Siyasi istikrarın en önemli etkeni, parti içi istikrardır. Bu sağlanamadığı takdirde, ülkenin kaosla karşı karşıya kalmasını önlemede sıkıntı yaşanır.

Çeşitli dönemlerde bunun en belirgin örneklerini gördük ve yaşadık. İstikrarsızlık kurt gibidir: Kemirmeye başladı mı, partinin içini oyar, sonra da dışarıya çıkıp daha büyük zarar vermeye başlar.

Yakın tarihimizde bunlara sık sık şahit olduk. İktidar ya da muhalefet partileri zaman zaman istikrarsızlığa esir düştüler.

Örneğin 1960 öncesi Demokrat Parti’deki bölünmeler, 27 Mayıs darbesine uzanan bir sürecin nedeni oldu.

Keza Adalet Partisi içindeki müfritler-mutediller çekişmesi, 12 Mart muhtırası olayının yaşanmasını hazırlayacaktı. Bununla bitmedi. 12 Mart 1980 darbesine de katkı yapacaktı.

Bunları hatırlarken, parti içi istikrarın ne denli önemli ve hayati olduğunu vurgulamak istiyorum.

Her kaos, her karışıklık ve her darbe, ülkeye telafisi zor, güç ve ekonomik darboğazlara sebep olmuştur.

Bunları örnekleyelim:

Adalet Partisi’nde 1964’de başlayan ve 1968’de doruk noktasına ulaşan müfritler-mutediller çekişmesi, parti içi dengelerde olumsuzluk emareleri gösterince, Demirel şunu söylemek zorunda kalmıştı:

"Bir partide iki baş olmaz.."

Demirel’in kastettiği Bilgiç’ti ve onun arkasında olanlardı. Nitekim Demirel-1969 seçimlerini kazanıp yeni hükümeti kurduğunda, Bilgiç ekibini pasifize etmişti. Ama bu çekişme, 12 Mart muhtırasının gerekçesi olmaya kadar varmıştı.

Demirel’in hükümette yer vermediği Bilgiç ekibi, parti içi muhalefet politikasından vazgeçmedi. Tabii hedef Demirel idi. Nitekim 41 milletvekili, bütçenin tümü üzerindeki görüşmeler sonrası kırmızı oy kullanmaktan çekinmedi. Bu milletvekillerinin bir kısmı partiden daimi ve geçici olarak ihraç edildi, bir kısmı da yeni bir siyasi oluşumun içinde yer aldılar. İstikrarsızlık bununla yetinmedi, 12 Eylül darbesi, hem parlamentoya, hem de demokrasiye kıyımla sonuçlandı.

CHP’de de istikrarsızlığın bir başka görüntüsüne tanık olduk. Ortanın solu denilen hareket, tartışmalar, kaynaşmalar ve gerilim noktasına geldi.

Önce Turhan Feyzioğlu ve 47 milletvekili partiden ayrılarak yeni bir siyasi oluşum gerçekleştirdiler. CHP’de sular durulmadı. Parti içi istikrarsızlık yeni bir bölünmeyi beraberinde getirdi. Kemal Satır ve arkadaşları, bir başka partiyi kurdular. Daha sonra bu iki yeni oluşum, birleşerek, 1980 darbesine kadar varlığını sürdürdü.

Bugün de MHP, CHP ve diğer partilerde çekişmelerin değişik boyutlarda sürdüğünü görüyoruz.

MHP, olağanüstü kurultay talebiyle neredeyse kutuplaşma noktasına gelirken, CHP’de de dokunulmazlıkların kaldırılması olayı, bir başka sıkıntının kaynağını oluşturuyor.

Anladığımız kadarıyla, her iki parti, içi istikrarın zedelenmesi ihtimalinin artma eğilimiyle karşı karşıya..

Konu buraya gelmişken, bir önemli noktaya vurgu yapmak istiyorum:

Parti içi istikrarın en önemli dayanağı bana göre parti içi koalisyon… Dengelerin gözetildiği, ayrı görüşlerin telif edildiği parti içi koalisyonda, zaafa uğranılması, bu oluşumu fazlasıyla etkiler. Bu gelişimleri tekli veya çoklu iktidarlar dönemlerinde zaman zaman gördük. O nedenle göz ardı edilemeyecek bu gerçeğe de dikkat çekmek istedim.

Temenni edelim ki, partilerin istikrar politikası, yeni sıkıntılara, yeni gerilimlere yol açmasın.

Yazımı sonlandırmadan özellikle çok önemli bir hususa değinmek mecburiyetini hissediyorum. O da, siyasi partilerin kurumsallaşmalarıdır. Bunu gerçekleştirdiğimiz takdirde parti içi istikrarı zedeleyen lider sultası önleneceği gibi, partiler de kendi özgürlüklerine kavuşmuş olacaklardır. Bunun sonucunda ise hem ülke, hem de demokrasi kazanmış olacaktır.