[email protected] “Lütfen, otobüs yazıları yaz” talepleri alıyorum çoğunlukla. Bundan böyle bu tür yazılara ağırlık vermem gerektiğini anlıyorum. Zira, halkın nabzı buralarda atıyor. Çeşit çeşit insanlardan, başka başka hayatlardan sosyal hayatın özeti var buralarda. Yağmur hafif çiseliyor. Durağa vardığımda bir köpek, içine sığınmış, boylu boyuna yatıyor. Bir süre izledim; ya aç, ya da hastaydı. Ayakları titriyordu. Başını kaldırıp gelip geçen arabalara isteksizce bakınıp, tekrar halsizce yere koyuyordu. Bu üzüntüyle bindim otobüse. Bir sevimli ihtiyarımız var. Neşeli , konuşkan bir adam. Hemen her gün aynı duraktan aynı saatte binip, aynı yerde iniyor. “83 yaşındayım, çok şükür canım sağ.” diyerek söze başlıyor her daim. Konuşma tembellerine ise “sen de heç ğonuşmiyon diyerek sitem ediyor. Bu gün, tam önümdeki sıraya oturdu. Yanındaki baya sordu hemen: “çocukların var mı?” O da “var” dedi. Başladı anlatmaya: “Bu semtte 52 yıldan beri otururum. O sıralar buralar bomboştu. Gecekondu yaptım, arsalar aldım. Zaman sonra hepsi değerlendi. Çok şükür evim var, barkım var, çocuklarımı da ev bark sahibi yaptım,  şu caddedeki iki dükkânı onların üzerine yaptım.” “İşleri iyi.” “Yene de hep vir, vir, vir diyolar. Heç al deyen yoğh. Gözlerini emekli maaşıma dikmişler, onu isteyolar.” Kendisini  ilk defa hüzünlü gördüm. Belli ki şikâyetleri var. Çocuklarına kızgın. Yanındaki, “dükkânları çocukların üzerine yapmakla hata etmişsin.” dedi. O da “he ya, ne bileydim böle olacağını” diyerek pişmanlığını ifade etti. Otobüsün ikinci neşelisi, üç durak ötede. Biraz sonra O da bindi. Neşeli ihtiyarımızla aynı yaşlarda. Başında Ecevit şapkası, çenesinde top sakalı;  her zamanki gibi önce oturacak yer aradı, boş koltuk bulamayınca başörtülü genç bayana takıldı: “Kızım, yerini bana verirsen sana dua ederim” İçimden “başındaki şapka, çenendeki keçi sakalıyla biraz zor” diyordum ki, hanım kız kalkıp yerini verdi, duasını da aldı. İçini çekerek “çok yaşadık be, keşke ötenazi olsa da, hayatımızı sonlandırsak” gibi bir cümle döküldü ağzından. Okumuş yazmış birine benziyor. Üstelik sağlıklı. “Ötenazi” isteği de nerden çıktı? Yandaki  hanımdan itiraz geldi: “Ama çok günah! İntihar gibi!” Aynı yaşlarda başka bir hanım “kime ne, cehennemde yanacaksam ben yanarım” diyerek ötenazi isteyen yaşlı beyefendiye destek verdi. Belli ki mümkün olsa o da ötenazi ile hayatını sonlandırmak isteyecekti. İlk defa “ötenazi” isteyen insanlar görüyordum otobüste. Çok şaşırdım ve düşündüm; Bu topluma neler oluyor? İnsanları bu hayattan bıktıran ne? Hayatlarını kimler karartıyor, kimler acılaştırıyor? Suçlusu ya da suçluları kimler? Bu soruma da cevap arıyorum ilgili ve de yetkililerden.