Radyoda Meclis Saati ve Ajans haberlerinin tok sesli spikeri, televizyonda haberlerin ilk yüzü, Ziraat Yüksek Mühendisi ve TRT’nin ünlü haber spikeri Zafer Cilasun bundan kırk yıl önce aramızdan ayrıldı.   Haber sunuşu ile altı yıl gibi kısa bir sürede geniş hayran kitlesi oluşturan Zafer Cilasun, ani ölümü ile ülkede birinci haber olmuştu. Bu ölüm, ülkemizde ilk televizyon yıldızının sevenlerinden ayrılması anlamına da geliyordu… O günler, mesleğin ilk yıllarındaki ben de bu olaylara tanıklık eden gazeteciler arasında yer almıştım. O günleri anımsarsak: 18 Mayıs 1976 günü yaşama veda etti Zafer Cilasun, beklenmedik bu olay karşısında, ertesi günkü bayram ve Ankara dışından gelece yakınları da düşünülerek defin tatil sonuna bırakılmıştı. Zafer Cilasunun cenazesi yaşama veda ettiği Numune Hastanesinden alınarak önce mesleğe başladığı Ankara Radyosuna getirildi. Arkadaşları buradan onu karanfillerle uğurladı ve Haber Dairesi’nin de içinde bulunduğu TRT Genel Müdürlüğü binası önünde hazırlanan tören alanına gelindi. Çalıştığım Hürriyet Gazetesinde yapılan iş bölümüne göre, TRT Genel Müdürlüğünden başlayarak define kadar ben izleyecektim, diğer arkadaşlarım da belirli etaplar sonrasında büroya dönecekler, görüntü ve bilgileri İstanbul haber merkezine geçmeye başlayacaklardı. Nevzat Tandoğan Caddesi’nin Atatürk Bulvarı ile kesişen köşesinde, ABD Büyükelçiliği karşısındaki TRT Genel Müdürlüğü binası önündeki kalabalık yollara taşmış, araç trafiğini de önemli ölçüde aksamıştı. Trafikte tıkanan araçlardaki insanlar hüzünle bu tabloya bakıyor ve sessizce yollarına devam ediyorlardı. YÜZLER YOLCU ETTİ Buradan da arkadaşlarından helallik alarak yola çıkan cenaze, Maltepe Camii musalla taşına kondu. Cami avlusunu dolduran yüzlerce kişi ile kılınan namazdan sonra da toprağa verileceği Karşıyaka Mezarlığı’na büyük bir konvoy eşliğinde hareket edildi. Namazdan sonra yola çıkan cenaze arabasının hemen arkasındaki bir araçta kendime yer buldum ve konvoy da ilerlemeye başladı. Tandoğan Meydanına kadar bulvar boyunca insanların ilgisi gözleniyordu. Bu gün kömür işletmelerinin çok katlı binasının olduğu yer, kömür deposu olarak kullanılıyordu. Başkentin kalorifer yakıtı kömür de bu alanda depolanır, buraya kömür getiren kara trenin geçişi sırasında da yol trafiğe kapanırdı. Konvoyun yarısı geçtikten sonra yol kapanmıştı, cenaze aracı hemen durdu. Ben, durumu daha net görebilmek için çıktığım elektrik direğinden, on on beş araçlık kısım geçmiş, tren yolu kesmiş, arkasında da sayamadığım kadar araçlık konvoyun beklediğini görmüş ve fotoğrafını çekmiştim. O dönemde, Yenimahalle ve Demetevler semtinin içinden geçen Karşıyaka Mezarlığı yolu da gözü yaşlı insanlarla doluydu, caddeye çıkmış veya evlerin pencerelerinden yüzlercesi de dua ederek, el sallayarak Zafer Cilasunu son ikametine uğurluyordu. Hayranlarından onun büstünü yapanlarda çıktı, mezar taşına yazılan şiiri kaleme alanlarda. Duygularını güzel sanatlarla ifade edemeyenlerde gözyaşı döktü, dua etti onun için. AİLESİ GENİŞLEDİ Kalabalık bir topluluk Zafer Cilasun’u toprağa verdi, dini ve insani görevini yerine getirdi ve kabristandan ayrıldı. Cilasun ailesi de yüreklerinden bir parçayı burada bırakarak evine döndü o gün… Günlerdir ilaçla sakinleştirilmeye çalışılan eşi Fulten ve gerçeği bir hafta sonra öğrenen sekiz yaşındaki kızı Fulsen ile kırk yıl sonra buluştuk. İki kişiyken beş kişi olan Cilasunların evinde, duvarında Zafer Cilasun’un portresi asılı salonunda Fulten Hanımla acı tatlı anıları ile eskilerden konuştuk. Fulten Hanım, “nasıl tanıştınız?” sorumuzu şöyle yanıtladı: “Zafer 1939 yılında Mardin’de doğmuş, liseyi de burada bitirmiş Ankara’da Ziraat Fakültesinde öğrenciliği döneminde de Devlet Hava Meydanları’nda işe girmiş. Babam İzmir’de Merkez Bankasında çalışıyordu, 1953 yılında Ankara’ya tayini çıktı, Yenimahalle’de oturuyoruz. Komşumuzun kızı, Devlet Hava Meydanlarında çalışan kuzeni ile nişanlanıyordu, ben ortaokul öğrencisiyim, Zafer de damat ile iş yerinden arkadaşmış. Bahçelievler semtinde bir evde nişan yapıldı, burada Zafer, gençleri, sen şununla dans et, sen şununla diye eşleştirdi, beni kendine ayırdı, daha sonra bakışmalarla arkadaşlık başladı. Zafer, daha sonra Devlet Üretme Çiftliğinde çalışırken, her günkü Meclis Saati programı ile Ankara Radyosu’ndan sesini duyurmaya başlamıştı, 1963 yılında da kadroya girdi, kuruluşu ile TRT Haber Merkezinin de kadrolu spikeri oldu… O zaman Ankara Radyosunda çok ünlü bir yarışma programı vardı, ona davetiye almış, annem, babam ve ben gittik, ailemle orada tanıştı. Fakülte bitirme sınavında bir hocası ‘burayı bitireceksin de ne olacak, senin çok ünlü bir işin var’ deyince ‘hocam diploması olmayana kız vermiyorlar’ demiş, geçekten de annem okulu bitecek diye tutturmuştu. Ben de Enstitüyü bitirdim, çalışmak istiyorum ama hem babam hem de Zafer istemiyor. O zaman bir yakınımız Spor Toto Genel Müdürlüğünde sadece kadınlar çalışıyor dedi ve burada çalışmaya başladım. İşyerlerimiz Mithat Paşa Caddesinde, TRT Genel Müdürlüğü ile karşı karşıya, camdan cama el sallardık, sabah nöbetleri olduğunda Kızılay’da buluşur işe beraber giderdik. 1966 yılında nişanlandık, 1967 yılı Haziranında evlendik ve kızımız Fulsen de 1968 yılında dünyaya geldi fakat Zafer 1976 yılında da bu dünyadan gitti. Sonra bizim sıkıntılı günlerimiz başladı, benim büyük sağlık sorunlarım oldu, ağır ilaçlar kullanmam sonucu bir böbreğimi kaybettim, bu beş yıl kadar sürdü, sonra ana kız birbirimize sarıldık, beraber yattık, beraber gezdik, torunlarım dünyaya gelince de ikinci bir yaşama başladık.” BİR EVLADIN DUYABAİLECEĞİ EN GÜZEL ŞÖZLER Cilasun çifti kızları dünyaya gelince isim konusunda tartışmışlar. Zafer Bey, bu da Fulten olacak, ‘Fulten1’ ve ‘Fulten2’ diyeceğim diye ısrar edince, Fulten Hanım da ‘bari bir harfi değişsin diyerek’ Fulsen isminin konulmasını sağlamış. Fulsen, şimdi, TRT Dış yayınlar Dairesinde çalışıyor, Ahmet Akarca ile evli, Gizem ve Emir adında iki çocuk annesi.    Fulsen Akarca da babası ile ilgili olarak şunları anlatıyor: “Sekiz yaşımdan öncesi hayal meyal, en son gittiğimiz Silifke tatilini anımsıyorum bir de beni çok sevdiğini… Ölümü bana bir hafta söylemediler, sonradan hatırladığım annemin tek cümlesi, ’baban çok hastalandı, 40 derece ateşi var, ateşini düşüremedik, kaybettik. Allah sevdiklerini yanına erken alırmış’ bu cümle hala kulağımda. 14 yaşıma kadar kabristana gitmedim, annem de götürmedi, ben de istemedim. Kabullenemedim, o yaşta baban yok, eksiklik duygusu, sokağa çıkamadım, hayatımdan baba kelimesini yok ettim, babalar günü hep karnım ağrıdı, yataktan çıkmadım. Annemin hastalık dönemi başladı, evde yollarda düşüp bayılıyordu, ben de elimde kolonya şişesi ile onu ayıltıyordum. Yıllar sonra acılar hafifledi, kızım Gizem ile annemin ve bizim hayatımıza renk geldi, sonra da Allah babama çok benzeyen Emir’i bize verdi. Bu yaşıma kadar kim benim Zafer Cilasun’un kızı olduğumu duysa öyle güzel karşıladı ki, öyle güzel şeyler söyledi ki. Bir evladın duymak isteyeceği güzellikler, bir babanın evladına bırakması gereken en güzel şey, bu şekilde anılmasından gurur duyuyorum. Tarık Akan’ın rol aldığı ‘Canım Kardeşim’ isimli filmin sonunda televizyon yayına başlar ve babam haber okur… Buradaki duruşu bana hep oğlum Emir’i hatırlatıyor, onun gibi yazı ve çizim yeteneği var, yaşamayı seven, çevresinde sevilen birisi.” Cilasun ailesinin damadı, eski haber spikerlerinden Mehmet Akarca’nın kardeşi olan Ahmet Akarca TOKİ de görev yapıyor. Hiç tanımadığı kayınpederi ile ilgili olarak da şunları söylüyor: “Kayınpederim çok kısa süre bir Amerikan şirketinde çalışmış, orada öğrendiği İngilizcesi ile Opera- Baleye orijinal baskı Shakespeare kitabından çeviri yaptığı anlaşılıyor, bu kitap üzerindeki notları ile elimizde, yani dil yeteneği varmış. Kurumdan arkadaşı Ertürk Yöndem bir anısını anlatmıştı. Kayınpederim mecliste bir konuyu anlatacak Yöndem de çekecek. Elindeki iki sayfalık metni üç beş dakikada okuyor ve kayda giriyor, göz hafızası da çok kuvvetli ve işine gönlünü vermiş birisi. Ağabeyimden duyduğum bir şeyi de aktarmak isterim. Spiker kurslarında Zafer Cilasun adaylara ‘siz bir satırı okurken, alttan da iki satırı ezberleyecek siniz’ dermiş. Yıllar önce Sakarya Caddesinde bir terzi dükkânında onun fotoğrafını görünce içeri girdim, ‘kim bu bey’ dediğimde adını sonradan öğrendiğim Terzi Yusuf ‘o buranın kurucusu’ demişti.” Fulten Cilasun’un ‘dedeleri bunları görseydi, bizi unuturdu herhalde’ dediği torunlarından, Ankara Üniversitesi Biyoloji Fakültesinde yüksek lisans öğrencisi olan Gizem Akarca ve Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Heykel bölümü öğrencisi Emir Akarca da, arkadaşlarının dedelerini tanımadıklarını fakat ailelerinin durumu öğrendiklerinde çok güzel sözler duyduklarını belirterek “sevilen, başarılı birisi olduğunu öğrenmek bize çok farklı duygu veriyor” diyorlar. Fulten Cilasun, söyleşimizin sonunda bir konuya da açıklık getiriyor. 12 Mart döneminde idam isteği ile yargılanan üniversite öğrencisi kardeşi Uğur Cilasun’un haberini okumak zorunda bırakıldığını, Zafer Cilasun’un da TRT yöneticilerinin bu kasıtlı davranışına, “onun beraat haberini de okuyacağım” dediğini ve okuduğunu söylüyor. Kırk yıl sonra, artık gülebilen yüzlerle yeniden buluşmamızda, radyonun ünlü, televizyonun ilk haber spikeri Zafer Cilasun’u sevgili eşi, biricik kızı, göremediği damadı ve torunları ile yâd ettik, mekânı cennet olsun…