Mehmet Necati GÜNGÖR Omuz atma eylemi, eskiden genellikle aynı kızı seven iki bıçkın arasında “bulaşma”, ya da kavgaya davet adına yapılan bir eylemdi. Günümüzde bakanlar birbirlerine omuz atıyor. Geçen gün, ekranlardan açık-seçik izledik. Damat, Anıtkabir’de arabasına doğru yürürken üstüne üstüne gelen İçişleri Bakanına öylebir omuz attı ki, omuz atılan bakan arkasına dönüp, acı acı gülümsemekten başka bir şey yapamadı. Ne de olsa kabine arkadaşı. Ne de olsa bakan. Ne de olsa damat. Sonra, üst perdeden zılgıt yemiş olacaklar ki, aynı seramoniyi bir şakalaşma görüntüsüne büründürdüler başka bir ortamda. Önce tokalaştılar, sonra damadın elense çekmesiyle yeniden omuz omuza vurdular ama, “bakın, biz şakalaşıyoruz, kavga etmiyoruz” modunda bir eylemdi. İstediğiniz sonucu çıkarabilirsiniz. Omuz atma eylemi önce ekonomiden başladı. Dolar ve yuro Türk parasına öyle bir omuz attılar ki, iflahımız kesildi. Sonra kovboydan: “Papazı serbest bırakmazsanız başınıza daha çok iş getiririm” yollu bir omuz. Ülkede ağızlar sustu, omuzlar konuşur hale geldi. Muhalefet partisinde de omuzlar konuşuyor. İnce, Kılıçdaroğlu’na omuz atıyor, o da parti içi muhaliflere. Kurultay kavgasıdır bu. Toplanacak mı, toplanmayacak mı? Bize sorarsanız, artık toplanmalı. Bıçkın delikanlı omuz attıysa, bunun rövanşı olmalı. Meydan, kurultay salonudur. Orada kozlar paylaşılmalı. Dönelim yeniden Kovboyun, omuzuna. Damat buyurmuş ki, “kırk yıllık karı kocalar arasında bile böyle kavgalar olur.” Anlayamadık. Karı kim, koca kim? Böyle benzetme mi olur?