Günümüzde koleksiyoner olarak, paha biçilmez nadide eserlerin peşinde koşmakta olan pek çok meraklının şimdi de hedeflerinde İstanbul’da dünyaca ünlü koleksiyoner Nilgün Şensoy’un koleksiyonunda bulunmaktadır. Satması için yurt dışındaki ünlü müzeler ve müzayede düzenleyicilerinin Timur Han’ın okuduktan sonra Müslüman olduğu muhteşem el yazması ve dünyada bir eşi olmayan Kur’an-ı Kerim bir Türk olan Nülgün Şensoy’un koruması altında bir sır gibi saklanmakta özel dedektifler tarafından korunmaktadır. Böylesi paha biçilmeyen bir eseri evinde tutan Nilgün Şensoy, zengin ve de soylu bir aileden gelen kültürlü bir hanımdır. Babası akademide en genç Profesör unvanı alan yüksek mimar Prof. Hamdi Şensoy’dur. Uluslararası üne sahip Hamdi Şensoy’un, bir oğlu yani Nilgün Şensoy’un ağabeyi olan Sinan Şensoy’da akademide endüstri tasarımı ve içmimarlık bölümlerini bitirerek ödüllü bir isimdir. Yengesi ise ilkçağ tarihçesi ve koleksiyonerdir. Aile olarak Şensoy’lar antika eşyalara, tablolara, değerli eserlere aşırı derecede tutkundur. Ailenin tüm mensuplarının birer koleksiyoner olması sağlamıştır. Anne tarafından Arnavut Kralı 1. Zoğo’nun torunudur. Aile fertlerinin Avrupa jet sosyetesi ve sanat çevrelerinde saygın dostlarının olmasını sağlamıştır. Annenin paha biçilmez mücevher koleksiyonun yanında mal mülk olarak ta aşırı derecede servete sahiptiler. Nilgün Şensoy, böylesi görgülü, bilgili ve de çok zengin bir ailenin kızı olması nedeniyle teyzesi ile daha 15 yaşında iken çıktığı yurtdışı seyahatlerinde ilk uğradıkları mekânlar müzeler ve müzayede salonları ve antika eşyalar satan işyerleri olmuştur. Nilgün, ailenin özellikle babasının isteği ile Saint Benoit Fransız Kız Lisesi’ni bitirdikten sonra Mimar Sinan Üniversitesine girerek Geleneksel Türk Sanatları bölümünde eğitimini sürdürürken altı ana branşı da uygulamalı olarak ta öğrenmek fırsatı bulmuştur. Bu sanat okulları ise hat, tezhip, çini, cilt, minyatür gibi el sanatlarındaki başarılarına halı-kilim üzerine de yüksek ihtisas yaparak bu sahada birincilikler elde etmiştir. Bu arada mesleği ile dört kitap yazma fırsatı da bulmuştur. Babasının 1987 yılında Matüsan adında, Türkiye’nin en büyük maden, taş ve mermer üretimi tesisleri kurduğu şirkette işe başlayan Nilgün, bir kadın için zor olan bu çalışma ortamından kendi adına kurduğu ve antika üzerine i yapan şirketinin başına geçerek hayatının akışını değiştiren zor bir mesleğe adım atmıştır. Genç antikacı teyzesi ile gittiği Kıbrıs’ta Sarı Karınca adlı bir antikacı ile tanışmasından sonra bu sahada yapacağı çok iş olduğunu gören Nilgün, artık çarşı Pazar dolaşıp ortalıkta ne kadar antika eser varsa almaya başlamıştır. Her geçen gün büyük bir ihtirasla antikacıların kapısını aşındıran Nilgün, bu arada annesinin ve anneannesinden kendisine kalan mücevherleri de satarak bu sahada önüne geçilmez bir azimle antika parçalar toplamaya başlamıştır. Türkiye’de gözünü dikip de alamayacağı eserlerin kalmadığını gören genç kadın Paris’te ünlü antikacı ve galeri sahibi Yahudi Lafayette ile tanıştıktan sonra elindeki ferman koleksiyonun ve dünyada bir eşi olmayan Kur’an-ı Kerim’lerin değerlerinin ne derece yüksek olduğunu da öğrenmiştir. Paris’te ki müzayedelerde satılan antikaların getirdiği gelirle boğazda yalı alacak kadar yüksek olmasına rağmen çok sade ve mütevazı bir hayat yaşayan Nilgün, annesinin de bitmez tükenmez servetinin yanında alış veriş için daima halk pazarlarını tercih ettiğini belirtmiştir. Annesinin bu davranışlarına bir mana veremeyen genç kadın giysilerini bile ucuz halk pazarlarından almasının nedenini çok geçte olsa anlamış ve annesine hak vermiştir. Annemin vefatından sonra bu zengin kadının servetinin büyük bir bölümünü yoksul ailelere, kız yurtları yapımına, okul ve kütüphane yapımlarına harcadığını gıpta ile öğrenmiştir. Bu arada pek çok gence bursta veren annenin izinden giden Nilgün, hayata bakışım değişti. Bende annem gibi mutlu ve huzurlu olmak için gerekenleri yerine getireceğim derken, bugün çok sayıda gence annelik yapmaktadır. Tarihi değerleri olan mücevherlere ve eşi bulunmayan Kur’an-ı Kerim’lere ve Padişah fermanlarına dayanılmaz bir tutkusu olan koleksiyoner Nilgün, uzun zaman yakasında taşıdığı broşu Londra’da Christie’s Müzayede evinde bir açık artırmada satın aldığı, bunun V.Murad’ın kavuğuna taktığı değerli bir parça olduğunu daha sonra mücevher tasarımcısı Sevan Bıçakcı’nın uyarması ile öğrenmiştir. Nilgün Şengül, bugün elinde bulundurduğu Kur’an-ı Kerim’lerin en değerlilerinin kendisinde olmasından dolayı ayrı bir gurur duymaktadır. Hatta Fatih Sultan Mehmet’in en büyük hattatı Yahya Safi tarafından yazılan ve daha sonra Sultan 1.Ahmet Han’a hediye edilen dev rahle Kur’an-ı Kerim’i de elinde bulunduran Nilgün’e Fransa Devlet Müzesi Louvre’un İslam eserlerinin sorumlusu Marthe Bernus Taylor, bir yakını bendeki eseri görmeden 2 milyon pound teklif etmiş, daha sonra bu fiyatı 7,5 milyon pounda çıkarmışsa da Nilgün, bir servet olan bu değerli eseri satmamıştır. Ünlü müzayede evlerinin peşinde koştukları hatta Mona Lisa tablosu ne kadar kutsal, bu Kur’an-ı Kerim’de o derece pahalı ve değerlidir dedikleri kutsal eser Sultan Ali’nin kendisi için yazdığı Kur’an-ı Kerim’i İran’ı işgal eden Timur Han’a hediye etmiştir. O yıllarda Müslüman olmayan Timur Han, bu benzersiz eseri okumakla kalmamış üzerine kendi el yazıları ile bazı notlarda ilave etmiştir. İşte o günden sonra İstanbul’a görülmüş, Sakıp Sabancı, Erdoğan Demirören gibi ünlü koleksiyonerlerin almak istedikleri bu paha biçilmez eser yurt dışına kaçırılmış fiyatı 90 binden 1 milyon dolara çıkmıştır. Nilgün Şengül, ne pahasına olursa olsun bu değerli esere sahip olmak için varını yoğunu satıp Londra’ya gitmiştir. Nilgün, 1 milyon dolar sayarak Kur’an-ı Kerim’in sahibi olmuştur. Bugün 250 milyon dolar fiyat biçilen bu değerli eser halen Nilgün Şengül’ün koruması altındadır.