“Çarıklı erkân” tabiri, 12 Eylül öncesi demokrasilerinde kullanılan bir deyimdi. 12 Eylül, önce çarıklı erkânın sesini yok etti, sonrasında da onların seçtiklerini susturdu. “Oy namustur” tabirini “çarıklı erkân” denilen o sade vatandaşlar literatüre kazandırdılar. Sade vatandaş, sandığa attığı oyun namusu olduğunun idrakinden hiçbir zaman kopmadı. Oylarını da hep bu istikamette kullandı. 12 Eylül öncesinin seçim sisteminde bu ülkeyi yönetecek olan başbakanlar, bakanlar ve milletvekilleri, çarıklı erkân denilen halkın içinden gelmiş delegeler marifetiyle belirlenir, sonra genel oya sunulurlardı. Bu sistemde liderlerin mutlak belirleyiciliği yoktu. Partiler, belirli görevler için sadece üç-baş kontenjan kullanabilirlerdi, o kadar. Oy kullanma ehliyeti, aynı zamanda çok büyük bir sorumluluğu ifade eder. Sandığa atılan oy, bizlerin bireysel oyları olduğu kadar, toplamda, içinde bulunduğumuz toplumun kaderini belirleyen tercihlerdir. O bakımdan, kullanılan oyların, o oyu kullananlar açısından büyük vebal ve sorumluluk anlamına geldiği unutulmamalıdır. Oy, işte bunun için namustur. Oylarımızla koca bir milletin kaderini teslim edeceğimiz insanları seçerken azami bir dikkatin içinde bulunmamız gerekir. Namuslu oyların iktidarlarında hırsızlık, yolsuzluk, adam kayırma gibi ahlâk dışı haram davranışlar kabul görmez. Namuslu oylarla gelen yöneticiler, bu tür kusur ve günahların öznesi olmaktan çekinirler. Demokrasinin denetim mekanizması seçilenleri olduğu kadar, seçenleri de denetler. Bu durumda hata ve günahlar, her iki taraf için asgari seviyelerde seyreder. 12 Eylül yönetimi, maalesef o sistemi yürürlükten kaldırdı. Milletvekillerini parti liderleri belirlemeye başladı. Partiler ve partilerin oluşturduğu meclisler tek merkezden yönetilen tek sese dönüştüler. O tek sesli notalardan ne yazık ki topluma ferahlık veren nağmeler üretilemedi. Oyların namusla verildiği ülkelerde iktidarlar keyfi hareket edemezler. Unutulmamalıdır ki; Namuslu oylardan namuslu yönetimler çıkar. Oyun namusunu korumak hepimizin görevidir. Halk TV’de evlerinin önünde saldırıya uğrayan Gelecek Partisi Genel Başkanı Selçuk Özdağ ile gazeteci Orhan Uğuroğlu’nu dinledik. Demokrasiye ve özgürlüğe odaklanmış iki korkusuz insandan “korkmuyoruz, korkmayacağız!” kararlılığını işitmek pusuya başvuran korkaklar için caydırıcı bir sonuç doğurmalıdır. Namuslu oyların sandığa atıldığı ülkelerde, acizliklere de, korkulara da yer yoktur. Selçuk Özdağ şu sözlerini kayıtlara geçirdi: “Biz ölsek bile cesetlerimiz konuşur. Konuşmaktan vaz geçmeyeceğiz ve korkmayacağız.” Orhan Uğuroğlu da “gazeteciyim, eleştirmeye devam edeceğim” diyerek meslek haysiyetini resimleyen bir davranış sergiledi. Bu menfur olayların bir daha tekrarlanmamasını diliyor ve geçmiş olsun dileklerimizi ifade ediyoruz.