Utku ŞENSOY Soğuk savaş döneminin kapanması sıcak savaşların da geride kalmasının ardından, Ortadoğu artık son yıllarda uluslararası ve bölgesel güçlerin vekalet savaşlarının sahnelendiği, ipini koparan paralı-satılmış teröristlerin cirit attığı kanlı çekim platosu haline geldi. Suriye›de bir Amerikan projesi olan YPG’nin ABD Başkanı Donald Trump’ın son hamleleriyle “güçsüzleştirilmesi” Washington’un söz konusu projesini sekteye uğrattı. Trump’ın açıkça sözünü ettiği ABD’ nin IŞİD›e karşı mücadelesinde birlikte yer aldığı YPG/PKK güçleri, olayı siyasi platforma taşıma aşamasına getirdiğini düşünürken, Ankara’nın Barış Pınarı hamlesi ile yüzüstü bırakılınca, kanton-özerklik benzeri hayalleri şimdilik suya düştü. Ortadoğu’da Kürt kartı artık Rusya’da mı? Washington’dan gelen binlerce mesajın satır aralarını anımsamakta yarar var. Boşuna “şeytan ayrıntıda gizlidir” denilmemiş. ABD Başkanı Trump’ın, “Kürtleri ilelebet koruma sözü vermedik” cümlesi ve Savunma Bakanı Mark Esper’in, “Kürtleri NATO müttefikimiz Türkiye’ye karşı koruma gibi bir yükümlülüğümüz yok. NATO müttefikimizle savaşacak değiliz” açıklamaları ABD’nin Kürt kartını şimdilik rafa kaldırdığı anlamına geliyor. ABD zor seçiminde tercihini Türkiye’den yana kullanmak zorunda kaldı Türkiye’nin güvenli bölge ısrarı ve Suriye operasyonu Washington’u bir seçim yapmak durumunda bıraktı. Bir yanda 81 milyonluk ülke ve NATO’nun ikinci büyük ordusu, öte yanda 8-10 bin çapulcunun yer aldığı YPG/PKK terör örgütü. Ve ABD bu denklemde tavrını Türkiye’den yana kullanmak zorunluluğunda kaldı. Sahada zayıf olan ABD’ nin masa başında eli ne kadar güçlü olabilir? Başta YPG/PKK olmak üzere bölgedeki tüm terör örgütlerinin geleceği konusunda kartlar artık Rusya›nın eline mi geçti? Rusya Kürt kartını ABD’den daha mı adil oynayacak? Son düzlemde sınırlarımızın hemen ötesinde kartları eline geçiren Rusya, bölgesel dengeleri kökten değiştirebilecek olmakla birlikte Ankara açısından çok büyük bir değişiklik olmayacağı aşikar. Düne kadar Washington’la uğraşıyorduk şimdi Moskova ile uğraşacağız. Putin belki bir süre YPG/PKK ya da Kürt kartını kullanmasa da Ankara ile ters düştüğü her konuda bunu masaya koyacaktır. Rusya’nın şu anki önceliğinin Şam ile Ankara’yı yakınlaştırmak olmakla birlikte, bölgedeki kontrol ve dengelerin değiştiğini sezdiği an ilk fırsatta karşımıza YPG/PKK kozu ile çıkacağını unutmamamız lazım. Rusya’nın, 2017 Ocak ayında başlatılan Astana sürecinde “Suriyeli Kürtlere sınırlı özerklik” öngören bir taslak sunduğunu unutmayalım. Keza unutmamız gereken bir başka husus da, Türkiye’nin terör örgütü olarak gördüğü PYD ve askeri kanadı YPG ile Rus yetkililer arasında temasların son yıllarda yoğunlaşmış olması gerçeği. PYD Eş Genel Başkanı Salih Müslim’in bir ayağının Moskova’da olması, 2016 yılından buyana da PYD’nin Moskova›da büro açtığı gerçeğini görmemiz gerek. Esed ile ilişkiler tesis edilip, yeniden Esad olacak mı? Soçi mutabakatı sonrası bölgede güç dengesinin Moskova lehine değiştiğini, yeni kart dağıtıcısının Rus lider Putin olduğu söylenebilir. Putin›in en önemli önceliğinin “Ankara’nın Esad’ı tekrar Suriye’nin meşru hükümetinin başı olarak görmesi” olduğunu artık sağır sultan bile biliyor. Peki, Esad daha önce yaptığı gibi YPG/PKK’yı kapatır mı? Hiç şüpheniz olmasın bunu yapacaktır ancak ne zamana kadar onu kestirebilmek zor. Ankara Şam ile anlaşsa bile bundan sonra PYD› nin nasıl var olacağı, ne şekilde devam edeceğini, Esad’ın günün birinde bu kozu yeniden Türkiye’nin karşısında kullanıp kullanmayacağının hiçbir garantisi yok. PYD/PKK’nın açmazı Ankara’nın Barış Pınarı harekatıyla zor durumda kalan terör örgütü, ABD’nin on binlerce tır dolusu olağan üstü silah ve mühimmat desteğine rağmen, Mehmetçiğin kararlılığı karşısında hiçbir şansı olmadığını ve iyice köşeye sıkıştığını anlayıp, Washington-Moskova arasında tercih yerine her ikisi ile de denge politikası uygulamayı yeğledi. Kendilerine sözde Suriye Demokratik Güçleri adı veren terör örgütün sözde Komutanı Mazlum Abdi, Barış Pınarı Harekâtı sürerken Foreign Policy dergisine; “ABD’den askerlerinin bölgede çarpışmasını değil, siyasi arabuluculuk için ağırlığını kullanmasını istedik. Rusya ve Suriye rejimi ise korumamız altındaki bölgede yer alan milyonlarca insanın hayatını kurtarma teklifinde bulundu. Ancak onların vaatlerine güvenmiyoruz. Açıkçası kime güvenilebileceğini bilmek zor” açıklamasını yaparken, Ankara’nın hamlesi sonrasında ne denli güç durumda kaldıklarını gözler önüne seriyordu. “Moskova ve Şam ile iş birliği yoluna girersek ağır tavizler vermek zorunda kalacağımızı biliyoruz» sözleri de yine terör örgütünün Putin ve Esad’a güvenmekte zorlandığının kanıtı olarak kamuoyuna duyurduğu açıklamalardan… Terör Örgütü’nün suya düşen Bağımsızlık hayali PYD/YPG/PKK’nın Rusya ve Esad rejimine kısa vadede tüm talepleri yerine getirmek zorunda kalacağını kestirebilmek çok da zor değil. Ankara-Rusya-Şam üçgeninde ilişkilerin geliştirilmesiyle terör örgütünün tavizlerinin başında, özerklik ve bağımsızlık hayallerinin bir süre daha rafa kalkması gelecektir. Astana sürecindeki “sınırlı özerklik” ve 2004 yılından buyana Rus dışişlerinin başında olan duayen diplomat Sergey Lavrov’un “Geçen yüzyılda Batılı meslektaşlarımızın yaptığı gibi bölgeyi karıştırmanın aksine, Kürtlerin bulundukları ülkelerin sınırları içinde eşit haklara sahip olması için çalışmalıyız” sözleri Moskova’nın güney sınırımızın hemen yanı başı için öngördüklerini özetliyor. Bu açıdan Ankara’nın uzun vadede bu konudaki dikkatini asla dağıtmaması gerekiyor. ABD ve AB çevrelerinde dillendirilen “savaş suçu” kartı Türkiye’nin Rusya ile Soçi mutabakatının hemen sonrasında Washington ve AB çevrelerinden gelen sert açıklamalar dikkat çekiciydi. Anlaşmanın hemen ertesinde satır aralarında ABD Savunma Bakanı Mark Esper’ in, “Türkiye’nin Suriye’de savaş suçu işlemiş olabileceği” ve “sorumluluk sahibi olanların hesap vermesi gerektiği” şeklindeki açıklamaları Ve savaş suçu iddialarının Birleşmiş Milletlere taşınabilme olasılığı Batının elindeki en önemli kozlar olarak masaya getirilme tehdidi mevcut. Tabii ki de işin bu noktalara taşınması durumunda BM Güvenlik Konseyi›nin daimi üyesi olan Rusya›nın nasıl bir tavır alacağı herhangi bir etkisinin olup olamayacağını kestirebilmek çok zor. Ancak Ankara’nın Moskova’dan S-400 alımı, Türk Akımı ve Akkuyu projeleri Rusya’nın Türkiye’ye yakın tavır sergilemesine neden olacağı düşüncesi yaratıyor. Washington’un “Halkbank” kartı Hatırlanacağı üzere harekatın ilk başlarında ABD’nin tehditleri ekonomik yaptırım ve silah ambargosu ile sınırlı kalmadı. Bir yıldır rafta tuttuğu “Halkbank kartını” da Suriye bunalımı çerçevesinde kullanacağı tehdidine başvurdu. Washington yönetiminin orta vadede Suriye’de hedeflerine ulaşamaması durumunda, Ankara’ya bu kozunu kullanma restini yineleyeceğinden şüpheniz olmasın. ABD elindeki Halkbank kozu ile Türkiye’ye bu dava nedeniyle 20 milyar dolarlık ceza getirebileceği iddialarından bile söz ediliyor. Ankara’nın kozu “Suriyelileri göndeririz” kartı Şu ana kadar, Moskova, Washington, Şam, Brüksel ve terör örgütlerinin masadaki kartlarından ve kozlarından söz ettik. Sırada Ankara var. Avrupa Birliği’nin Türkiye’nin operasyonuna karşı sert tavır alması zaten limoni olan Ankara- Brüksel ilişkilerinde gerginliği daha da arttırdı. Buna mukabil, Cumhurbaşkanı Erdoğan AB’nin Türkiye’nin operasyonunu «işgal» olarak nitelendirmesi durumunda 3 milyon 600 bin Suriyeli mülteciye Avrupa kapılarını ardına kadar açarız mesajı her ne kadar Avrupa Komisyonu Başkanı Jean- Claude Juncker ve tüm AB çevrelerinde «şantaj» olarak algılansa da Ankara’nın mesajı adresine teslim edilmiş oldu. Muhtemelen önümüzdeki dönemde de Ankara mültecilere Avrupa kapılarını açma kartına sıklıkla başvuracak gibi görünüyor. Zira öncelikli olarak 1 milyon mültecinin önümüzdeki bahar güvenli bölgeye gönderilmesi için PKK/PYD terör örgütü mensuplarının bölgeyi terk ederken acımasızca yakıp yıktığı okul, hastane, binalarla altyapının yeniden tesisi ve onarımı için Ankara, Batılı sözde dostlarımıza “pamuk eller cebe” diyecek. Daha önceki taahhütlerini yerine getirmekte isteksiz davranan Batının bu teklife vereceği olumsuz yanıtta Ankara’nın elindeki en güçlü kozu kullanacağı mesajını yineleyeceğini tahmin etmek pek de zor değil. NATO tartışmaları NATO müttefiklerinin, Türkiye’yi yalnız bırakıp, “terörle mücadele konusunda zamanında ve yeterince destek sağlamaması” Ankara’nın 1952’den buyana üye olduğu ve büyük katkı sağladığı bu kuruluşa üyeliğinin sorgulanmasına neden oldu. Moskova ile ilişkiler gelişip güven ortamı tesis edilebilirse ve Rusya’nın Suriye’de atacağı adımlara paralel olarak, orta ve uzun vadede NATO üyeliğimiz Türk kamuoyu nezdinde sorgulanabilir. İdlib’in belirsizliği Son olarak, Rus askerlerinin desteğindeki Şam rejimine bağlı güçlerin yakın bir tarihte çoğunluğu silahlı ve radikal İslamcı grupların elinde olduğu İdlib’i geri almaya yönelik harekata geçmesi muhtemeldir. Hemen sınırımızın dibindeki bu kritik bölgede, BM kaynaklarınca 4 milyona yakın sivil nüfus mevcut. Olası bir harekatla çatışmalar şiddetlenirse birkaç milyon sığınmacı kapılarımıza yeniden dayanabilir. Daha da kötüsü sınırlarımıza sızacak bu mülteciler arasında cihatçıların da olacağı gerçeğini göz ardı etmeyelim.