Utku ŞENSOY Yerel seçimler, itirazlar, YSK kararı derken yurt genelinde aylardır İstanbul ile yatıp İstanbul’la kalktık. Neyse şimdi her şey rayına oturdu. Avrupa’nın en fazla seçmenini barındıran ve bir çok ülkeden daha fazla nüfus barındıran bu mega kentte ne olup bitiyor görelim dedik. Düzenli olmasa da her yıl 4-5 kez yolum İstanbul’a düşer. 16 milyonluk kent Türkiye’nin aynası gibidir. Karaköy-Eminönü-Kadıköy-Sarıyer hattında, Tahtakale’sinden, Kapalı Çarşı’ya, Tarihi yarımadasından, Oteller Bölgesine, Beyoğlu’nda İstiklali sarmalayan ara sokaklarında Nevizade’ye kadar İstanbul’u iyi gözlemleyebilir, esnafa, yurttaşa kulak verebilirseniz, ülkede olup biten konusundaki görüşleriniz biraz daha netleşebilir. 72 saatlik geceli gündüzlü tempolu turlarımızda, telefonumuzdaki programa göre, sadece yürüyerek toplam 60 bine yakın adım atmışız. Salt vapur ve vasıtalarla yurttaşların arasında dolanmak yetmiyor tabii ki de. Havayı iyi teneffüs edebilmek için bilfiil yan yana omuz omuza yürümek gerekli, onlarla birlikte yiyip, içmeli, aynı mekanlarda bulunulmalı. Bir toplum bilinci olmadığımız için, istatistiki verilerle derinlemesine analizlerle dalmadan, akademik bilgilerin dışında ve hamasetten uzak görüneni kendi çapımızda, irdelemek istedik. Yaz aylarını Maltepe’deki yazlığımızda Süreyya Paşa, İdealtepe ve Suadiye-Caddebostan plajlarında geçirmiş bir başkentli olarak çocukluğumuzdan beri yakından izlediğimiz İstanbul’ u kendi çapında yorumlayabilecek kadar kabaca bilen bir yurttaş-gazeteci olarak İstanbul’a ilişkin gözlemimiz şu oldu. İstanbul tıka basa Körfez ülkelerinden gelenlerle dolu! En yoğun turistin Körfez ülkelerinden özellikle de Bahreyn ve Katar’dan geldiğini söyleyebiliriz. Keza İranlılar da son derece yoğunlar. Bu grupta, Lübnan, Irak gibi diğer Orta Doğu ülkelerini de sayabiliriz. Bu bölgeden gelen turistleri 5 yıldızlı otellerde de, en gariban sokak köftecisi dönercilerinde de görebilirsiniz. Kapalıçarşı esnafı küçük çaplı hediyelik eşya için bu kesime satış yapabilmek için Arapça konuşan tezgahtar ayarlamış. Azeri kökenli İranlılar ile anlaşma sorunu zaten yok. Yüksek düzeydeki alış verişi bu kesim turistin az sayıdaki zengini yapıyor kalanı cami ziyaret edip günü döner ekmekle geçiştiriyor. Nasıl kaldıklarına pek akıl erdiremediğimiz 5 yıldızlı otellerine market poşetlerine doldurdukları kola, su ve bisküvilerle giden çok sayıda turiste tanık olduk. Yurttaşların “Arap” genellemesiyle tanımladığı bu gruptaki turiste deyim yerindeyse adım başı rastlamanız mümkün. Mahmutpaşa’da bir esnafın deyimiyle; “yer gök Arap kaynıyor biraz da paralıları gelseydi keşke!” Avrupalı turist korkuyu atlatmış ama… Avrupalı turist bir süre önce belirgin olan üzerindeki korku ve kaygıyı atmış çok daha yoğun biçimde İstanbul’a gelmeye başlamış. Hemen her yerde, İngilizce, Fransızca, İtalyanca, İspanyolca ve Rusça konuşan farklı ülkelerin turistlerini bolca görebiliyoruz. Kafe-Bistro türü yeme-içme mekanları bu turistlerle dolu. Tarihi yarımada, Pera ve Galata’da bu gurup turiste yoğun biçimde rastlıyoruz. Eskiden Kapalı Çarşının en yoğun alış veriş yapan “bu gurubun zengin turistine” ise ne yazık ki artık pek sık rastlanmıyor. Kapalı Çarşıda kuyum işi yapan duayen bir esnaf dostumuz şöyle dedi; “nerede o eski günler, nerede o küsüp giden zengin Avrupalı turistin alışveriş yaptığı günler…” Alaturka “Fastfood” revaçta! Tavuk et döner-ekmek, simit-ayran ya da köprü altında balık-ekmek sadece dar gelirli yurttaşın imdadına yetişmekle kalmıyor, İstanbul’ u mesken tutan Arap turistin de can simidi olmuş. Çinli turist dışındaki uzak doğuluların yanı sıra Orta Asya kökenli Türk kardeşlerimiz de alaturka “Fastfood” düşkünü. Döner-ekmek, balık-ekmek satan esnaflardan biri bizi dükkanına şu sözlerle davet etti; “ abi gel bu kokoz Arap’ın da en sevdiği şey, onun da imdadına yetişiyor” Taksiciler yine bildiğiniz gibi Arap turist peşinde Karayollarının Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nde sürdürdüğü çalışmalar her yıl olduğu gibi bu kez de kent genelinde trafiği felce uğratmış. Bu çalışmaların okulların kapalı olduğu döneme denk gelmesi çok doğru ancak, tam turizm sezonunun ortasına denk gelmesi büyük sıkıntı yaratıyor. Bunu fırsat bilen taksiciler sadece havalimanlarına gidecek turist avında. 20-30 liralık mesafelere sıcak bakmıyor. Birçok yerde yolcu-taksici tartışmasına tanık olduk. Her zamanki bilindik bahane şu cümleyle başlıyordu; “şoför değişim saatim o yöne gitmiyorum”. Havalimanları ana baba günü! Hava limanlarında Türk yolcu kadar Arap turist kaynıyor. Bazen sorunlara yetkililer yanıt vermekte zorlanıyor, büyük tartışmalar yaşanabiliyor. THY’ nin dünyanın dört bir yanında üç yüz küsur noktaya uçması ya da Pegasus’ un yüz küsur destinasyona gitmesi şüphesiz hepimiz için gurur kaynağı, ancak bazı saatlerde kontuar önlerinde onlarca metreye ulaşan kuyruklara bir çözüm bulmak gerekiyor. Aksi takdirde Sabiha Gökçen Hava Limanında bir yurttaş ile görevli arasında yaşanan elektrikli tartışmadaki şu sözlere daha sık tanık oluruz: “Uçağı kaçıracağız ilgilenen yok. Yahu şu Araplar yüzünden ülkemizde ikinci sınıf vatandaş olduk. AB’ ye gireceğiz dediler Ortadoğu’ da ipini koparan bize geldi!” Turist sayısında rekor kırılır ama… Sonuç olarak bu yıl turizmde cumhuriyet tarihimizin rekoru kırılıp 45 milyonun üzerinde bir turist ağırlayabiliriz. Ancak turizm geliri açısından eski dönemlerin 10-15 milyonluk Avrupalı turist seviyesinde kalmamız kaçınılamaz. Zira esnafın tabir ettiği gibi; “döner-ekmekçi, simit-ayrancı Körfezin kokoz Arap’ıyla” turist sayısı patlar da, havayolları, birkaç otelci, dönerci, cıncık boncukçu, çakma çantacı, taklit tekstilci, nargileci ve taksici dışındaki esnaf yine kepenk kapamaya devam eder, sıkıntıdaki ekonomimize pansuman olabilecek düzeyde bir katkısı olmaz.