Taner DEDEOĞLU / Ortaokulda oynamaya başladığı voleybol ile hayatı şekillenmiş. Genç yaşta ay-yıldızlı formayı bu spor dalında giymiş, dünya şampiyonluğunu burada tatmış hatta mutlu yuvasını kurduğu eşi ile voleybol sahasında tanışmış. Voleybolun yanı sıra ilgilendiği otomobil sporlarında “Türkiye Pist ve Tırmanma Şampiyonu” olmuş, kulüplerde başkanlık yapmış, bu çalışmaları da onu federasyon başkanlığına kadar götürmüş. Bu gün Türkiye Otomobil Sporları Federasyonu kurucu başkanı Oyman Atabay ile Zaman Tüneline giriyoruz. Bu gün Yunanistan sınırları içinde kalan Karanfil diyarı Nasliç de doğan Kamuran Bey Anadolu’ya göç eder, Sağlık Bakanlığındaki memuriyeti sırasında da Nurinisa hanımla yaşamını birleştirir. Çiftin ikinci çocuğu Oyman Atabay’da 1947 yılında Ankara’da dünyaya gelir. Ortaokul yıllarında, okul voleybol takımına giren Oyman Atabay o günleri şöyle anlatıyor: “Bana ismimin anlamı çok sorulur önce onu açıklayayım, Oyman; kendi kendinin adamı anlamına gelir. Sarar İlkokulundan sonra Ankara Kolejine girdim, kısa bir süre sonra da Voleybol takımına alındım. Lise yıllarımda da takımdayım, okulumuza şampiyonluklar getirdik. Babam memuriyeti bırakıp, iki arkadaşıyla tıbbi malzeme ticaretine girmişti. Özel Ankara İktisadi ve Ticari ilimler Akademisine kaydoldum, şu an aklıma gelen isimler; Yalçın, Yıldırım, Alp, Tanju ile voleybol Milli Takımındayım ve bir yandan da babamın işlerine girmeye başladığım bir dönem. Muhafız Alayından Ayhan Yüzbaşı bir teklif ile geldi, kendine göre bir takım kurmuş ve bizleri askere alıyor! Bize önerisi; sadece voleybol oynayacaksınız, Dünya Ordulararası Şampiyonada birinci geleceksiniz, mesai anlamında askerlik yapmayacaksınız. Ben ve birçok arkadaşım, Yedek Subaylık hakkını kazanmamıza az bir zaman kala bu öneriyi kabul ettik, er olarak askere alındık, hiç hesapta yokken… Gerçekten yaşamımız değişmedi, askeri elbiseyi de giymedik desek olabilir, işimize devam ettik, okulumuza gittik, saçımızı uzattık ama ‘Dünya Şampiyonluğu Kupasını’ da 1970 yılında Muhafız Alayı müzesine getirdik.” ARABA MERAKI BABADAN Askerliğin aradan çıkması Oyman Atabay’ı çok rahatlatır, bir yandan akademide öğrenci, bir yandan da Voleybol Milli Takımının oyuncusudur fakat onun merakı otomobilleredir. Atabay bu dönemi de şöyle anlatıyor: “Voleybol Milli Takımı uzun sürmedi, sanıyorum yirmi kez ay-yıldızlı formayı giydim. Babam ortaklarından ayrılıp kendi firmasını kurmuştu, Okulum devam ediyor ve ben de firmamızla ilgileniyorum. Otomobil merakım çocukluğumdan beri var, babam da ilgili ve meraklı olduğundan, 1972 yılında daha Türkiye’de pek yaygınlaşmamış olan Ford Capri marka bir arabam oldu. Yarış arabası tipinde, 2.3 motorlu mavi araba, plakası da 06 HN 007... Bir yıl kullandıktan sonra Almanya’ya götürdüm ve ‘modifiye’ yaptırdım, yani arabanın daha güçlü olmasını sağladım, 200 beygir gücünün üstüne çıktı araba. Yakın arkadaşım Mazhar Demiralp’in babasının da Meşrutiyet Caddesinde ‘Oto Star’ diye aksesuar satan bir mağazası vardı. Babam da meraklı otomobil sporlarına 1973 yılında onların önderliğinde (TOK)Türkiye Otomobil Kulübü’nü kurduk. O zaman tek İSOK var, İstanbul Otomobil kulübü, onların üyeleri daha fazla. Ankara’da otomobil sporlarına ilgi duyan bir grup oluşmaya başlamıştı. Yaş olarak bizden büyük olan işadamı Oğuz Gürsel ağabeyimiz de bizimleydi, ayrıca Renç Koçibey, Emre Yerlici, Demir Bükey, Hasan Kalaycı, Cem Hakko, Ali Karacan, Mustafa Bilgehan gibi arkadaşlarla pist yarışlarına başladık. Hasan Kalaycı arkadaşımız Anadol marka arabalarını kendi modifiye eder ve yarışa girerdi. Bu gün Ankara’nın ünlü semti Oran’a çıkan Turan Güneş Bulvarı ve çevresindeki yapılaşma tabi ki yok, orada iki pistimiz vardı, Mühye köyünde tırmanma yapardık, Beypazarı, Güdül, Kızılcahamam gibi ilçelerde ve Uludağ, Ilgaz gibi önemli parkurlarda yarışlar düzenlerdik… Burada şunu hemen açıklayalım; yarışan arabaların güvenlik önlemleri tamdır… İçindeki çelik güçlendiriciler ve sizi yerinize sabitleyen kemer sistemi ile hiçbir sorun yaşamadan takla atabilirsiniz. Sayısız kaza yaşadım örnek isterseniz şunu anlatırım, 6.35 BMW GSI getirdim, Türkiye’de ilk ve tek. Yarış öncesi, ekip parkuru geçer, Pilot söyler Co Pilot yazar, yarış sırasında da bu bilgileri Co Pilot söyler, Pilot uygular. BMW ile yarıştayız, yakınım Cenap da CO Pilot, bana ‘yavaş bir sol’ dedi, not alırken satır atlamış, viraj neredeyse doksan derece, tabi takla atamaya başladık. Dağdan düze indik, daha plakasını çıkartamadığım arabayı trene koyduğum gibi Almanya’ya götürmüştüm.” GÜNAYDIN RALLİLERİ Bu dönemde otomobil sporlarını ülkeye yayan, gençlerin ilgisini bu alana yönelten bir girişim olur. O günlerin yüksek tirajlı Günaydın Gazetesi ‘Türkiye Rallisi’ düzenler ve bunlara da sayfalarında geniş yer verir. Oyman Atabay bu dönemi şöyle anlatıyor: “Yerli fabrikalarının üretimleri ile toplumda otomobile ilgi arttı. Bunu fark eden Günaydın Gazetesi de ülke çapında ralli düzenlemeye başladı, Gazete yönetiminde Berkan Kılıç vardı, ralli organizasyonu da onun sorumluluğunda idi. Sanıyorum on yıl kadar sürdü Günaydın Rallileri. On binlerce meraklının doldurduğu şehir merkezlerinden start alınırdı, seksen arabaya kadar çıktığımızı hatırlıyorum, bu gün yirmi araba zor katılıyor. Basında geniş yer bulması, geniş kitlelerin rahatlıkla otomobil sahibi olabilmeye başlaması, gençlerin filmlerde, dergilerde gördüğü heyecanı yaşamak istemeleri ile bu tür organizasyonlar ilgi gördü ve otomobil sporları gelişti. Yıllardan beri dünyada yapılan bu sporu biz de ülkemizde yapmaya başlamıştık, hatta bir zaman geldi, çeşitli örnekleri gibi, yerli üretilen Renault bu yarışa fabrika olarak girdi, Rıza Çukurova gibi profesyonel pilotla çalıştı.” SPORDAN UZAKLAŞMA Oyman Atabay, 1982 yılında otomobil sporlarından kopar ve ticari amaçla İzmir’e yerleşir. Atabay, iki yıl süren bu dönemi de şöyle anlatıyor. “(TOK) Türkiye Otomobil Kulübünü kuran ve yaşatan babalarımız ve bizdik. Ben tıbbi cihaz ticaretimizi babamdan devralmıştım, o zaman çok bakir bir sektördü. Biz Ankara’da ilk firmalardandık, hasta yatağından, ameliyat masasına, pense ve lambasına, mutfağına kadar hastanelerin her şeyini biz temin ederdik. En az on beş hastaneyi beton duvarları ile alıp, tam teşekküllü sağlık kurumu haline getirmişizdir. Almanya’dan malzeme ithal ediyorduk. 1970 li yılların sonuydu, yakın siyasi tarihimizde çok kullanılan, ’70 Sente muhtaç’ olduğumuz dönemler, ayrıca ülkemizdeki türlü bürokrasi engellerini aşabilmek içinde bir süre de Almanya’da yaşadım. Burada firmalar kurdum, ithalatımızın bu şekilde hem güvenli hem daha ucuza olmasını sağladım. Daha sonraki dönemde İzmir’de de Yılmaz Balek isimli bir mühendis ilk fabrikayı kurmuş, bu malzemelerin büyük bölümünü imal eder olmuştu. Yakın ilişkiyi ortaklığa çevirme kararı aldık ve İzmir’e taşınacağımdan TOK Başkanlığımı bir arkadaşıma bıraktım. Ticaret hiç belli olmuyor, iki yıl sonra büyük zararla Ankara’ya döndüm. Modern Çarşıdaki babadan kalma mağazamız ve Kızılay’daki diş malzemeleri mağazamız duruyordu, onlarla işe yeniden başladım. TOK’a dönmek istediğimde arkadaşımın olumsuz tavrıyla karşılaştım ve 1984 yılında iki gün gibi çok kısa bir sürede (ANOK) Ankara Otomobil Kulübü’nü kurdum, sağ olsunlar tüm arkadaşlarda benim peşimden geldi. Daha sonra TOK başkanlığına da ben seçildim ve iki görevim oldu.” FEDERASYONA DOĞRU Oyman Atabay Ankara’daki kulüpler aracılığı ile ilgi duyanların spordan uzak kalmamaları için ülke çapında yarışlar düzenlemektedir. Ankara Hipodromundaki bir yarış, Türkiye’de otomobil sporlarına resmiyet kazandırır, öyküsünü Atabay anlatıyor: “İki kulüp, TOK ve ANOK, ortaklaşa Hipodromda yarış düzenledik ve Cumhurbaşkanı merhum Turgut Özal’ı da davet ettik. Bize katılacağı cevabı ile ‘bir de bana araba hazırlasınlar, ben de yarışacağım’ dediği haberi geldi. Ben hemen Renault yetkililerini aradım ve durumu anlattım, onlarda çok güzel bir araba hazırlamışlar. Yarış günü en başa onun için hazırlanan arabayı çektik, diğerleri de yanına dizildi, çok kalabalık bir izleyici vardı. Özal geldi, ben tanışmıyorum ama Emre Yerlici, Renç Koçibey gibi bazı arkadaşlarımla tanışıyor hatta onlarla sohbet de etti. İlk sözü, ‘benim arabam nerede’ oldu, gösterdim, ben bir tur atayım diyerek arabaya yönelince Ankara Valisi Saffet Arıkan Bedük, ‘aman efendim çok kalabalık ve önlemlerimiz yok’ diyerek Özal’ı Şeref tribününe doğru çevirdi. Burada da Özal, ‘kim buranın başkanı’ dedi, yanına gittim. Onun koltuğunun yanına bir koltuk getirildi ve oturmamı istedi. Ben yarış boyunca yanında kaldım ve bilgi verdim, dereceye girenlerin kupalarını da kendisi verdi. Yarış sonrasında yanındakilere ,‘Otomobil Sporları Federasyonu’nu kurun ve (beni göstererek) bu arkadaşı da muhakkak değerlendirin’ talimatını vererek ayrıldı. Spor Bakanı ortaokuldan arkadaşım İlhan Aküzüm, ertesi gün ona gittim, konu ona iletilmiş, haberi var. Ben, bu işe çok büyük emeği ve katkıları olan ağabeyimiz Oğuz Gürsel veya Türkiye Turing Otomobil Kurumu, Spor Komitesi Başkanı Saffet Çiftçinin başkanlığa getirilmesi konusunda yardım istedim, o da ‘tamam sen merak etme’ dedi. O gün akşam haberlerinde kendi adımı duyunca şaşırdım. 1990 yılında hiç beklemediğim bir şekilde başlayan bu görev 1997 yılına kadar sürdü. Türkiye’de benim kazandırdığım, Kocaeli ve İzmir pistleri hala hizmet veriyor. Benden sonra çok yakın arkadaşım Mümtaz Tahincioğlu başkan oldu, ona ve federasyona destek olmak amacıyla çalışmalarım sürdü. Türkiye’nin her yerine gittim, 70’e yakın kulübün kurulmasında çok emeğim vardır. Şimdiki başkan Serkan Yazıcı da arkadaşımız, ona da dışarıdan her türlü desteği veriyoruz.” NORMAL ARABASI VAR! Oyman Atabay, yaşamını torunlarına entegre! Etmiş bir dede artık. Atabay, voleybol oynadığı dönemde tanıştığı Esen Hanımla kurduğu mutlu yuvanın öyküsünü de şöyle anlatıyor: “Fikret Şatana isminde bir arkadaşımız var, Emek Mahallesi, Yıldız Bloklarında oturuyor. Bu sitenin içinde de bir Voleybol sahası varmış, Fikret ‘gelin de maç yapalım’ dedi, 1967 yılı yazında, buraya gittik. Sitenin ortasında bahçe içinde çok güzel bir saha, çok ilgili bir de seyirci var ama biz maçı kaybettik. İki genç kız geldi, birisinin elinde çiçek vardı, bana verdi ve ‘ yenildiniz ama iyi oynadınız, üzülmeyin’ dedi, o çiçek hala o çiçek… Esen17, ben 19 yaşımızdayız. 1971 yılında evlendik, Boğaçhan ve Buğrahan isminde iki oğlumuz oldu onlardan da Kaan ve Alara adında iki torunumuz var. Oğullarımı ilgi duysunlar diye çocukluklarında İstanbul’a Go-Kart yarışlarına götürürdüm ama olmadı, eğitimlerini tamamladılar ve sadece işleri ile ilgililer. Ben de artık normal araba kullanıyorum! modifiye falan yok… İlkbaharda İstanbul’a gidiyorum, okullar tatil olunca torunları alıp Dikili’ye geçiyorum sonra Ankara’ya dönüyorum. Bu merkezlerde dörder ay kalınca da yıl doluyor zaten, otomobil sporlarını da artık televizyondan izliyorum.”
Editör: TE Bilisim