Dostum Zeynel Lüle sosyal medyada enteresan bir paylaşımda bulundu: "Türkiye ‘Geri Kabul Anlaşması’nı dondurdu. Vizeler kalkmadı, 3 Milyar Euro para gelmedi. Almanya ‘Soykırım’ kararı aldı, Suriyeliler hala bizde. Bunun adı ‘Dış politika’..."

Ahmet Davutoğlu dönemi kapandı, doğrusu Binalı Yıldırım dönemi başladı mı başlamadı mı henüz kestiremiyorum. Gördüğüm bir dönemin sorunlarının bu günü olduğu gibi yarını da meşgul edecek gibi.

Geri Kabul Anlaşması gerçekten dondu mu? Vizelerin kalkacağına zaten hiç inanmadım da, Avrupa’nın ne yapıp edip Geri Kabul Anlaşmasını imzalattırıp Suriyeli kaçkın sorununu Türkiye’nin boynuna dolayacaklarından adım gibi emindim. "Kapıları açarız, Avrupa’yı mülteci seline uğratırız" gibi tehditlerin işe yarayıp yaramayacağından hiçbir zaman emin olamadım. Elbette Avrupa Birliği’nin -- başta Yunanistan gibi "giriş ülkeleri" ve göçmen selinden en fazla etkilenmesi olası Almanya gibi büyük ekonomilerinin de baskısıyla Türkiye’nin talepleri konusunda daha anlayışlı olması beklenmekteydi. "Göç başka, vize meselesi ve 72 şart başka" yaklaşımı hiç de gerçekçi değildi. Avrupa böyle yapamaz, bir noktada bu tutumu bel verir, pozisyonu çöker demiştik. Olmadı…

Yoksa bize mi öyle geldi. Teknik görüşmeler haftalardır devam ediyor. İddialara göre Türkiye ile Avrupa Birliği neredeyse anlaşmaya varmak üzereydi ki birden başka bir fırtuna kopuverdi. Kim beklerdi Almanya’nın üstelik de Bundestag’da, yani Almanya’nın meclisinde, 11 Türk kökenli milletvekilinin tümünün de "evet"iyle ve koca mecliste sadece bir tek hayır oyuyla Soykırım tasarısı kabul edilecek?

Bu işi kim yaptı? İnsanlık tarihinin belgeli en büyük alçaklığını yapan kimdi? Sadece Yahudileri değil Romanlardan tutun diğer azınlıklara, özürlülere, hastalara, cinsi tercihleri Führer Adolf Hitler efendiye uymayan homoseksüellere akla hayale sığmayacak mezalimle kim soykırım uygulamıştı?

"Niye böyle oldu?" sorusuna yanıt olarak birçok analist Almanya insanlık ayıbını paylaşmada kendisine ortak aradı diyor. Bu kadar yıldan sonra mı?

Bu iş rastgele olamaz. Hani var mıydı yok muydu tartışmasını bir tarafa bırakalım, soykırım suçlaması niye yapıldı sorusuna cevap ararsak mantıklı sonuca ulaşmak çok zor. Niye 2015’de değil de bugün? Niye 11 Türk kökenli milletvekilinin hepsi tasarıya evet dediler? Angela Merkel utanıp oturuma katılmadı ama, tasarının yasalaşmasına karşı olduğuna dair bir tek ciddi cümlesi oldu mu?

Sanki birileri Almanya üzerinden Türkiye’ye cevap verdi yine… Ne o cevap? Hani Gloria Gaynor’un kadife sesinden dinlemeyi çok sevdiğim "I will survive" şarkısının Türkçe adaptasyonunda Ajda Pekkan "Olmaz artık, kapı açık, arkanı dön ve çık, istenmiyorsun artık" diyordu ya, birisi öyle mi diyor Türkiye’ye?

* * *

İlk yazdığımda haftalarca önce Rum ve Yunan okurlardan "Çözüm istemeyen faşist, uydurma haberlerle tansiyon çıkarıyor" falan diye mektup bombardımanına tutulmuştum. Zaman geçti, Rum Yönetimi resmen açıkladı. 3,000 kişilik yeni bir profesyonel ordu kurulacakmış.

Tabii, Kıbrıs Türk liderle iki-bölgeli, iki-kesimli ve adanın iki toplumunun siyasi eşitliğine dayalı federasyon kurulmasını görüşmek ile böyle yeni profesyonel ordu kurma çabası çok uyuşmaz, mide bulandırıcı bir iş. Nitekim Cyprus Mail de geçen hafta benim yazdıklarımı doğrular nitelikte bu işin görüşmelerle çeliştiğinin altını çizdi. Esasında Rum Lider Nikos Anastasiades böyle bir ordu kurma girişimiyle kendi kendini bacağından vurmuyor mu? Dünya bir taraftan "eşitlik temelinde federasyon kuracağım" diyeceksin diğer taraftan yeni silahlar alıp, yeni ordu kuruyorsun, bu ne perhiz bu ne lahana turşusu demeyecek midir? 

Maalesef demeyecektir. Gözleri önünde Kıbrıs Türkünün boğazlandığını 11 yıl seyreden dünya 1974’de Kıbrıs sorununu görebildi. 1968’den bu yana Kıbrıs Türkünün çözüm uğraşısını çözümsüzlük olarak kınarken, 2004’de Rumların çözümsüzlük oyunu AB’ye tek yanlı kabul ederek, üstelik de tüm adayı ve adanın tüm halkını temsil etmek üzere, hadsizliğin boyutunu sergilemedi mi?

Şimdi Rumlar 3,000 kişilik yeni profesyonel ordu kuracak. Mevcut 9,000 kişilik Ulusal Muhafızların silah ve teçhizatları yenilenecek. Yunanistan’dan, Rusya’dan askeri danışmanlar adada cirit atacak ama Türkiye barışçıl tavrını göstermek üzere garantörlük haklarından vazgeçecek…

Şaka gibi. Adamlar resmen dalga geçiyor Kıbrıs Türküyle, Türkiye ile.

Geçen haftaki görüşmelere katılmadı Anastasiades. Bu hafta katılacakmış. Ama, BM de İstanbul’da yaşananların bir daha tekrar etmemesi için önlem alacakmış…

Hadi canım sende. Gaz aramada moratoryum ilan edilmemiş miydi? Eylül’de tekrar başlıyorlar. Hani eşitlik ilkesi? Hani akde vefa? Ama Kıbrıs Türk devletini köklendirecek girişimlerin engelleneceği konusunda BM güvence vermiş Rum kesimine…

Şaka gibi. Adam hem suçlu hem güçlü. Olmaz böyle şey. Hani siyasi eşitlik ara bölgeye, adadaki kahve ve barlara sıkıştırılamazdı? Onurlu duruş bekliyoruz sayın Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı.

Başbakan Hüseyin Özgürgün ve hükümeti dört ayda yağılamayanı birkaç günde hallettiler ve hükümetler arası protokol imzalandı. Yakında Cumhuriyet Meclisinden de geçer, uygulamaya girer. Bu protokolün bir gereği kamu istihdam yasasının çıkıp, devletin örgütlenmesi, kurumsallaştırılması tamamlanmalıdır. KKTC’nın kurumsallaşması hem çözüm hem de çözümsüzlük durumunda gereklilik olacaktır. İster olası federasyonun Türk kanadı veya ayrı yönetim olalım, sağlam, idare edilebilir, kaynaklarını doğru kullanabilen bir yönetim KKTC’nin ve halkımızın yararına olacaktır.

Dış politikada geçtiğimiz dönemde çok hatalar yapıldı. Artık bir dur demek, milli duruş sergilemek zamanıdır.