Başlamadan önce 10 Ocak 'Çalışan Gazeteciler Günü'ydü ve çeşitli kesimlerden mesajlar yayınlandı. İnanın o mesajları hiç umursamadım. Çünkü yüzde 99.9'unun samimiyetten uzak olduğunu biliyorum. Herkesin eline fırsat geçene kadar. Gerçek gazeteci kimdir diye sorarsanız size cevabım şöyle olur: Oflu gibi direk yukarı bağlı olan. Yada ne İsa'ya ne Musa'ya yaranamayan. Bu hususta dertliyim. Akşama kadar parti bağlılıkları ortada olan isimlerin 'ben gazeteciyim' demelerini duymaktan rahatsızım. Kimi iktidarın, kimi muhalefetin borazanı. Ama lafa gelince 'gazeteciyim' diyorlar. Bir tarafta başını kesseniz CHP'den başkasına oy vermeyecekler, diğer tarafta aynı şekilde Ak Partililer ve öbürleri. Eğer sadece doğruların yanındaysanız vay halinize... Şimdi mevzumuza geçebiliriz... Amerika'da 3 Kasım 2020 seçim tarihiydi. Tartışmaların gölgesinde Biden'in kazandığı açıklandı. Posta yoluyla kullanılan oyların çokluğu ve neredeyse tamamının Biden lehinde çıkması enteresan bir durumdu. Benim bile kafam karıştı... Amerika'daki seçim sürecinin kuşkusuz en çarpıcı olayı Kongre binasının basılmasıydı. Sam Amca o görüntülerle dünyaya rezil oldu. Nitekim Güney Afrika Cumhurbaşkanı bile 'demokrasi deneyimimizi Amerika ile paylaşabiliriz' önerisinde bulundu. Türkiye ise 15 Temmuz kalkışmasında Amerika'nın sahte tavrına atıf yaparcasına bir açıklamayla 'endişeliyiz' dedi. Sevgili okurlar, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıysanız önceliğiniz ülkenizin çıkarları olmalıdır. Ben ABD'deki seçimlere 'Hangisi Türkiye için hayırlı olur?' diye bakarım. Bu çerçeveden bakınca da Biden'in Türkiye için soru işaretleriyle dolu olduğunu belirtebilirim. 'Neden?' derseniz; Biden'in savaş lordlarıyla beraber dünyanın çeşitli yerlerine ateş götürmesi muhtemeldir. Türkiye'nin de aynı ateşle karşılaşma ihtimali vardır. Kıbrıs konusunda, Yunanistanla ilişkilerde, ypg/pkk yani terör problemimizle ilgili Biden'in yaklaşımları Türkiye'nin istediği yönde değildir. Biden küreselcidir. Trump ise ulusalcı. Trump için 'önce Amerika' esastır, Biden içinse, emrinde olduğu büyük patronların istekleri geçerlidir. O patronlar da maalesef sadece bir yada birkaç ülkeyle yetinmeyen, tüm dünyayı emir ve boyundurukları altına almayı hedefleyen, başka bir deyişle 'bütün dünyanın Tanrıları olma' arzusundadır. Amerika'da başkanları seçenler de bu 'Tanrı olma' hırsındaki patronlardır. Seçimler formalitedir. Bush, Obama böyle seçilen başkanlardır. Eğer göreve başlayabilirse Biden'de aynı silsileden bir isim olacaktır. Amerika'daki kavga büyüktür. Çünkü dünyaya yansımaları olacaktır. Mevcut fotoğrafta Trump, ülkesini işgal etmek ve elindeki askeri gücü kendi çıkarları için kullanmak isteyen tiranlara karşı savaşmaktadır. 1 milyon kişinin kongre baskını protestolarına katıldığını hatırlardığımızda halkta da direnç söz konusu olduğunu söyleyebiliriz. Twitter diye bir şirketin Trump'a yasak koyması, hesabını kapatmasını hesaba katarsanız bahsettiğim patronların ne kadar pervasız olduklarını anlayabilirsiniz. 80 küsur milyon takipçisi olan ve ABD Başkanı görevindeki bir kişiyi bile umursamamak hangi güç tarafından yapılabilir ki? Ama anlaşılan o ki, Amerika'daki kavga daha çok su kaldıracak cinsten. Belki de Biden Başkan koltuğuna oturamayacak. Önümüzdeki günler çok şeye gebe... Dünyanın yarınlarının tehlikelerle dolu olduğunu düşünüyorum. O nedenle içerde birlik ve beraberliğimizi muhkem hale getirecek adımlar atılması önceliklerimiz olmalı. Boş ve saçma gündemlerle enerjimiz tüketilmemeli. Kötü niyetlilerin ellerine koz olacak politikalardan uzak durulmalı. Bitirirken bir hatıra nakledeyim. Bizzat konunun muhatabı Ahmet Özal anlatmıştı. Özal, Bush'un oğlu ile ticaret yapmak için prensipte anlaştıklarını 1-2 ay sonra da hayata geçirmek üzere ABD'ye giderek Bush'un oğlu ile buluştuğunu söylemişti. Özal, o buluşmada planların yattığını aktardı. Çünkü oğul Bush, "Mr. Özal maalesef birlikte iş yapamayacağız. Çünkü babam Amerika Başkanı oluyor" demiş. Ahmet Özal, "nasıl yani?" diye sorduğunu ve şu yanıtı aldığını anlatmıştı bana: "Zenginler toplantı yaptı ve babamın Başkan olmasına karar verdi." İşte size demokrasi. İnsan bu anektodu düşününce "O Kongre binasına girenler mi yoksa o protestocuların karşı çıktığı tiranlar mı terörist?" diye sormadan edemiyor... Sevgiyle kalın...