatın içinde yerimi aldım. Beş yıldır ise cevabını asla öğrenemeyeceğim oğlumun geleceği en ince noktasına kadar gördüğü sır dolu notunu kalbimin üzerindeki cebimde saklıyorum.

EYÜP TOK

Kayseri